“Tatilden sonra okula gelmek hâlâ çok ağır geliyor.” Wayne ile birlikte yürürken koridor sessizdi. Sınıfımıza girdik ve sıraya oturduk. Arkadaşlarıyla da pek konuşmuyordu, derslerde genelde getirdiği çizgi romanları okuyordu.
Wayne bana döndüğünde başımı sıradan kaldırıp ona baktım. “Son günlerde Jacksonlar çok sakin ama sürekli bize bakıp duruyorlar.”
“Öyle mi?” Jackson’a döndüğümde göz göze geldik. Arkadaşlarıda aynı şekilde bana bakıyordu. Gözümü kırpıp başımı salladım, birbirlerine geri döndüler. “Bir şeyler planlıyor olamazlar mı?”
Güldüm. “Sıkıysa planlasınlar, hepsi korkağın önde gideni. Doğru düzgün dövüşmeyi bile bilmiyorlar.” Önüme döndüm ve başımı tekrardan sıraya yasladım. “Hafta sonu Heather’ın doğum günü, unutmadın değil mi?”
“Ha?” Başımı kaldırdım. “Unuttum tabii!” Hiç şaşırmamıştı. “Hediye ne alacağım? Sen ne aldın?”
“İstediği bir parfüm vardı, hatırlıyor musun? Çok istiyordu ama aşırı pahalıydı.” Başımı iki yana salladım. “Neyi hatırlıyorsun sen?” Kaşlarımı çattım. “Sanırım kıyafet alacağım.” Başını sallayarak onayladı ve önüne döndü. Hoca sınıfa girdiğinde doğrudan ders anlatmaya başladı.
Kimya hocasının sesi çok yumuşaktı, sakindi ve oldukça yavaş anlatıyordu. Bu yüzden ninni gibi geliyordu ve her seferinde uyuyakalıyordum. Eskiden çoğu hoca sürekli bana kızardı, derslerinde uyuyorum diye azar çeker dururlardı ama şimdi bir çoğu ne kadar çalıştığımı ve benden bir halt olmayacağını anladığı için rahat rahat uyuyordum.
Ders bittiğinde öğlen yemeği vakti gelmiş olmalıydı. Wayne beni uyandırdığında ne olduğunu sordum. “Yemek vakti, hadi.”
Ayağa kalktım ve esnedim. Gözlerimi ovuşturdum. Ellerimizi yıkamak için lavaboya girdik.
Tuvaletimi yapmak için kabine girdim. Wayne de ellerini yıkamaya başlamıştı bile, musluk sesinden anlıyordum. Kapı açıldı ve birileri daha geldi. “Hey, Wayne!” Jackson’a aitti bu ses, pantolonumu çekip fermuarımı kapattım ve adım seslerinden gelişi anladım.
Hızla kapıyı açtım ve suratına çarptı. Dönerek ona baktım. “Ah, arkadaşım iyi misin?” Burnunu tutarken bana baktı. “Bakmasana öyle, sen bir anda hızlı yürümeye başladın.” Wayne’nin yanına gittim, ellerini kurularken bize bakıyordu. Aynı şekilde ellerimi yıkadım ve kuruladım.
Elimi Wayne’nin omzuna koydum. “Hadi gidelim.” Kapıyı açıp çıkarken Jackson arkamızdan seslendi. “Aidan ve baban olmadan sen bir hiçsin, biliyorsun değil mi?”
“Dinleme onları.” Tam kapı kapanacaktı ve son kez konuştu. “Gerçi baban hiç olmasa sokaktaki öksüzlerden farkın kalmaz, piç.” Gözlerim genişledi ve kapanan kapıyı iterek Jackson’un üzerine yürüdüm.
“Eğer onun hakkında böyle konuşmaya devam edersen ağzını kırar, dişlerini eline veririm. Anladın mı beni?” Birbirimizin dibindeyken gözlerini benimkilerden çekmiyordu.
Wayne kolumu tutup çekti. “Aidan olmasa diye bir şey yok, ben hep buradayım ve olacağım da. Bunu aklına sok anladın mı?!” Wayne biraz daha çekiştirdikten sonra lavabodan çıktık ve kolumu çekerek aldım.
“Bir gün öldüreceğim bu tırnaksızı.”
“Bu kadar umursama onları, seni kışkırtmak için yapıyorlar.” Birlikte yemek katına yürümeye başladık. “Ya sen? Sen hiç sinirlenmiyor musun?”
“Umrumda değiller ki, ben onların yüzlerini görmeyi bırak sesini bile duymuyorum. Birkaç sene önce bunu bıraktım.”
“Ne zamandan beri böyle davranıyorlardı sana?” Merdivenleri inmeye başladık. “Eskiden iyi arkadaştık, sonra elindeki gücü fark etti, paramı kullanabileceğini anladı. Zaten kullanıyorlardı ama bunu farklı yoldan yapabileceğini öğrendi. Hassas noktalarımı öğrendi, bunları bana karşı kullandı. Zorbalamaya başladılar, yetim olmamla dalga geçtiler. Babama şikayet edemezdim çünkü ellerindeki video ile tehdit edip durdular. Geçen seneden beri böyleler, sessizce katlanmak zorunda kaldım.”
Wayne’nin güven sorunları olduğu açık açık belliydi. Sürekli, “hassas noktamı kimseye gösteremem, herkes bunu kullanacak” diye düşünür dururdu. Ona hak vermiyor değilim, arkadaşları tarafından gördüğü muamele sinir bozucu.
“Neden hâlâ korkuyorsun? Babana söylesene yaptıklarını.” Yemek katına giriş yaptık, uzun bir sıra vardı. Bizde girdik. “Bilmediğim başka şeylerde mi var?” Sessiz kaldığında şüphelendim, dirseğimle dürttüğümde bana baktı. “Ha?”
“Bilmediğim başka bir şey mi var diyorum, neden babana söylemiyorsun?”
“Haa…” Düşüncelere dalmıştı, Wayne sürekli dalar giderdi. “…hayır, yok. Sadece korkuyorum işte, babam onlara daha çok güveniyor sanırım. Hem ne diyeceğim ki? Bunlar bana zorbalık yapıyor mu? Neden dediğimde ne diyeceğim? Klüpte uyuşturucu çektiğim video ile şantaj yapıyorlar mı? Eşşek sudan gelinceye kadar döver beni, tanınamaz hâle gelirim. Hadi sormadı diyelim, bu sefer onlar kendini savunmaya geçtiğinde yine söyleyecekler ve babam, benim oğlum yapmaz, demeyecek. Yine beni dövecek. Her türlü ucu boklu değnek.”
İç çektim ve başımı sallayarak onayladım. Ellerim cebimdeyken yere bakarken düşündüm. Wayne’ye her konuda yardımcı olup bu konuda yardımcı olamamak beni mahvediyordu. Fiziksel destek olabiliyordum ama manevi ve zihinsel pekte yardımım dokunmuyormuş gibiydi. Sadece uyuşturucudan uzaklaştırarak çok büyük bir şey yaptığımı zannediyorum ama onun kafasının içi darmadağın olmalıydı.
Kamuoyunun önünde sırf övülmek ve harika bir insanmış gibi görünmek isteyen bir adam yüzünden hayatı bu şekilde. Belkide babası onu evlatlık edinmeseydi Wayne şu an çok farklıydı.
Dışarıdan harika duran bir aileydi ama duvarların içinde bambaşka bir dünya vardı. Aile bireyleri tarafından sürekli psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyordu.
Hayallerinin peşinden koşamıyordu, harika bir oyuncu olabilir ama ailesinin kurduğu şirketin başına geçmek zorunda. İstediğini yapamadığı için hayatı boyunca kendini kötü hissedecek.
“Onlar gibi olmayacağımı biliyorsun değil mi?” Wayne’ye baktım. Göz göze geldik. Sıra epey bir ilerlemişti. Cevap vermedi, ona kızmadım. “Bana güvenip güvenmemen umrumda değil, bunu istemiyorum zaten. Nasıl istiyorsan öyle düşünebilirsin benim hakkımda ama ben o alçaklar gibi değilim. Çünkü onlar gibi zayıf değilim. Kendi dertlerini ve acılarını başkalarından çıkaracak kadar acizler.”
Cevap vermedi, bayık ve keskin gözleri sadece her zaman ki gibi parıldamaya devam ediyordu. “Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok, ben varken sana hiçbir kimse bir şey yapamayacak. Hadi yemek alalım.”
Sıra bize geldiğinde tabakları doldurduk ve masaya geçtik, Wayne benden daha az alıp duruyordu. “Ya bir gün sen olmazsan?” Masaya ilerleyip oturduktan sonra ona baktım. “Öyle bir şey olmayacak, tamam mı? Sil bunu kafandan.” Karşıma oturmuştu, alnına uzanarak başını ittirdim. “Böyle şeyler düşünüp kendini üzme.”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı