Bugün mezarlığa gitmeye karar verdim Wayne. Hemde tek başıma gidecektim. Birilerinin desteğine ihtiyacım yoktu, artık o desteği görmektende sıkılmıştım zaten. Üstüme bir ceket giydim ve ayakkabılarımı bağladım. Dışarısı biraz esiyordu, havalar iyice soğumaya başlamıştı. Kara bulutların arasından hafif bir güneş sızıyordu ama yalancı güneşti.

Dışarı çıktım ve mezarlığa yürümeye başladım. Ellerimle boynumdaki kolyeyi okşadım. Yürüyerek bir yarım saatti ama iyi geliyordu. En azından biraz hava alıp evde vakit geçirmekten başka bir şeyler yapabiliyordum.

İlaçlarımı hâlâ düzenli kullanmaya devam ediyordum, çok sık olmasa bile arada sırada kontrole gidiyordum. Bazı geceler hâlâ uyuyamıyordum Wayne, nadir iki üç saatlik uykularımda senin öldüğün günün kâbusunu görüyordum. Sen orada soğuk toprağın altında yatarken ben burada nasıl uyumayı bekliyorum, anlamsız geliyor.

Vücudum eski hâline kavuşmamıştı ama yaklaşmıştı. Biraz bitiktim ama aldığım vitaminler ile biraz da olsa enerji sağlayabiliyordum.

Ellerimi ceketimin cebine koydum ve adımlarımı seyretmeyi bırakarak başımı kaldırdım. Mezarlığa yaklaşmıştım. Neredeyse burası daha çok evim olmuştu, sevdiğim tüm herkes buradaydı. Her geçen gün onları daha da, daha da ve daha da kıskanıyordum.

Heather’ın gönderdiği mezar adresini kontrol ettiğimde ilerlemeye başladım. Beklediğim kadar kötü olmuyordum, sanırım gerçekten buna hazırdım. Ama her bir adım yaklaştığımda mezarlığın önünde üç cüsse gördüm. Kaşlarımı çattım, adımlarımı hızlandırdım. Her yaklaştığımda simaları tanıdık geldi, kanım kaynamaya başladı. Gözlerimi kıstım. Jacksondu ve diğer iki arkadaşı.

“Ne işin var lan senin burada?” Bana dönüp baktı. “Ooo, Aidan, Aidan. Nerelerdeydin ya? Akıl hastanesine yatırıldın diye dedikodular vardı, gerçekten öyle mi oldu?”

“Kes sesini. Ne işin var burda dedim.”

“Arkadaşımı ziyaret ediyorum, yapamaz mıyım? Senden izin mi alacağım?” Sigarasını Wayne’nin toprağına bastırdığında gülümsedi. Yumruklarımı sıktım. Ona birkaç adım yaklaştım. “Jackson, tüm bunların senin yüzünden olduğunu biliyorum. Bunları bilmeme ve senin, benim neler yapacağımı bilmene rağmen çok cesur davranıyorsun. Birkaç ayda büyüdün de adam mı oldun lan?” Omzunu tuttum ve sıkmaya başladım. “Akıl hastanesine yattım diye korkak olduğumu mu sandın? Senin tekrardan parmaklarını kıramayacağımı sandın?”

“Bak, arkadaşların akıllı. Sadece seyrediyorlar, çünkü biliyorlar.” Gülümsedim. “Şimdi söyle, çıkarayım mı omzunu? Eklemlerin çıkmaya çok meyilli.” Biraz daha sıktığımda acıyla inledi ve omzunu çekmeye çalıştı. “Tamam, tamam.” Omzunu bıraktım. “Şaka yaptım.”

Sızlanarak omzunu tutup sıvazladı. “Deli misin lan sen?” Gülümsedim. “Niye ya, şakalaştık işte.” Hızla onun omzularını tekrar tuttum ve hafif eğerek karnına sert bir diz attım. Nefesi kesilmişken kafasını tutup rastgele bir mezar taşına yüzünü vurup yere ittim. Düştüğünde gözünü tutarak yerde kıvrandı. “Kaldırın.” Arkadaşları onu korkuyla tutarak kaldırdı. Elini tutup gözünden indirdim, kanlanmıştı ve morarmıştı. “Sabrediyorum Jackson, çok sabrediyorum. Yaşadığım süreç boyunca seni öldürmemek için zor duruyorum. Ama bir daha seni Wayne’nin mezarında ya da etrafında görürsem hepinizi öldürürüm, alayınızı gebertirim. Duydun mu?”

Bir sigara çıkartıp yaktım, birkaç duman çektikten sonra kolunu tutup izmariti tenine bastırdım, acıyla bağırdı. Söndüğünde yüzüne fırlattım. “Bir daha sakın karşıma çıkma. Siktirin gidin hadi.” Arkadaşlarından birisi onu sürükleyerek götürdü, diğeri arkasını dönüp bana bakıyordu. Başımı salladım ve eğilerek topraktaki sigara izmaritini alıp attım.

Derin bir iç çektim. “Orospu çocuğu ya, gelmiş bir de alay ediyor. Arkadaşını ziyaret ediyormuş, külahıma anlatırsın. Rahatsız etmiyor değil mi lan seni? Öldün yine de kurtulamadık şu heriften.”

Wayne’nin burada yattığında bir anlığına inanamadım. Şaka maka gerçekten ölmüştü, toprağın altında bir tabutun içinde yaşıyordu. Belki de bizim ve şöförün dışında kimse onu ziyarete gelmiyordu. Yine de mezarında sağlıklı çiçekler vardı. “Ahh, ben çiçek almayı unutmuşum ya… özür dilerim.” Yere oturdum. “Hastaneye yattım, aylarca günlerce kâbus dolu günler geçirdim. Her uyuduğumda bana kızdığını görüyorum ya da tekrardan kendini öldürdüğün güne gidiyorum. Bana kızmayacağını biliyorum, hayatıma devam etmemi isteyeceğini biliyorum ama bundan o kadar da emin değilim…” Başımı eğdim.

“Bana bir kere gelip kızgın olmadığını söylemen lazım, son bir kez bana gülümsediğini görmem gerekiyor. Bunu yaptığında içim rahatlamayacak ama yine de mutlu olduğunu bileceğim, ölene kadar bu acıyı çekeceğim; kendimi böyle cezalandıracağım. Bende yanına gidip bu kadar kolay kurtulamam, neyse bedeli ödemek zorundayım. Senin kederini, acılı gecelerini göremedim, kendimi asla affetmeyeceğim. Son günlerinde hissettiğin her bir acıyı, her bir yalnızlığı iliklerime kadar yaşayacağım.”

“Babanında mahvedeceğim. Canını acıtmayacağım, aklımda daha iyi şeyler var. Onu en hassas olduğunu noktadan vuracağım, tüm şöhreti kül olacak.” Gülümsedim. “Bu zamana kadar senin için sessiz kaldım ama bundan sonra daha fazla merhamet etmeyeceğim, onların sana yaptıklarını ödeteceğim.“

“Yeter ki ölün rahat uyusun.” Derin bir iç çektim. “Seni çok özledim.” Ayağa kalktım. “Hayatım boyuncada bu böyle devam edecek, içimdeki özlem asla sönmeyecek. Dünden daha fazla seveceğim seni, her geçen gün kıymetini bileceğim. Seni asla unutmayacağım, benimle büyüyeceksin.”

Gitmeden önce ailemin ve babaannemin mezarına da uğradım. Üstündeki çiçekler kurumuştu, kimse ziyarete gelmemişti. Çokta kirlenmişti mezar taşları. Elimden geldiğince temizledim ve eve döndüm.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu