Bazen yürüyüşlere çıkıyordum, mirastan kalan birkaç para ile geçinmemi sağlıyorum Wayne. İşe gitmiyordum, Heather bazen uğruyordu ama aramız hep soğuktu.
İlaçları düzenli kullanıyordum, zaman hızlı geçiyordu. Senin mezarını hâlâ ziyarete gitmemiştim. Heather geldiğinde ona kapıyı açtım ve birlikte salona geçtik. Küllükte kalan sigaramı içerken televizyondaki haberleri seyrettim.
“Orospu çocuğu, çok üzgünmüş gibi davranıp duruyor. Bir gün öldüreceğim bu adamı.” Heather diğer koltuğa oturdu. Getirdiği yemekleri sehpaya koydu ve televizyona baktı. “Şu adamı seyretmeyi ne zaman keseceksin? Wayne gitti artık, babasına kin duyman gerekmiyor. Bu sadece seni daha da öfkelendiriyor.”
Heather’a baktım, o da bana baktı. Bakışlarını çevirdi. “Heather, Wayne’ye neler yaptığını unutmayalım tamam mı? Eğer Wayne öldüyse yüzde ellisi babası yüzündendir, yüzde yirmisi Jackson yüzündendir.”
“Yüzde otuz kim?”
“On’u halk, yirmisi ben.” Heather’ın yüz ifadesi düştü, hemen gözlerini bana dikti ve kaşlarını çattı. “Senin suçun değildi Aidan, sen hiçbir şey yapmadın.”
“Evet, ben hiçbir şey yapmadım.” Yutkundu. “Ben cezamı çekmeye devam ediyorum, hayatım boyuncada çekeceğim. Sonuna kadar yaşayıp bunun bedelini ödeyeceğim. Babası da, Jacksonda. Halk zaten kendini yiyip bitirecek.”
“Ne yapacaksın?” Sigaramı son kez içime çektim ve dumanı üflerken küllüğe bastırıp söndürdüm. “Başını belaya sokmayacaksın değil mi? Aidan, cevap versene!” İç çektim ve bacaklarımı sehpaya uzatıp arkama yaslandım. Televizyonu kapattım ve ellerimle yüzümü ovuşturdum.
“Boşversene, ne yemek getirdin?” Sinirle iç çekti. Getirdiği yemekleri gösterdi. “Teşekkürler ama bunu artık yapmana gerek yok.”
“Kes be.” Sessiz kaldım ve bir şey demedim. Telefonumu elime aldım, ekrana baktım. Derin bir iç çektim. “Hâlâ bakmıyor musun?”
Dudağımı ısırdım. Wayne’nin sesini unutmaya başlamıştım, galeride bir sürü videomuz ve resimleri vardı. Sesini duyup hatırlamak istiyordum ama bir türlü yapamıyordum. Sürekli ekrana bakıp duruyordum.
Heather kalktı ve yanıma oturdu. “Onu çok özlediğini biliyorum ama kendini cezalandırma artık.” Omzumu sıvazladı. “Birlikte bakalım mı?” Başımı sallayarak onayladım. Resimleri açtım, neredeyse tüm fotoğraflar onunlaydı.
Dudağımı neredeyse kanatacaktım ısırmaktan. Bir videoya tıkladım. Wayne koltukta oturuyordu. Yaptığım kötü bir şakadan dolayı öylece suratıma bakıyordu. “Hadi ama! Öyle bakmasana bana!” Kamerayı suratına yaklaştırıyordum. “Kara mizah yaptım diye bana kızamazsın, gayet komikti!” Çenesini ellerimle tutup yanaklarını sıkmıştım. “Sıkma kendini, hadi gül!” Tüm video boyunca sesim çok neşeliydi.
Wayne’yi görmek canımı yaktığı kadar eski neşemi görmekte canımı yakmıştı.
Elimi ittirmişti. “Bok gibiydi şakan! Bir daha yapma! Benim kara mizahım seninkinden daha iyi lan!” Güldüm. Videoda da gülüyordum. “Ne? Ne? Senin kara mizahın bebeklerin hangi memeden süt içmeyeceği mi?”
“O ne öyle?”
“Hangi memeden süt içmiyorlar?” Kamerayı ittirmiş ve ayağa kalkmıştı. Nasıl bir şaka yapmıştım da bu kadar sinirlenmişti merak ettim ama hiç hatırlamıyordum. “Ya sorsana lan!”
“Hangi memeden Aidan?” Bunalmış bir şekilde sormuştu. “Kulak memesinden!” Haykıra haykıra gülüyordum. Mimiklerim hiç oynamadı. “İğrençti Aidan… Hem bu kara mizah bile değil!” Gülmeye devam ediyordum. “Gerçekten iğrençmiş. Lan beni şöyle çekip durmasana! Sinirlerimi bozuyorsun!” Kamerayı alıp bana çevirmişti. Gülmekten nefesim kesiliyordu neredeyse. “Bu şakaya anca sen gülersin zaten, kapatıyorum.”
“Hayır dur, bir tane daha—“ Video sona erdiğinde gülümsemem düştü. Derin bir iç çektim. Sıralı resimlere baktım. Çoğunda hiç gülümsemiyordu ama bazılarında gülümsüyordu ve neredeyse her gülümsediğinde gözleri parıldıyordu.
Heather’ın çektiği bir resim vardı. Yaz günüydü. Sahilde otururken Wayne bacağıma yatmıştı, benim ellerim ise arkamdaki kuma yaslı başım geriye eğikti. İkimizde gülüyorduk. İlerideki hayatımızda ne olamayacağımızı konuşuyorduk. Eğer o babası olmasa hiçbir şeydi, eğer ben patronum olmasa hiçbir şeydim. Bundan bahsediyorduk. İkimizde büyük ihtimalle sokakta yaşayan iki dilenci olurduk. Ya da hayatımız boyunca ucuz maaşla ağır bir işte çalışıyor olurduk.
Ki şu an sadece birimiz öyle olabilir.
Diğer bir fotoğraf yanlışlıkla çekilmişti ama yana kaydırdığımda ayrıca bir videosu vardı. Wayne’nin saçlarına beyaz beyaz karlar konmuştu, benimde öyle. Gülümsüyordum, Wayne’nin ela gözlerinde parıltı ve yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Dönüp bana bakıyordu, sonra video da kapanmıştı. Yılın ilk karı olduğu için anı kalsın istemiştik.
Bazı fotoğrafların arasında Wayne’nin sırtındaki darp izleri vardı. Bir gün lazım olur diye birlikte çekmiştik. Birkaç defa yana kaydırdığımda Wayne’nin bir videosu vardı. Açtım.
Sinirle kapüşonunu açmıştım videoda. Yavaşça elimi çenesine yerleştirip yüzünü kameraya kaldırmıştım. “Bunu sana kim yaptı?” O gün o kadar sinirliydim ki kamerayı çekerken bile ellerimin titrediğini fark edebiliyordum. “Söyle, korkma. Herkes bilsin.”
“Babam. Micheal Armstrong.”
“Orospu çocuğu yani.” Çenesinden elimi çektim ve başını eğerek saçlarını ovaladım. “Bir gün herkes görecek bunları.” Videoyu kapatmıştım.
Her zaman bu öfkeyi hissedeceğim. İliklerime kadar. Şu an basit bir şekilde bu videoyu ve resimleri paylaşarak onu rezil edebilirdim ama bu kadar kolay olmayacaktı. Her türlü bu iftiradan kurtulmasının bir yolunu bulurdu.
Biraz daha baktım. Wayne’yi yemek yerken çektiğim fotoğraflar vardı. Ya da sahilde otururken. Hepsine kameraya bakıyor ve bazenleri gülümsüyordu.
Göğüsüm de hâlâ bir ağırlık vardı, yüzümde ise buruk bir gülümseme. Ağlamamak için dudağımı ısırırken boğazımda düğümler diziliydi. Her bir resme ve videoya göz attığımda daha da şiddetleniyordu bu hisler. Onu sandığımdan çok özlemiştim.
Babaannem ile üçümüzün resmi bile vardı.
O resmi gördüğümde dayanamayıp gözlerimi elimle kapatıp sessizce ağlamaya başlamıştım. Heather benim omzumu sıvazlayıp başını bana yaslamıştı.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı