Günler geçti, okula gitmeye başladım. Arkadaşlarım benimle konuşmadı, yanıma bile gelmediler. İnsanlar bana ters ters bakıyorlardı, sanırım ailesi ölmüş bir çocuğun kendini öldürmeye teşebbüs etmesini duymuş olmalılardı. Ve bu yüzden bana garip gözle bakıyorlardı.

Bileklerim hâlâ sargıya sarılıydı, derslere katılımım azalmıştı, sırada sürekli uyuyup duruyordum. Kâbuslar görmüyordum, ailemi etrafta da görmüyordum. Fakat görmeyi diliyordum, bir kere olsun bile rüyama girsinler istiyorum ancak hiç gelmiyorlar.

Onları çok özlüyorum, sanırım kendimi öldürmeyi denediğim için bana kızdılar. Keşke hiç yapmasaydım.

Jack ile de konuşmayı hiç denemedim, benim en kötü zamanlarımda hiç yanımda olmamıştı; ne diye onunla konuşayım ki? Bir daha asla onun yüzüne bakmayacağım.

Birbirimizi asla bırakmayacağımıza söz vermiştik, her zaman birbirimizin en kötü anlarında destek olurduk. Demek ki o gerçek bir kötü gün arkadaşı değilmiş.

Birlikte diğer eski arkadaşlarımla gülüşüp duruyorlardı, benim hakkımda fısıldaşıyorlardı. Neden öyle yaptıklarını anlayamıyorum, oysa ben hiçbir şey yapmamıştım. Kötü bir şey yapmadım ben, ailemin ölmesi benim suçum değil.

O günden sonra bütün herkesin yüzü bulanıktı benim için, hayatımda sadece babaannem vardı ve benim için yeterliydi. O beni kurtardı, o olmasaydı ben olmazdım zaten.

Son dersime yürürken bir öğrenci beni durdurup ödevini yapabilir miyim diye sordu. Şu anda bana sorulması gereken soru bu muydu? Neden kimse nasıl olduğumu sormuyor? Veyahut bir şeye ihtiyacım olup olmadığını? İyi miyim? Birkaç gün önce on iki yaşında kendimi öldürmeye çalıştım.

Birkaç ay önce ailemi kaybettim. Neden beni kimse merak etmiyor? İnsanlar bu kadar bencil mi?…

Onu karşımdan hafifçe ittirdim ve yapamayacağımı söyledim. Sınıfa geçtiğimde sadece Jack vardı, göz göze geldik. Sonra ondan uzak bir sıraya oturdum. Sıraya başımı koydum ve öylece gözlerimi kapattım. Hâlâ çok kırgındım, hayır, Jack’e değil. Evet, ona biraz daha kırgınım ama içimdeki özlem bir türlü sönmüyor. Sönmeyecekte, onları hep özlüyor olacağım.

Bütün gün uyuduğum ve uyukladığım için hiç uykum gelmemişti. Başımı kaldırmadan dışarıyı seyrettim, şakır şakır yağmur yağıyordu. Camlardan akıp gidiyordu sular. Derin bir iç çektim.

Ders notlarım çok düşmüştü, öğretmenler bunu fark edip nedenini soruyorlardı ama cevabını zaten biliyorlardı. Tekrardan derslere odaklanamıyordum, önceden harikaydım ama şimdi ise batırıyordum. İçimden ders çalışmak hiç gelmiyordu, yapamadığım soruyu sorabileceğim kimse yoktu.

Babamla ödev yapmayı özledim, birlikte film izlemeyi özledim. Abimle tartışmayı bile özledim. Annemin yemeklerini özledim, birlikte şarkı söylemeyi özledim. Birkaç ay önce her şey ne kadar farklıydı, bir anda hepsi değişti. Hiç düzelmeyecek bir şekilde.

Öğretmen omzuma dokunduğunda bana, “İyi misin?” diye sormuştu. Islanan yanaklarımı ve kirpiklerimi fark etmemiştim. Başımı sallayarak onayladım ve gözlerimden akan yaşları hızla sildim. Bütün sınıf bana bakıyordu, bundan nefret ediyordum.

Çantamı alarak kalktım ve çıktım. Dolaba fırlatarak yere oturup sırtımı yasladım. Dizlerimi kendime çektiğimde yüzümü yasladım ve öylece durdum. Koridor boştu ve burada kimse yoktu, sessizdi. Okuldan çıkıp eve gitmek istiyordum bir an önce, kapıya baktım, çıkabilirdim. Yakındı.

Tam kalkacakken sınıftan bir öğrenci daha çıktı ve bu Jackti. Yanıma oturduğunda hemen çantamı alarak kalktım. “Ya beklesene! Aidan!”

O da kalktı, peşimden geldi. Kapıdan dışarı çıktım ve ıslanmaya başladım, ne soğuk ne ılıktı. Serindi. Jack benim ardımdan çıktığında aynı benim gibi ıslanıyor olmalıydı.

Bileğimi tuttuğunda acıyla sızlandım ve çekerek sıvazladım. Ona bakarak durdum. Dikiş hâlâ acıyordu. “Özür dilerim.”

“Tamam.” Onu başımdan savdım ve yağmurda ıslanmaya devam ettim. Çantamı omuzlarıma taktım. Tekrar beni tuttu, bu sefer kolumdandı. Yeterince savamamışım.

“Beni dinlesene, küs mü kalacağız hep?” Saçmalıyordu, ben ona hiç küsmemiştim, o benden uzaklaşmıştı. Bir şey demedim. Saçımdan akan sular yüzüme geliyordu. “Asosyalleştin, bizimle takılmıyorsun artık.”

“Ailem öldüğünde nerdeydiniz? Cenazeye geldiniz mi? Hastaneye ziyarete geldin mi? Ya da evime geldin mi?”

“Evine geldim ama yoktun.”

“Babaannem bir mahalle ötede yaşıyor! Bahane üretme!” Sessiz kaldı. “Geçen yine hastanelik oldum ve yine yoktun. Onun yerine okulda benim hakkımda, ‘Bu çocuk intihar etmiş.’ , ‘Ne kadar garipmiş.’ diye dedikodular yapıyordun! Bu mu senin arkadaşlığın ya?”

“Özür dilerim tamam mı? Arkadaşlarım şaka yapıyordu ve onlara ayak uydurdum.” Güldüm. “Siktir git ya. Senin gibi arkadaş olmaz olsun.”

Sessiz kaldı. Bende öyle, sonra dayanamadım ve ağlamaya başladım. “Ahhh, sana ne kadar ihtiyacım vardı biliyor musun? O günlerde ne kadar yalnızdım tahmin bile edemezsin! Her gün gelmeni umdum, kafamı dağıtmak için saçma sapan şeyler yapacaksın diye hayaller kurdum ama sen… sen gelmedin bile! Benimle alay edip durdun!”

“Özür dilerim! Gerçekten gelmek istedim!”

“Neden gelmedin o zaman?” Sessiz kaldı. “Sadece yalan söylüyorsun, bir daha bana yaklaşma. Bir daha suratını görmek istemiyorum.” Sırtımı dönüp uzaklaştığımda peşimden gelmeye başladı, beni tuttuğunda ittirdim.

Bir daha da gelmedi peşimden. Suratımı ıslatan yağmur yüzünden göz yaşlarım anlaşılmıyordu ama ben yine de sildim. Yağmurun altında eve yürüdüm.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu