Heather’ın dediği gibi yapacaktım. Birkaç gündür bunu yapıp yapmamam gerektiğini düşünüyordum ama daha fazla dayanamıyordum.
Onunla sanki her şeyi biliyormuşum gibi davranacaktım. Ama yine de o suçsuz çıkar diye oldukça korkuyordum, durduk yere onun günahını almak istemiyorum.
Elimi gereksiz yere kana da bulamak istemiyorum. Eğer her şeyi biliyormuş gibi davranmam gerekirse elimi kana bulamam gerekiyordu.
Derin bir iç çektim ve sıradan başımı kaldırdım. Havalar çok ısınmıştı, neredeyse yaz tatiline bir ay kalmıştı. Açık camdan içeriye güneş giriyor, sınıfın kalabalıklığı ile birlikte içerisi çok sıcaklaşıyordu. Açık camın bize kattığı hiçbir vasfı yoktu. Kazadan kalan kollarımdaki kesik izlerinden ya da intihar girişimi olan yara izinden eskiden çok utanırdım, bu yüzden hiç kısa kollu giyemezdim. İnsanlar dönüp bakıyordu ama umrumda olmuyordu, ya da fısıldaşıp duruyorlardı hepsini duyuyordum. Benden korkuyorlardı, hastaymışım gibi bakıyorlardı. Deliymişim gibi, serseriymişim gibi.
Ama fark ettim ki bu utanılacak bir şey değil, bunlar benim hayatta kalışımın göstergesi. Yara izlerim var diye neden bedenimi saklayayım ki? Ben güçlü bir insanım, sırf intihar etmeye çalıştım diye zayıf değilim. Asıl bunu yenip yoluma devam ettiğim için güçlüyüm.
Ders ortasında Jackson ve arkadaşları yine kahkahalar atıp duruyordu. “Offf, sussanıza artık lan.” Göz göze geldik. “İki saattir ne gülüyorsunuz? Söyleyin bizde gülelim, ha?” Eğer bu Wayne ile ilgili bir konuysa onu kesinlikle öldürürdüm.
“Jackson, zil çaldığında hemen çıkma olur mu? Seninle baş başa konuşmak istiyorum.” Gülümsedim ve göz kırptım. Öğretmen bana seslenip susmamı söyledi. Özür dileyip başımı geri sıraya koydum ve Jackson’a baktım. Gözlerini kaçıra kaçıra bana bakıyordu. Kesinlikle bir şeyler vardı, artık emindim.
Zilin sesiyle uyandım ve kalktım. Kollarımı iki yana açarak esnedim ve gözlerimi ovaladım. Herkes çantasını alıp gidiyordu. “Son ders miydi ya?..” Jackson’unda çıkmak için ilerlediğini gördüğümde hemen seslendim. “Dur, dur.” Ayağa kalktım ve tekrar esnedim. Arkadaşlarına bakıp elimle gitmelerini işaret ettim. “Siz gidin.”
Jackson’a baktılar. Elimi onun omzuna attım ve gülümsedim. “Bir şey yok arkadaşlar, baş başa konuşacağız Jackson ile. Zaten dursanız da bir boka yaramıyorsunuz, en azından sadece o dayak yemiş olur.” Güldüm. Hepsi bana boş boş bakıyordu. “Hadi gidin.” Birini sırtından ittirdim ve kalçasına hafifçe bir tekme attım.
Sınıftan çıktıklarında masaya oturdum. Ayaklarımıda sandalyeye koyup Jackson’a baktım. Bacak bacak üstüne attım. “Otur.” Gözümle yan sırayı işret ettim. “Hadi, otur.”
Sessizce oturdu. “Bu sene mezun olacağız, biliyorsun değil mi? Hatta sanırım iyi bir derece yapmalısın sınavda, çünkü başka çaren yok.” Başını sallayarak onayladı. “E daha ne diye şaklabanlık yapıyorsun? Uslu uslu otursana yerinde.”
“Ne yapmışım gene? Wayne’ye bulaştığım yok.”
“Wayneden bahsetmedim ki?” Göz göze geldik. Panik olduğunda sinirden sırıttım. “B—başka neyi ima edeceksin ki?” Başımı sallayarak onayladım. “Haklısın, haklısın. Ama şöyle ki, Wayne bayağıdır okula gelmiyor, farkında mısın?”
“Bundan bana ne?”
“Ahhhh, doğru düzgün konuşsana! Bana her böyle cevap verdiğinde sinirleniyorum! Ne güzel sakin sakin konuşuyoruz şurada!” Cevap vermedi. “Aşırıda sessiz, sence bunun seninle bir alakası olabilir mi?” Yutkunduğunu fark ettim, tekrardan hafifçe gülümsedim.
“Hayır… hayır neden benimle alakası olsun? Elimde hiçbir şey kalmadı, dediğin her şeyi yaptım.”
“Bende bundan şüpheleniyorum işte. Ya her dediğimi yapmadıysan? Ya eğer dediklerime aykırı davranıyorsan?” Başını iki yana salladı. “Öyle bir şey yok.”
“İkinizde sürekli, öyle bir şey yok, öyle bir şey yok, diyip duruyorsunuz. Derslerde bok gibiyim diye aptal olduğumu mu zannediyorsun? Oradan öyle mi gözüküyorum?” Kesinlikle Jackson ile bir alakası vardı. Bundan artık kesin olarak emindim. Sakin kalmayı denemeyi tercih ettim.
“Dövüyorum ve akıllanmıyorsun. Sınıfın ortasında herkese karşı utandırıyorumda, yine akıllanmıyorsun. Madem kendine bir saygın yok, mezuniyetini yakmama ne dersin? Ha? Mantıklı olmaz mı?” Gözleri irileşti. Gülümsedim.
“Polise gider her şeyi anlatırım, bu çocuk milletvekilinin oğluna şantaj yapıyor derim. Sürekli sıkıştırıp dövüyor derim. Üstelik bir de milletvekilinin oğlu! Kim bilir kaç yıl yatarsın?”
“Yapamazsın. Wayne’yi de yakarsın.” Başımı iki yana salladım. “O zaman bende başka bir şey söylerim. Vücudunda bir sürü darp izi var, zorbalık yapıyor derim sadece, başın yine yanar. Milletvekilin oğlundan bahsediyoruz oğlum! Sence bu konu Armstrong’un kulağına giderse neler olur, tahmin edebiliyor musun?”
“O zaman bende onun başını yakarım. Wayne’nin hayatı benim elimde.” Ayağa kalkıp yakasını tuttum. “Sikerim seni. Sana inanacaklarını mı sanıyorsun? Basit bir ergenden başka hiçbir şey değilsin.” Güldü. “Kanıtım olduğu sürece neden inanmasınlar ki?”
“Kanıtın yok, hepsini sildin. Kimse sana inanmayacak.” Elini cebine attı. “N’apıyorsun?” Sessiz kalarak sadece ekranda parmaklarını gezdirdi. “Sana birkaç şey göstereceğim. İlki bu.”
Benim on beş yaşında çekilen videomdu. Hırsızlık yaptıktan sonra yakalanışımdı. “Nereden buldun bunu? Medyaya bile yayılmadı.”
“İş yerini bulmamla yetti.”
“Orospu—“ Elini kaldırıp beni durdurdu. “Dur, dur, daha bitmedi. Bu da son.” Bir video daha açtığında nefesim kesildi. Yutkunamadım. gözlerim irileşti.
Wayne’nin yeni bir videosuydu. Tekrardan uyuşturucu kullandığı bir videoydu. Ama bir önceki videodan farklıydı, bu sefer korkuyordu, etrafında bir çok insan vardı. İnşaat gibi bir yerdeydiler.
“Hadi Wayne, yapabilirsin. Yapsana! İlk seferin değil sonuçta.” İzlerken midemin bulandığını hissettim. Öfkem yattığı yerden kalkıyordu. “Eğer bunu yapmazsan ne olacağını biliyor musun? Biricik Aidancığın ile senin başın çok fena yanacak.” Kaşlarımı çattım. Onu benimle mi tehdit ediyorlardı? İlk gösterdiği videoyla mı?
En sonunda onlara teslim olarak tekrardan maddeyi kullanıyordu. Telefonu tutup duvara fırlattım. Jackson güldü. “İstediğin kadar kır dök, bu videodan yüzlerce kopyaladım.” Yakasını tutarken yere fırlattım. Üstüne ilerlerken eğildim ve ona baktım. “Sileceksin.”
Üstünü silkeleyerek ayağa kalktı. “Hayır, bu sefer değil.” Gülüp duruyordu, sinir bozucuydu. “Hadi ama, senin yaptığının aynısını yapıyorum! Sende onu kullanıyorsun, biliyorum!”
“Kes şunu.”
“Bana katıl işte, ona katlanmak zorunda değilsin. Söylesene, onu nasıl kullanıyorsun? İyi arkadaş ayaklarına yatıp parasını mı kullanıyorsun? Hayır, yoksa, sana kendi vücudunu mu satıyor?” Güldü. “Sana kes dedim!” Kafasını tutup yüzünü duvara vurdum ve yere düştü.
Burnunu tutarken kanamaya başladığını gördüm, büyük ihtimalle kırılmıştı ve anında kızarmıştı da.
Eğilerek saçlarını tutup başını kaldırdım, iki yumruk attım. Gözlerini açamazken konuştu. “İkinizinde… mahvedeceğim…”
“Dene, seni nasıl öldürüyorum gör.” Bir yumruk daha attım, saçlarını bıraktım ve tekrar kafası yere düştü. Güldü. “Mezuniyetimi yakarsan…” Öksürdü. “…bende sizi yakacağım. Kaybedeceğim… hiçbir şey kalmayacak.” Başını tutarak yere vurdum. Ayağa kalktım ve ayağımı karnına bastırdım. Güçlükle bileğimi tutarak ittirmeye çalıştı, daha da bastırdım. Nefes alması gittikçe zorlaşıyordu.
“Emin ol benimde kaybedeceğim bir şey yok, neler yapabileceğim aklına bile sığmaz.” Ayağımı sonunda ittirebildiğinde hızla eğilerek elini tuttum. Parmaklarını tutarak ters yöne yatırdım ve kırdım. Bağırmaya başladı. “Wayne’ye benzemem, o kendisine bunların yapılmasına izin verebilir ama ben vermem.” Arkadaşları sesleri duyunca sınıfa girdi ve beni tutup çektiler.
“Ahhhhh! Sikeyim! Parmaklarım! Parmaklarım! Bırak lan! Bırak!” Bana bulaşmadılar, Jackson’ı yerden kaldırmaya çalıştılar. Bende daha fazla üstelemedim. Parmaklarını bıraktım ve kalktım. “Daha fazlasını yaparım, uzak dur artık bizden.”
Sınıfın kapısını açarak onlara döndüm. “Hazır kırmışken burnunada güzel bir estetik yaptır, çok çirkinsin, belki biraz kurtarırsın. Sonra teşekkür et ama, tamam mı?” Gülerek sınıftan çıktım.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı