“Ahhh, sonunda bahar tatili!!” Kollarımı iki yana açarak esnedim. Her zaman ki parkta birlikte oturuyorduk Wayne ile.
Heather’ı bekliyorduk. O ikisini bugün özel bir yere götürecektim. “Heather gelmeden yemek yemeye mi gitseydik?” Hava çok güzeldi, tam pikniklikti ama piknik yapmaktan küçüklüğümden beri nefret ederim.
Wayne saatine baktı. “Gelmek üzeredir, sonra birlikte gideriz. Hem sen bizi nereye götüreceksin ki?” Gülümsedim ve ellerimi başımın arkasına koydum. “Her bahar tatilinde gittiğim bir yer. Bu tatilde sizi de götüreyim dedim. Özellikle seni.” Omzuna kolumu attım, bacağımıda bacağımın üzerine koydum.
“Sürekli bu parka geliyoruz ama hiç kimse yok. Neden?” Wayne haklıydı. Bu park genelde ıssız olurdu, kimseler olmazdı. “Hmmm…” Dudağımı büzüştürüp düşündüm.
Bir kaydırak, zincirli iki salıncak ve iki bank vardı. “İnsanlar bu parkın lanetli olduğunu düşünüyor.” Kaşlarını çattı. “Ne? Ne laneti?”
“Park laneti. Sessiz park.”
“Şaka yapmasına, anlattığın çok klişe bir şey farkındasın değil mi?” Gözlerimi kısıp ona döndüm. Kolumu onun omzundan çektim ve bir anda yerimden sıçrayıp savunuşa geçtim. “Klişe falan değil! Sen zengin olduğun için bu parktan haberin yok tabii!”
Aniden bağırdığım için yerinden sıçramıştı. “İyi, neden lanetliymiş anlat o zaman.”
“Bak şimdi. Birkaç sene önce evsiz bir çocuk varmış. Küçüklüğünde ailesi onu terk etmiş, altı yaşında sokağa düşmüş. O çocukta o zamanlar sürekli bu parka gelirmiş, devamlı oyun oynar dururmuş. Ama bu parktaki yetişkinler, çocuklar ondan nefret edermiş. Pis kokuyormuş, üstü başı hep kir içindeymiş. Akşamları dilenir gündüzleri oyun oynamaya gelirmiş.”
“Kim akşam dilenir? Çok saçma işte.”
“Saçma falan değil! Gerçek bu! Küçücük çocuk oyun oynamak istiyormuş ama akşamlarıda oynamaktan çok korkuyormuş işte!” Anlayarak başını salladı ve bana hak verdi. “Çocuğun sürekli ayakları kesilir dururmuş, çünkü ayağında bir tane ayakkabısı bile yokmuş. İnsanlardan dilendiği parayla sadece bir ekmek alabiliyormuş anca, kimse ona eski kıyafetlerini vermiyormuş. Çöpte bulduğu kıyafetleri giyer dururmuş. Bir gün yine ayakkabısı olmadığı için cama basmış ve derin mi derin ayağı kesilmiş.”
Wayne çok odaklanmıştı. Her zaman ki mimikleriydi, size boş bir şekilde dik dik bakıyordu ama bu hikaye onun dikkatini çekmişti.
“Çocuk umursamamış, ayağından camı çıkarmış ama yine de canı çok fena oyun oynamak istiyormuş. Şurdaki kaydırak varya, ordan hep çıplak ayakla tepesine kadar tırmanırmış. Ayağıda kanlı olduğu için sürekli kaydırağa bulaşırmış. Parktaki annelerde bu yüzden çocuğa çok kızmış, çocuğu sürekli tehdit etmişler. Bu parka girersen seni öldürürüz! Diye. Küçük çocuklar onu sürekli ittirmiş, saçlarını çekmiş. Sonra bir kış ayında çok fena yağmur yağmış, gecenin bir saatinde fırtınadan saklanmak için bu kaydırağın altına gelmiş.”
“Bir dakika, bir dakika.”
“Ne var?”
“Sosyal hizmetler nerde?” Durdum. Sosyal hizmetler bu hikayede gerçekten nerdeydi? Bu hikayeyi bana kim anlatmıştı ya? Babamdı sanırım. Keşke babam burada olsaydıda ona sorsaydım. Hemen bir şeyler düşündüm.
“Çocuğu sosyal hizmetler bile kabul etmiyormuş, hem ayrıca kimse sosyal hizmetleride aramamış. İşte insanlar bu kadar acımasızmış. Neyse, çocuk yağmurda o kadar üşümüş ki soğuktan ölmüş. Sonrasında bu çocuğun ruhu bu parka musallat olmuş! Bu kaydıraktan kim kayarsa düşüp bir yerini incitiyormuş. Salıncakta kim sallansa zinciri kopuyormuş. Çocuğun ölümünden altı sene sonra burda bir çocuk kafasının üzerine BAM diye düşmüş, çocuk ölmüş. O çocuk ölmeden önce daha az çok insan gelirmiş buraya ama öldükten sonra hiç kimse gelmemeye başlamış! Bazenleri ise burada esen rüzgarı, o çocuğun yakınmaları sanarlarmış. Kanlı ayak izleri bazen kaydırakta belirirmiş. Gecenin bir saatinde gelen insanlar onun hayaletini görürmüş-“
Arkamızdan birisi beni tutarak bağırdığında yerimizden sıçradık ve bağırdım. Hemen Wayne’ye sarılarak gözlerimi sımsıkı kapattım. Heather’ın kahkaha sesini duyduğumda gözlerimi açıp ona baktım. Gülmekten karnı ağrımıştı bu yüzden karnını tutuyordu.
“Heather!”
“Kız gibi çığlık attın! İnanamıyorum sana! Wayne bile bağırmadı, sen çığlık attın.” Kahkaha atmaya devam etti. “Kes şunu burda bir lanetli hikaye anlatıyorum, neden böyle bir şey yapıyorsun? Ya kalpten gitseydim? O zaman ne yapacaktın!? Ha!!?”
“O zaman seninde ruhun bu parka musallat olurdu.” Kaşlarımı çattım. “Bu parka değil, sana olurdum. Kezban.” Hızla yanıma gelip kafama vurdu. “Ne dedin sen bana?” Birkaç kez daha vurmaya devam etti. Wayne’nin arkasına saklandım. “Kezbansın, cadaloz.”
“Seni varya—“
“Wayne!” Wayne beni korudu ve Heather’ın önüne geçti. “Tamam. Durun artık.”
“Tam bir öküzsün Aidan, azıcık Wayne gibi olsana. Özür dile benden.”
“Dilemeyeceğim. Kezban değil misin? Neden dürüst olduğum için özür dileyim ki? Bu dürüstlük bu devirde kimde kalmış, ha?”
“Seni öldüreceğim—“
“Arkanda.” Wayne arkamı işaret etti. “N—ne?”
“Hayalet.” Hızla arkama döndüm. Hiçbir şey yoktu. Ona arkamı döndüğüm için hemen vücudumu sıkarak beni korkuttu. Bağırdım ve Wayne’ye döndüm. Gülmeye başladılar. Wayne çok sessiz ve sakin gülüyordu, Heather ise eşşek gibi anırıyordu.
Wayne’yi tutarak boynunu koltuğumun altına aldım. Kurtulmaya çalıştı ama onu bırakmadım. “Böyle gideceğiz sürpriz yere.”
“Bırak şu çocuğu.”
Heather kulağımı tutup çektiğinde Wayne’yi bırakmak zorunda kaldım. “Ahhh! Bırak bırak!” Bıraktığında kulağımı ovaladım. “Off. Acıdı ya.”
“Araba bekliyor, gidelim mi artık?” Wayne saçlarını düzeltti. Başımı onaylarcasına salladım. “Tamam. Gidelim.” Wayne’nin omzuna kolumu atarak ilerlemeye başladık, Heather yanımdaydı.
Arabaya bindiğimizde şöföre gideceğimiz yeri tarif ettim. “Kimin sokağı bu böyle? Nereye götürüyorsun bizi?”
“Görürsünüz.” Şöför sürmeye başladığında camı açtım ve dışarıyı seyrettim. O sırada arkada konuşan Wayne ile Heather’ı duydum. “Sence hangi elbiseyi alayım? Bunu mu? Yoksa bunu mu?”
“Ahh…” Onlara döndüm. “Bakayım bende.” Elbiseleri gösterdi. “İkiside çok çirkin.” İkiside Heather’a çok yakışırdı. Omzuma vurdu. Gülerek önüme döndüm. Dikiz aynasından Heather’a baktım. “Ne için alıyorsun ki bunları?”
“Haftaya doğum günüm ya Aidan!”
“Ahhhh, haftaya doğum günün. On üç yaşına mı giriyordun?”
“Haha, çok komiksin aptal.” On sekizine girmek üzereydi, bu yüzden özel bir parti olmasını istiyordu. “Wayne, geleceksin değil mi doğum günüme?”
“Bilmiyorum ki, gelmeli miyim?” Wayne’nin bana baktığını fark ettim. Ona döndüm. “Tabii ki, birlikte gideriz bir şey olmaz. Endişelenme.”
“Hangisini giyeyim, hadi karar ver.”
“Hmm… Mavi olan güzelmiş.” Heather hızla Wayne’ye sarılmıştı. “Tarzının Aidan’ınkinden güzel olduğunu biliyordum. Bu fakir ne anlasın ki.”
“Ne?” Ona döndüm. “Bir şey yok.”
Sürpriz yere gelmiştik. Arabadan indim ve açık cama eğilerek şöföre teşekkür ettim. İkiside arabadan indiğinde Heather’ın buranın neresi olduğunu sordu. “Eski evim.”
“Vay be, bayağı büyükmüş.” Wayne bana baktı. “Eskiyse niye geldik?” Kapıya doğru ilerledim ve anahtarımı çıkardım. Kapıyı açtım. “Eski ama hâlâ benim, aile evi.”
“Ahhh.” Heather anlamış görünüyordu. İçeriye girdim. Perdeler kapalı olduğu için çok karanlıktı. Elektriği, gazı ve su kullanılmadığı için kesmiştik. Perdeleri açtım, Wayne kapıyı kapattı.
“Çok tozlu burası.”
“Öyle.” Wayne içeriyi seyrederken Heather söylenip duruyordu. Ayrıca toza karşı hassas olduğu için öksürüp duruyordu. “Dışarı çıkacağım.” Başımla onayladım. Heather çıktığında beraber kaldık.
“Heather’ı getirmek istememiştim ama yine de gelmeli diye düşündüm. Yanlış düşünmüşüm, toza karşı çok hassas.” Ortalık aydınlıktı ama hâlâ solgundu ev. Eşyalar örtüler ile kapalıydı. Tüm her şey, hiçbirine dokunmamıştım. Babaannem de bana karşı hassasiyet gösterdi ve o da benimle aynı şeyi yaptı.
“Ne zamana kadar saklayacaksın bu evi?” Başımı iki yana salladım. “Bilmiyorum, bu sene on sekiz olacağım ve mirasın hepsi üstüme geçecek. Ne yapıp ne etmem gerektiğini bilmiyorum.“
Sessiz kaldı. Örtünün üstüne koltuğa oturdum. “Küçükken hırsızlık yapardım.”
“Ne? Gerçekten mi?” Başımı sallayarak onayladım. “Babaannemin emekli maaşı yetmiyordu, reşit olmadığım için kimsede işe almıyordu. Hırsızlık yapmak zorunda kaldım, dilenemezdim çünkü okulda alay konusu olurdum.” Cevap vermedi.
“Bu yüzden ilk başta ödemem gereken hırsızlık bedelleri var, hep marketlerden çalardım bu yüzden o marketlere para ödeyeceğim.”
“Hepsini hatırlıyor musun ki?”
“Evet, o günlerde bile hep bunu düşünür dururdum.” Başını sallayarak onayladı. “Sonra belki bu evi satıp yeni bir ev alırım, babaannem ile birlikte yaşayacağımız daha geniş bir ev. Belkide daha fazla et alırım ona, buzdolabını doldururum.”
“Ben vereyim diyorum ya.”
“Olmaz. Kendi paramla yapabilirim. Hem on sekiz olduğumda senden daha zengin olacağım, he he.”
Ayağa kalktım. “Sana evi göstereyim.” Merdivenleri çıkmaya başladık. Bu merdivenlerden ne zaman çıksam kendimi tekrardan küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Her bir adımda yüreğim ağırlaşıyordu, yutkunamayacak gibi oluyordum.
“Arkandayım.”
“Biliyorum.” Dönüp ona baktım. “Düşecek gibi olursan diye.” Neyi ima ettiğini anladım. Başımı sallayarak onayladım, modumun düştüğünü bir hayli fark etmişti. “Düşersem tutabilir misin? Ben çok ağırımdır.”
Sessiz kaldı. Güldüm. “Tutarım, ne var? Senden zayıf olduğuma bakma.” Koridora girdiğimizde merdivenin hemen karşısındaki abimin odasına girdim.
Burası da aynı şekilde karanlıktı ve eşyaların üstüne örtüler vardı. Her şey aynıydı, annemin bıraktığı gibiydi. Evi en son topladığı gibi.
Wayne telefonunun ışığını açtı. Oda bir anda aydınlandı. Kitaplığın örtüsünü açtığımda Wayne’ye çizgi romanları işaret ettim. Gülümsedi. Çizgi romanları çok seviyordu. “Abinde mi okuyordu?” Başımı sallayarak onayladım.
Yanaşarak çizgi romanlara baktı. Yanında dururken onu seyrettim, küçük bir çocuk gibi gözleri parıldıyordu. “İstediğin varsa alabilirsin.”
“Olmaz, bunlar abinin.”
“En sonunda hepsi satılacak.”
“Oha, özel seri var!” Elime telefonununu sıkıştırdı. Flaşı artık ben tutuyordum. Yüzündeki heyecanı gördüğümde gülümsemeden edemedim, Wayne’yi mutlu görmek benide mutlu ediyordu. “Harika ya.”
“Al hadi, çekinme.” Bana baktı. Başımı salladım. Aldığında teşekkür etti.
Odadan çıktığında koridordaki sehpaya elindeki birkaç dergiyi bıraktı. “Şimdilik buraya koyuyorum.” Başımı sallayarak onayladım.
Odamın önüne geldiğimde kapıyı açtım. Artık etraf eski kokuyordu, burada genelde tanıdık bir aile kokusu olurdu ama o artık yoktu, bende hatırlamıyordum zaten.
Yine perdeler kapalıydı. Yatağım ufaktı, bir çalışma masası ve duvarlarda araba posterleri asılıydı. “Küçükken arabalara mı meraklıydın?”
“Öyleydim sanırım, bende şimdi hatırladım.” Odadan çıktık daha sonra koridorda ilerledik.
En son annemle babamın odası kalmıştı, içeriye girmek benim için oldukça zordu. Yıllar geçti ama beş yıldır asla o odaya girememiştim. “Ha siktir ya, yapamayacağım galiba.” Kapının önünden çekildim.
Wayne bana bakarken konuştu. “Yanına olduğumu unutma, tamam mı? İçeriye girmek sana iyi gelecektir. İlk benim girmemi ister misin?” Wayne hep böyle düşünceli miydi? Ya da daha önce hiç bu kadar ince düşünür müydü?
“Hayır, ben yaparım.” Kapının kolunu tuttuğumda derin bir nefes aldım. Wayne’nin elini omzumda hissettiğimde biraz rahatladım, ona baktıktan sonra kapıyı açtım ve içeri girdim.
Ağzımdan derin bir nefes aldım, dudağımı ısırdım, ellerimi sıkmaya başladım. Oda aynıydı, annemin pijamaları toplanmış yatağın üstünde katlı bir şekilde duruyordu, babamınkiler ise dağınıktı. “Sikeyim.”
Gözlerim dolmaya başlarken hızla sildim ve yatağa doğru ilerledim. Oturdum. Etrafa baktım, hafife gülerken akan göz yaşlarımı sildim. “Oda çok sessiz ama nedense sürekli kulaklarımda bir gürültü var. Sanki onların sesi, kahkaha atıyorlar, sohbet ediyorlar.”
Ayağa kalktım. Dört çekmeceli bir kıyafet dolabı vardı, en altında hep resimler olurdu. Eğilip çekmeceyi açtım. Wayne de yanıma gelip oturdu. Resimdeki annemle babamı gösterdim ve bir de abimi. “Babana çok benziyorsun.”
“Babaannem de öyle söyler, o yüzden beni çok seviyor.” Güldüm. Annem çok güzeldi, babam çok yakışıklı, abim evlatlık olmasına rağmen en az onlar gibiydi. “Bu ne?”
Kaldırdığım resimlerin altında, evlat edinme belgelerini gördüm. “Abimin.” Elime aldım ve dosyayı açtım. Küçüklük resmi vardı, hakkında bilgiler yazıyordu. “Abin evlatlık mı?” Başımı sallayarak onayladım. “O yüzden bizden pek hoşlanmazdı, onunla neredeyse hiç güzel anımız yok. Sürekli kavga ederdik. Bakmak ister misin?” Dosyayı uzattığımda reddetti. Çekmeceye geri koydum ve resimleri elime alarak ayağa kalktım.
Wayne ayağı ile çekmeceyi ittirdi ve kapattı. “Geliyorum ben, sen aşağıda bekle.” Emin olup olmadığımı sordu. Başımı sallayarak onayladım.
Wayne çıktığında babamın kıyafetlerini katlayarak dolaba koydum. Yutkundum ve anneminkileride koyduktan sonra yüzümü kıyafetlere yasladım. Burada annemin kokusu çok daha yoğundu. Sessizce ağlamaya başladım. Sanki annem ile babam bana sırtımdan sarılıyormuş gibi hissettim.
Bir süre, çok özlediğim annemin kokusu ile kaldım.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı