Birlikte odadan çıktık. “Çok gericiydi ya.” İlerlemeye başladığında nereye gittiğini sordum. Cevap vermedi, takip etmek zorunda kaldım. Girdiği odanın onun odası olduğunu tahmin ettim.
İçerisi kocamandı, babasının çalışma odasının aksine spor bir odaydı. Çok genişti, tavan yine yüksekti. Etraf dağınıktı, kıyafetleri yerdeydi, yatağıda oldukça dağınıktı. Ama buna rağmen harika bir odası vardı.
Kocaman bir giyinme dolabı, dolaptaki ayna yetmiyormuş gibi yatağının karşısındada kocaman bir ayna vardı. Ayrıca odanın içinde bir oda daha vardı, kapıyı açıp baktığımda dağınık bir banyo olduğunu fark ettim. Büyük bir duşa kabin, dolaplı aynalı lavabo, parlak ve yeterince ışıklıydı.
“Oğlum odan harika ya.”
Lavabodan çıktım. Büyük yatağının karşısında bir çalışma masası vardı, ona ilerledim ve baktım. Fazlasıyla dağınıktı, kitaplar, defterler, kağıtlar, birkaç kıyafet. Bir sürü roman vardı, sıralı halde masanın rafında diziliydiler ama çok tozlulardı. Bir sürü çizgi roman fark ettim, romanların aksine tertemiz bakılmışlardı. Hatta birkaçı masanın üstünde açıktı.
Marvel’ın çizgi romanlarıydı ama çoğunlukla Örümcek Adam vardı. Güldüm. Tatlıydı.
Masanın üstündeki çizgi romana bakmak için kaldırdığımda içinden bir poşetin düştüğünü gördüm. “Bu ne?” Bana baktı. Yanıma geldi. “Bir şey değil.” Tam alacakken hemen kaptım. Ufak bir poşetti. Ne olduğunu anladığımda iç çektim. “Siktir, hani kullanmıyordun artık?”
“Kullanmıyorum zaten, ver şunu.”
“Olmaz.” Elimdeki çizgi romanı bıraktım ve avucumdaki ufak torbayla masayı aradım. Birkaç tane daha bulmuştum, hatta bazıları haptı.
Kaşlarını çatıp bana baktı. Poşetleri ona gösterdim. “Bir daha görürsem ağzına sıçarım senin, anladın mı? Kullanmayacağını söyledin.”
“Söylemedim.”
“Söyledin. Şimdide söz vereceksin.” Sessiz kaldı ve uzaklaşacakken kolundan yakalayıp geri çektim. “Söz vereceksin dedim.” Gözlerini devirip iç çekti. “Sana diyorum, Wayne ciddiyim ben.” Omzundan tutup salladım.
“Ben senin için o kadar şey yapıyorum ve karşılığında hiçbir şey istemiyorum, bunun haricinde.” Cevap vermedi, ama en sonunda onayladı. “Kullanmayacağıma söz veriyorum, de.”
“Söz.”
“Tam söyle, kullanmayacağıma söz veriyorum.”
“Offf. Kullanmayacağıma söz veriyorum! Bitti mi?” Gülümseyerek başımı salladım. İlerlemeye devam etti, koca perdesini açtı. Ve en az babasının çalışma odasındaki kadar büyük bir balkon ortaya çıktı. “Hahaha! Çok havalı lan!” Sürgülü kapıyı açtığında temiz hava içeriye girdi. Balkona çıktı.
Ardından çıktım ve elimdeki küçük poşetlerle hapları pantolonumun cebine attım. Masada dolup taşan bir küllük vardı. Alarak içerideki çöpe döktü ve geldi. Cebinden bir sigara paketi çıkardı ve koltuğa oturdu. Balkon geniş olmasına rağmen masa ve koltuklardan başka bir şey yoktu. Bende karşısında oturdum ve masaya bıraktığı paketten bir sigara aldım.
“Odanı neden toplamıyorsun? Çok dağınık, hizmetçilerin yapmıyor mu?”
Sigarayı yaktığında çakmağı bana uzattı ve bende yaktım. “Ben istemiyorum, bulmamaları gereken şeyler var. Sürekli kilitlerim zaten çıkmadan önce, annemde çok kızıp duruyor.”
“Hakikaten, annen nerde ya? Görünmüyor?”
“Yurtdışında, birkaç günlüğüne şirket için gitti.” Başımla onayladım. Odaya elindeki sigarayla girdiğinde bir resim getirdi.
Bana uzattı. Annesi ve babası oturuyordu, annesinin sağında Wayne vardı, babasının sağında bir kız vardı. “Bu?”
“Ablam.” Çok mutlu bir aile resmi gibi duruyordu. Hatta aynısının tablolu hali aşağıda salonun en iyi köşesinde asılıydı.
Wayne hariç hepsi çok mutlu görünüyordu, Wayne’nin yüzünde sadece hafif bir tebessüm vardı. Diğerleri otuz iki diş gülüyordu. “Evlatlık olduğuna emin misin? Babana gerçekten çok benziyorsun.”
“Öyleyim, dna testi yaptırıldı.” Başımı sallayarak onayladım. Sigaralarımız bittiğinde Wayne hemen içeri geçti. Ne yaptığını merak ettim ve hafifçe başımı eğerek ona baktım.
Dolabından katlı bir kıyafet getirdi. “Bu ne?”
Bana uzattığında katlı kıyafeti omuzlarından tutup açtım. Fermuarı kapalı bir asker yeşili ceketti. Biraz boldu ve büyüktü. Wayne’ye baktım.
“Hatırlamıyor musun? İki buçuk sene önce bana verdiğin ceket işte.” Güldüm ve cekete tekrar baktım. Gerçektende öyleydi, üstü o günden dolayı kirlenmişti benim eski ceketimdi. Abimden kalmaydı, tekrar güldüm. Bu ceket bana çok şey hatırlatmıştı, gözlerim dolmuştu.
Hızla gülümseyerek gözlerimi sildim. “Atmadığına inanamıyorum, ben bile unutmuşum. Abimin ceketiydi. Yıkamadın mı hiç?” Başıyla reddetti. “Geri vermek istedim ama seni bulamadım hiç. Alabilirsin.”
Başımla reddettim. “İstemiyorum, sende kalsın.” Ona uzattım. Aldığında emin olup olmadığımı sordu. “Eminim. Alsam bile bana acı vermekten başka bir şey yapmayacak, şimdi onlara dair hiçbir şeye sahip değilim.”
Başını salladı ve içeriye geri gitti. Telefonum cebimde titremeye başladığında alıp açtım. Arayan Heather’dı. “Hayır ya, olamaz.” Wayne geri dönüp bana baktı. “Heather’ı unuttuk.” Ayağa kalktım. Kapattığında on altı tane cevapsız arama ve altmış sekiz tane mesajı gördüm.
“Ağzımıza sıçacak, gidelim hadi.”
Kalktık ve evden çıktık. Kapının önünde bir koruma vardı, önündede iki tane siyah araç vardı. Şöför araçtan çıktı ve biz arabaya doğru ilerlediğimiz için bize kapıyı açtı. Alışmak çok zordu, her seferinde adamı uzaklaştırıp kendi kapımı kendim açıp kapıyordum.
Heather’ın yanına geldiğimizde kollarını göğsünde kavuşturmuş ayağını yere vuruyordu. “Yarım saattir sizi bekliyorum, nerdesiniz ya?” Saçlarımı kaşıdım. “Unuttuk.”
“Bir de hemen tanışıp gelecektiniz. Buluşma saatimizden geç bile çıktım!”
“Özür dileriz Heather…” Wayne’ye baktım. “Niye özür diliyorsun, o sürekli işe geç kalıyor bir kere özür dilemedi.”
“Sussana sen, Wayne senden daha kibar!” Heather’a baktım.
“Öyle miymiş? Wayne senden daha az konuşuyor!” Kaşlarını çattı. “Ben ne zaman çok konuşuyormuşum? Hem Wayne hiçbir zaman konuşmuyor!”
“Arkadaşım hakkında düzgün konuşsana!”
“Düzgün konuşuyorum zaten!” Birbirimizin üstüne yürüdük. “Konuşacaksın tabii, hele bir konuşma bak ne oluyor!”
“Ne olacakmış? Beni de mi döveceksin? Wayne tam bir eşşek! Al bakalım!” Heather’a tam kızacakken Wayne beni tutup çekti. Gülüyordu. “Ne yapıyorsunuz ya, ikinizde çok komiksiniz.”
Güldüğünü görmek garipti. Çok nadir güldüğü için Heather ile hâlâ alışamamıştık. “Hadi gidelim, çok boş yaptınız.”
Yemek yemeye gidecektik, sonra da bovling oynamaya. Ön koltuğun kapısını açacakken şöföre seslendim. “Abi Heather’ın kapısını sakın açma!”
“İsteyen yok zaten, kendi kapımı kendim açarım!” Heather’a dil çıkardım ve yanımdaki Wayne’nin kapısını açtım. “Buyur arkadaşım.”
Oturduğunda kapıyı kapattım ve kendi kapımı açıp içeri oturdum.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı