Eve yürürken telefonumu açıp kameraya baktım. Yanağım ve dudağım morarmıştı, karnımda çok kötü ağrıyordu.
Ama mutluydum, iş bulmuştum. Artık hırsızlık yapmak zorunda kalmayacaktım, hak ettiğim parayla babaannemi mutlu edebilecektim.
Ancak babaannem yüzümün bu halini gördüğünde çok üzülecek, ona gerçeği söyleyemem. Hırsızlık yaparken yakalandım ve dövüldüm. Hayır, diyemem. Birkaç serseri geldi ve bana bulaştı derim, en mantıklısı buydu. Hem bana inanırda. Sonuçta zamanında çok kavga etmiştim
Denizin yanından geçerken dalgaların sesi kulağıma vuruyordu, başımı çevirip karanlık denize baktım. Ay’ın ışığı suya yansıyordu. O sırada bilinçsizce suyan giren beyaz tişörtlü bir insan gördüm. “Ne yapıyor?”
Kumsala ayak attım ve ilerlemeye başladım, daha net görebilmek içindi. Yürüyerek yavaş yavaş gitmeye devam ediyordu. Kaşlarımı çattım. Ne yapmaya çalıştığını anladığımda gözlerim genişledi ve hemen koşmaya başladım.
Ayakkabımın içine kumlar doluyordu. “Hey! Hey!!!” Beni duymuyordu ve ilerlemeye devam ediyordu.
Daha hızlı koşmaya başladığımda suya yetişmiştim. Koşarak girdim. Dalgalar vücuduma çarparken su koşmamı yavaşlatıyordu. Ama o yürüdüğü için ona yetişebiliyordum.
Su buz gibiydi ancak aldırış etmedim. Su neredeyse belime kadar geldi, hızla uzanarak onu yakaladım. Geri geri çekerken birlikte suya düşüyorduk ama çok derin olmadığı için suyun içindeki kuma elimi yaslayıp kalkabiliyordum.
“Delirdin mi sen!” Bütün vücudum ıslanmıştı artık, saçlarım bile. O da sırılsıklam olmuştu ve bir erkekti. Beyaz tişörtünden dolayı içi gözüküyordu, zayıf ve çelimsizdi. Büyük ihtimalle aynı yaştaydık.
“Bırak beni, istemiyorum!”
“Bırakmayacağım.”
Zayıf olduğu için sürüklemesi zor değildi ama dalgalar ve su yavaşlatıyordu, ayağım su da kayıp arada düşüyorduk ama en sonunda çıkarmıştım.
Karaya geldiğimizde onu bıraktım ve ikimizde yere düştük. Nefes nefese kalmıştım. Ağzıma tuzlu su girdiği için yere tükürdüm, onunda boğazı yanmış olmalıydı öksürüp duruyordu.
Beni ittirdi, soğuktan titriyordu ve kısa kolluydu. “Kim senden beni kurtarmanı istedi! Babam mı gönderdi?!” Suratına baktığımda duraksadım, yüzü morluklarla doluydu, benimkinden daha beterdi. Bir şey demedim ama. Ayrıca ela gözleri inanılmaz parıldıyordu, tanıdık geldi ancak çıkaramadım.
Belkide ortaokuldan eski bir arkadaşımdır.
“Yok öyle bir şey, intihar etmeye kalkışan birisini sadece seyredecek miyim?! Buna nasıl izin vereyim?”
“Sen ne anlarsın, hayatımdan bir gram haberin yok!” Durdum. Daha çok gençti, aynı benim gibi. Ne yaşadığını bilmiyorum ama denedim ve onu çok iyi anlıyordum.
“Emin ol anlıyorum tamam mı? Hayatını öyle silip atamazsan, canın ne kadar kıymetli tahmin bile edemezsin!”
“Kes sesini, hiçbir şey anladığın yok!” Çok kabaydı ama ölmesine izin vermeyeceğim. “İyi lan, git o zaman geri.” Ayağa kalktı. Çabucak kabullendi.
Kaşlarımı çattım ve bileğinden tutup onu çektim. Tekrar kalçasının üzerine düştü. “Saçmalama! Tanrı beni bir kere karşına çıkardı, şans falan değil bu!”
Sinirden patlamak üzereymiş gibi duruyordu. “Hah, Tanrıymış! Biricik Tanrın seni karşıma çıkardıysa önceden neredeydi!”
Titremeye devam ediyordu. Asker yeşili rengi ceketimi çıkarıp onun omzularına attım. “Sus artık, intihar etmeni seyretmeyeceğim. Yabancı olsan bile.”
Ben bile titriyordum ama o bana göre daha çok üşüyordu. Ceketi omuzlarından ittirdi, kumlar üstüne yapıştı, ben ise geri koydum. “İnatçılık yapmayı kes, kabullen işte.” Bana cevap vermedi, kabullendiğini anladım. “Seni evine kadar bırakacağım.”
“O niye?”
“İntihar etmediğinden emin olmak için.” Gözlerini devirdi. “Sence sen beni eve bıraktıktan sonra yarında gelip girmez miyim? Ya da evde intihar etmez miyim?”
“Etmezsin.” Kaşlarını kaldırdı. “Çünkü etmeyeceksin, tamam mı? Üç sene önce bende denedim ve hayatın ne kadar kıymetli olduğunu anladım. Düşünsene birisinin çok yaşamak istediği ama yaşayamadığı bir hayatı yaşıyorsun, ne kadar değerli şimdi anlıyor musun? İntihar etmek için değil, hayatını yoluna sokmak için çabala.”
Sessiz kaldı ve bir şey demedi. Ayağa kalktı. Ceketi giydi, bu vazgeçmiş demek oluyordu. Gülümsedim ve bende ayağa kalktım. İş bulduğum için çok mutluydum, bu yüzden çok enerjik hissediyordum.
İlerlediğinde peşinden koştum. “Bende geliyorum.”
“Olmaz! Kendi evine git, ben giderim.”
“Söz ver ama.”
“Söz.” Başımla onayladım ve sırtını sıvazladım. “Bir daha seni burada görmeyim ya da haberlerde. Yoksa mezarda rahat olmazsın! Hehe.” El sallayarak uzaklaştım.
Soğuktu, bu yüzden hemen eve gitmek istiyordum. Koşmaya başladım, hava hem serindi hemde üstüm ıslaktı. Hasta olmak asla istemiyordum! Yoksa işe gidemezdim.
Kapıyı çaldım, babaannem hâlâ açmamıştı. “Hadi babaanne ya, donuyorum burda!” Vücuduma sarılıp sıvazladım, titriyordum ve donuyordum!
Kapıyı açtığında hemen içeri girdim. “Amaaan! Aidan! Yüzüne ne olmuş?! Hem neden bu kadar ıslaksın!”
“Babaanne!!!! İş buldum!! Gerçek bir iş!” Gülümseyip ona sıkıca sarıldım. O da güldü. “Buz gibisin! Çekil!” Çekildim, o da benim yüzümden biraz ıslanmıştı. “Ahhh, pardon.”
“Üstünü değiştir ve saçlarını kurula, sıcak çorba yaptım. Hızlı ol!” Onayladım ve koşarak yukarı çıktım ve hemen dediklerini yaptım. Çok heyecanlanıydım, babaannem ile konuşmak istiyordum
Koşarak aşağıya indim ve masaya oturdum, önüme çorbayı koyduğunda omuzlarıma da bir battaniye attı. Elindeki bez ile karşıma oturdu. “Yüzüne n’oldu? Anlat bakalım her şeyi.”
“Yüzümü boşver, kavgaya bulaştım yanlışlıkla ama önemli değil. Sen bir de karşı tarafı görmelisin.”
“Aidan ya!”
“Önemli değil, önemli değilll!” Çorbamı kaşıkladım, dilim yanmıştı. Acıyla inledim. “Yavaş.”
“Bir adam bana iş teklif etti, dükkanında. Birazdan bana mesaj atacak, yerini ve iş hakkında.” Yüzünü endişe kaplamıştı. “Ay be oğlum, ya kötü adamlarlarsa? Ne yapacaksın o zaman? Ben sensiz ne yaparım!”
“Hayır babaanne, kötü adam değil. Gerçekten iyi, bana acıdı ve gerçekten bir iş verdi.”
“Diğer işin ne olacak?”
“Diğer işim? Ha- diğer işim, ondan ayrılacağım, bu daha ciddi bir iş sonuçta.” Başını sallayarak onayladı ve bana şans diledi. “Niye sırılsıklam geldin? Yağmurda yağmıyordu.”
“Denizde bir çocuk gördüm, benimle aynı yaştaydı. Gecenin bu saatinde, dalgalı denize giriyordu.” Şaşırdı ve üzüldü, elini ağzına koydu. “Yoksa?…”
“Evet, aynen öyle. Ama merak etme! Onu kurtardım! Heh!!” Gülümsedim ve üflediğim çorbayı içtim. “Tekrar denemeyeceğine emin misin?”
“Evet, bana söz verdi.”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı