“Emin misin ya?” Bugün izin günümdü, okulda yoktu. Wayne ile vakit geçirecektik, hatta ilk başta beni babasıyla tanıştıracak daha sonra Heather ile üçümüz dışarı çıkacaktık. Hava güzeldi, bahar çoktan gelmişti.
“Hadi, sorun değil.”
Zengin bir mahalledeydik, olması gerekende buydu zaten ama insan garipsiyor. “Kıyafetim düzgün mü? Çok mu fakir duruyorum?” Sessiz kaldığında tekrar sordum, sonra tekrar ve tekrar. “Kız arkadaşının ailesiyle tanışmaya gitmiyorsun ki, iyi işte.” Başımı kaşıdım. “Of ya, hiç bu kadar gerileceğimi düşünmemiştim.”
Ev kocamandı ama yakından daha da kocamandı! Bahçesi bizim ev kadardı ve eminim ki aynı şekilde arka bahçeside vardı. “Oha lan. Kaybolmuyor musun burada?”
“İçerisi o kadarda büyük değil, sadece bahçe yüzünden böyle görünüyor.”
“Kaç tane uşağınız var?”
“Uşağımız mı? O ne ya?”
“Hizmetçi işte.” Kapının önüne geldiğimizde kapıyı çaldı ve bana döndü. “Üç mü, dört mü, öyle bir şey.” Gözlerim parıldadı ve genişledi. “Ne kadar havalı ya!” Başını salladı ve kapı açıldığında içeri girdi. “Hoş geldiniz.” Arkasından girdiğimde başımı salladım.
Hizmetçi hanımefendi çok tatlıydı, gençti ve ufaktı. Esmerdi. “Babam ne zaman gelecekmiş?”
“Babanız odasında.”
“Odasında mı?” Wayne’nin arkasında dururken etrafa bakındım. Çok genişti, tavan inanılmaz yüksekti. Azıcık başımı eğdiğimde büyük mutfağı görebiliyordum, mutfağın karşısında kapalı iki oda vardı.
“Neden bu kadar erken gelmiş? Saat daha öğlen dört.”
“Bilmiyorum efendim, bana söylemedi.” Başını salladı ve ilerlemeye başladı. Wayne’nin arkasından ilerlemeye devam ettim.
Salona doğru biraz daha ilerlediğinizde büyük bir salon vardı. Ev beyaz değildi, daha çok kahverengi tonlarındaydı. Büyük salonun iki köşesi vardı. Birinde büyük bir yemek masası, diğerinde şöminenin üstünde televizyonu olan büyük bir koltuk takımı.
Geriye kalan tarafta bir sağda, bir solda olan kahverengi ama ahşap olmayan merdivenler vardı. Sağda ve soldaki merdiven yukarıda birleşip bir balkon oluşturuyordu. Orası büyük ihtimalle daha büyük olan bir koridordu.
Tavan gerçekten inanılmaz yüksekti, pencerelerde kocamandı ve boy boy perdeler vardı. İçerisi harika bir şekilde güneş alıyordu.
Avizelerde kocamandı, ama tavan yüksek olduğu için hiç sırıtmıyordu. Eski ve solgun renkte iki tane büyük halı vardı, birisi koltukların olduğu tarafta duruyor, diğeri ise yemek masasının altındaydı.
Merdivenleri çıkmaya başladık. Uzunlardı. “Her gün çıkıp inmekten yorulursun ya. Hatta yorulmayı geç, sıkılırsın bence.” Merdivenlerde elektrikli bir asansör vardı, büyük ihtimalle tekerlekli sandalyesi olan birisi içindi. “Bu kimin?”
“Dedemin, bizimle yaşıyor.” Güldüm. “Harika lan, bence arada bir buraya otur bununla çık in yukarı.” Bana dik dik baktı. Kaşlarımı çattım. “Ne? Mantıklı değil mi?”
Üst kata çıktığımızda kocaman bir koridor vardı, aynı kafamda şekillendirdiğim gibiydi. Upuzun bir koridordu. Yedi tane oda vardı ve hepsinin kapısı kapalıydı. “Kim kalıyor bu kadar?”
“Şurası benim odam, onun karşısı annemle babamın, onun yanı ablamın odası. En köşede ve sonda kalan hizmetçilerin odası. Şuradakide dedemin.”
Koridordan düz ilerlediğinizde iki duvarın arasında kalmış, ayrı bir koridoru olan bir oda kalıyordu. “Burasıda babamın çalışma odası.”
Kapı kolunu tuttuğunda hemen onu kolundan geri çektim. “Dur! Yapma!” Kaşlarını çattı. Elimi göğsüme koydum ve derin bir nefes aldım. “Ahhhh! Beni dövecek! Baban dövecek beni!”
“Neden dövsün? Kötü bir şey yapmadın ki?” Hızla arkama dönüp kapının yanındaki sehpanın üstünde duran aynaya baktım. Üstümü silkeleyip düzelttim. Saçlarımı da aynı şekilde. “Şöyle yapma saçını, iğrenç oldu. Babam nefret eder yapışık saçtan.”
“Öyle mi?” Aynadan ona bakıp onu dinlediğimde hemen karıştırdım saçlarımı. “Böyle nasıl?”
“Aidan ya…” Elleriyle saçlarımı düzeltti. “Normal davransana, sevgilinin babasıyla tanışıyor değilsin.”
“Wayne o senin baban olabilir ama adam milletvekili lan!” Bir şey demeyip kapıyı çaldı ve içeri girdi. “Ahhhh! O kadar hızlı girilir mi?” Vücudum bir anlığına titredi. Derin nefes alıp verdim, Wayne’nin konuşmasını dinledim.
“Baba, sana tanıştırmak istediğim bir arkadaşımı getirdim.” Kapıdan bana baktı ve içeri gelmemi söyledi. “Offf, Tanrım yardım et ya.” Girmeden Wayne’ye baktım. “Kalp krizi geçireceğim lan şimdi!” Fısıldadım.
Kapıyı ardımdan kapattığında babasına baktım. Gözlerim genişledi, odası en az bizim salon kadardı, hatta iki katıydı. Yine aynı şekilde karanlık ve kahverengi tonlarındaydı. En az benim odam kadar olan balkondan -ki bu, onlar için oldukça ufak- içeriye güneş sızıyordu.
Babası yakından daha yakışıklıydı, akşam depoda karanlık olduğu için yüzünü tam görememiştim. Kısa bir saç kesimi vardı, saçlarını kaldırmıştı ve çok sabit duruyorlardı, keskindi.
Aslında Wayne evlatlık olmasına rağmen birbirlerine çok benziyorlardı. Wayne benim aksime buğday tenliydi, tilkiden örnek vermek mantıklı oluyor. Aynı bir tilkiye benziyordu, gözlerinin elalığı neredeyse sarı gibi görünüyordu. Aşırı buğday tenli değildi ve saçlarıda kumraldı, dalgalılardı ama dağınıklardıda. Gözleri bir tilkinin ki gibi keskin ve çekikti, ayrıca göz kapaklarıda biraz düşüktü. Bu da onun bayık ve ağır bakmasına neden oluyordu, bu yüzden babasına bu yönden çok benziyordu işte.
Gözündeki gözlüğü çıkardı ve masaya koydu, üstünde beyaz bir gömlek vardı, kollarını katlamıştı. “Sanki seni tanıyorum.”
Yutkundum, kalbim güm güm atıyordu. Eve gitmek istiyorum!
“Okulumdan arkadaşım, sana bahsetmiştim ya hani.” Kaşlarını çattı ve anlamamış bir ifade takındı. “Aidan.” Wayne ismimi söylediğinde yerimden sıçradım, kalbim dahada hızlandı.
“Arkadaşlarını döven?”
“Efendim öyle kalmayayım aklınızda, hak ediyorlardı.” Bana baktığında bir adım geriye çekildim. Korkutucuyduuuuu!!!
Çekik ve bayık bakan gözleri daha da korkunçtu! Bir de onlar üstünüze dikildiğinde inanılmaz bir şekilde ürkütücüydü!
“Dövülmeyi kim hak eder? Söylediğin mantıklı bir şey mi Issac?” Üvey oğlunu döven bir adam mı söylüyor bunu? Ağzımdan bir kahkaha kaçırdığımda hemen elimle kapattım, Wayne ve ikisi bana baktı. Artık daha da korkunçtu. İlk gence baktım, daha sonrasında babasına. Boğazımı temizledim ve özür diledim.
“Efendim, gerçekten ben serseri falan değilim. Beni başkalarından yanlış tanımışsınız belli ki, ancak onların tanıdığı gibi bir insan değilim. Onlar kötü olduğu için beni kötü tanıyorlar.”
Arkasına yaslandı. “Dövdüysem de dövdüm, hak eden kim varsa döveceğim. Wayne’ye bulaşan olursa onu da döveceğim.” Kaşlarımı çattım. “Kim olursa olsun.”
Babası gülümsedi, “Kim olursa olsun, mu?”
“Aynen öyle. Wayne’yi canım pahasına koruyacağım.” Dudağını büzüştürerek bana inanmamış gibi bir şekilde başını salladı. Wayne’nin bana baktığını gördüm. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Güzel bir bakıştı ama ilk defa böyle tebessüm ettiğini görüyordum. İnsanın tüylerini ürpertiyordu.
“İyi, peki. Ama sakın Wayne’nin üzerinden ünlenmek için ya da kamuoyuna rezil etmek için bir şey yapma.” Bu resmen üstü kapalı bir tehditti. Yumuşak görünmeye çalışıyordu ama o kesinlikle bir diktatördü. Bunu en iyi Wayne biliyor.
“Baba, bir şey sormak-“ Adamın telefonu çaldı, açmadan önce elini sallayarak çıkmamızı söyledi. Wayne’nin ifadesinin değiştiğini gördüm. Morali bozulmuş gibiydi. Omzundan çektim ve hafifçe sırtına vurdum. “Hadi gel.”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı