Günlerdir o günün tekrarını kâbuslarımda görüyorum. Her gün aynı cehennemi tekrar tekrar yaşıyorum. Bu sefer ise karnımdaki dikişin yarıldığını görüyorum.
İçinden yeni bir bebek doğar gibi kanlar içinde çıkan abimi görüyorum.
Çığlıklarla uyandım. Genelde böyle uyanırım, babaannem sürekli olduğu yerden koşarak gelir beni sakinleştirmeye çalışırdı.
Bana sarıldı ve saçlarımı okşarken, “Geçti, geçti oğlum… Sakin ol.” dedi. Kan ter içinde kalmıştım, bu rüyaları görmekten nefret ettim. Bazenleri aynaya baktığımda bile onları görüyorum. Sırtımdan bana sarılıyorlar, gülümsüyorlar.
Bazen ise sadece ölüler, kanlı bir şekildeler. Ağaç dalları bedenlerine girmiş. Onları neden bıraktığımı soruyorlar.
Neden onlarla gelmediğimi söylüyorlar.
Yaşadığım hayatın adil olmadığını anlatıyorlar.
Haftalardır okula gitmiyorum, hiçbir arkadaşım arayıp ya da gelip sormadı ne halde olduğumu. Jack bile.
Sanırım bana ne olduğundan haberleri yok ya da ben öyle düşünmek istiyorum. Çünkü bana ne olduğundan haberlerinin olmaması imkansız.
Kendime gelerek soluklandım. Babaanneme sarılmayı kestim ve yataktan kalktım. “Duşa gireyim…” Başıyla onayladı. “Yemek yaptım, sonra aşağıya gel, olur mu?” Onayladım. Gitmeden önce onun yanağını öptüm.
Banyoda üstümü çıkardığımda aynaya bakmadım. Onları görmekten korktum. Dikişleri aldırmıştık, bandaj takmak zorunda değildim. Şu an olduğu gibi kendimi her kastığımda karın bölgeme bir ağrı saplanıyordu.
Duştan sonra bir ağrı kesici içmem gerekiyor, sanırım hayatımı bu ilaca bağlamalıyım.
Vücudumda kalabalık dikiş izleri olmasa bile çoğu yerimde vardı. Bunlar benim hayatta kalışımın izleriydi. Mutlu olmalıyım ama yapamıyorum işte, kim ailesi öldükten sonra hayatta kaldım diye mutlu olabilirdi ki?
Belki abim olurdu, o bizden hep nefret etti. Onla yerlemizin değişmesini isterdim, o yaşasın isterdim. En azından mutlu olurdu, benim kadar acı çekmezdi.
Aynadaki vahşete bakmak istemedim, ordalardı. Aynalı dolabı açarak içine baktım. Ölen dedemin jiletleri kutuda kalmıştı, kutuyu elime alarak bir süre baktım.
Nedense şu an korkusuzdum. Gözüm karaydı, jiletlerden bir tanesini alıp yapmam gereken şeyi yapmalıydım. Kutunun içinden bir tane aldım ve yerine geri koydum.
Dolabı kapatıp suyu açtım. Küvetin içine girip oturduğumda duştan akan su, başımdan aşağıya akıp gidiyordu ve küvetin içini dolduruyordu.
Elimdeki jilete bakarken düşünmeden edemedim, babaannemi yalnız başıma mı bırakacağım? Şu anda bencilce mi düşünüyorum? Eğer babaannem beni böyle görürse… nasıl hisseder?…
Fazla düşünmeye gerek yok, babaannem haftalardır ne çektiğimi biliyor. Beni anlayacaktır.
Küvetin suyu neredeyse kollarıma kadar gelmişti. Jilete bakıp sağ bileğime yaklaştırdım, düşünmeden bir kesik attım, kanlar anında aktığında sızlandım.
Jileti diğer elime aldım, elim titriyordu. Canım yanmaya başladı, hemen bitmesi için sol bileğimede aynı çizikten attım ve acıdan artık jileti tutamadım ve bıraktım. Suya daldığında ellerimide daldırdım.
Şeffaf su anında kızıla bürünüyordu.
Acıyla başımı arkaya yasladım ve küvette vücudumu kaydırıp uzandım. Uzanır uzanmaz su taştı ve yerlere döküldü. Derin nefes alıp verirken acıyı hissetmemeye çalışıyordum.
Daha sonra kapı sesini duydum. “Aidan? İyi misin? Aidan?” Babaannem buradaydı. Kapıyı tıklamaya devam etti. Sular kapının altından dışarıya çıkıyor olmalıydı.
Babaannem dayanamayıp içeri daldı. “AIDAN!” Çığlıklar atarak bana doğru koşarken ayakları kaydı, neredeyse düşüyordu ama dengesini korudu. “B…babaanne…”
“Hayır, hayır. Seni de gömemem.” Sudan beni kaldırmaya çalışırken üstüne kanlı su bulaştı. Ağlamaya başladığını fark ettim. “Ambulans… ambulans çağıracağım, dayan, lütfen dayan Aidan!”
Dikkatle ve hızla çıktı. İçeride ambulansı aradığını duyabiliyordum. Ama etraf kararıyor ve sesi boğuklaşıyordu.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı