Akşam yemeğine indik, kocaman bir yemek salonuydu. Bir sürü güzel kız vardı, Heather da sürekli çok şık giyiniyordu. “Senin daha önceden böyle kıyafetlerin var mıydı?” Beni ittirdi. “Keşke senin de olsaydı, köylü gibisin.”

“Ne alakası var? En zengin olan kimdir biliyor musun?”

“Kimdir?”

“Fakir gibi giyinendir, zengin asla zengin olduğunu belli etmez.” Göz devirdi. “Ama sen zengin değilsin.” Ona dil çıkardım. Tabaklarımıza yemek alarak masaya geçtik, sahilin kenarındaydı.

Bana göre Wayne çok az yemek almıştı, tabağı neredeyse bomboştu. “Neden hiçbir şey almadın?” Bana baktı. “Bu yeterli.”

“Bir etten başka bir şey yok, al şunları.” Kendi tabağımdan ona yemek koydum, ağır bakışlarla bana baktı. “Hiç öyle bakma, canın sıkkın olduğunda hep az yiyorsun, sağlığın için çok sıkıntı, biliyorsun değil mi? Hadi, ye.” Sessizce yemeye başladı. Heather ağzını sildikten sonra konuştu. “Harbiden, neden bu kadar canın sıkkın? Kendin gelmek istememiş miydin? Birisi canını mı sıktı? Baban mı?”

Wayne’nin cevabını öğrenmek için ona baktım, o sırada yemeğimi ağzıma sıkıştırdım. Heather tekrardan konuştu. “Sen böyle yaptığında çok canım sıkılıyor, sanki seni zorla tutuyormuşuz gibi. Neden bize anlatmıyorsun?” Başımı sallayarak onayladım ve Heather’a hak verdim.

“Bir şey yok, ani hava değişikliğinden sanırım.” Suyumu içerken güldüm ve öksürdüm. Wayne sırtıma vurdu. “Böyle bir yalan yok ama, hayatımda duyduğum en boktan yalandı.”

“Sonra konuşuruz, yemek yiyelim şimdi.” Sessiz bir yemek olmuştu, kimse kimseye bir şey demedi. Sadece aralarda Heather ile kavga edip duruyorduk.

Sonra odaya çıktık, Heather aşağıda kalıp eğleneceğini söylemişti. Tabii ki de telefonunun açık olacağına söz vermişti.

Wayne ile balkona oturduk, ayaklarımı sehpanın üzerine uzattım ve bir sigara yaktım, o da aynısını yaptı. Ortalık sessizdi, hiç rüzgar esmiyordu, böceklerin sesleri vardı. Kolumu yanımda oturan Wayne’nin omzuna attım.

“Anlat hadi, neler oluyor?” Bir süre sessiz kaldı. Heather’ın yanında derdini anlatmaktan sürekli çekiniyordu, bu yüzden hep yalnız kaldığımız bir anı beklerdim. “Pek bir şey yok, bu aralar sadece her şey çok anormal.” Başımı önüme çevirdim ve sigaramı içime çektim. “Her şey anormal falan değil, gayet normal. Sırf birkaç ay normal vakit geçirdik diye anormal mi oluyor?” Sigara dumanımı üfledim.

“Hayır, bu sefer farklı. Yani mezuniyette Jackson bana saldırdı, sonra kamuoyu önünde bütün suç ona atıldı—“

“Çünkü bütün suç ondaydı.”

“Öyle, öyle ama yinede o öyle düşünmüyor, anladın mı? Jackson’ı tanıyorum, hırs yapması gerekirken sadece sessizce oturuyor. Ve fazla sessiz, bir şekilde intikam alması gerekiyor ama hiçbir şey yapmıyor.”

“Baban, onun gözünü iyi korkutmuş olmalı, bu yüzden bir şey yapamıyordur. Hem uğraşa uğraşa nereye kadar devam edecek bu? Eğer o intikam alırsa bende onu dövmek zorunda kalacağım, sonra yine gaza gelecek yine döveceğim. Kısır döngüden başka bir şey değil ki bu. O da bizimle uğraşmaması gerektiğini anlamış olmalı.”

Derin bir iç çekti, uzanarak sigarasının külünü küllüğe döktü. Sonra tekrardan sigarayı içine çekti. “Bilmiyorum, ya eğer elinde hâlâ uyuşturucu kullandığım videolar varsa?” Güldüm. “Öyle bir şey olamaz, olsa bile yiyorsa yayınlasın. Onu bu sefer gerçekten gebertirim. Ama eminim yoktur.”

Yine kederlenerek iç çekti, kolum onun omzunda durmaya devam ederken elimle omzunu sıktım. “Bu kadar dertlenme, bu tatili sen istemedin mi? Bunları düşünüp canını sıkma, tadını çıkarmaya bak. Anormallik dediğin şeye alışman gerektiğini anlayacaksın yakında. Hayatın sürekli kaosla geçmiş bu yüzden garip geliyor.”

Başını sallayarak onayladı. “Hayatının yeni bir dönemi başlıyor, yakında şirkete gireceksin, bir üniversiten olacak. Bir kız arkadaşın olacak.”

Güldü. “Kız arkadaş mı?” Bana baktı. “İşim gücüm yokmuş gibi bir de kız arkadaşla mı uğraşacağım? O da bana dert olur, siz bana yetersiniz.” Gülümsedim. “İyi de oğlum, nereye kadar biz diye devam edeceksin?”

“Nereye kadar giderse.” Çekilip bana baktı ve kaşlarını çattı. “Benden bıktın mı? Kız arkadaş edinip seni ekmemi mi istiyorsun?” Hesap sorduğunda gülmeden edemedim. “Öyle bir şey mi dedim? Ekersen seni döverim. Neyse boşver, sen kız arkadaş falan yapma. Biz bize yeteriz.”

Sigarasını söndürdü ve küllüğe attı. “Heather’ı arasana, geç oldu.” Başımı sallayarak onayladım ve aradım. Babası onu bana emanet etmişti, başına bir şey gelirse asla kendimi affetmezdim. “Açmıyor.” Ayağa kalktım. “Aşağıya gidip bir bakayım.”

“Geleyim mi?” Başımı iki yana salladım. “Hemen gelirim zaten.” İçeriye geçerek üstüme bir tişört giydim ve kapıyı açarak çıktım. Asansörle aşağı indim ve diskonun olduğu tarafa ilerledikçe gürültünün ne kadar arttığını duydum.

Çok rahatsız ediciydi, en nefret ettiğim şeydi bu disko. İçeriye girdiğimde kocaman bir alandı, havuzun etrafında ve içinde insanlar vardı. Ellerinde alkol vardı. “Off Heather, umarım çok içmemişsindir.” Gürültü o kadar fazlaydı ki kendi sesimi bile duyamıyordum. Etrafta ki ışıklarda sürekli yanıp sönüyordu.

Birkaç kız bana sarılıp duruyordu, onları ittirip gülümserken Heather’ı ortalıkta arıyordum. “Nerede ya?..” Bağırıp seslensem duymayacaktı. En iyisi barın kenarına gitmekti.

Oraya ilerlediğimde iki yanındada farklı erkeklerin olduğunu gördüm. Kaşlarımı çattım. Gülüşerek onlarla sohbet ediyordu. Yanına yaklaştım ve elini omzuna koydum. İkiside bana baktı, hatta birisinin eli Heather’ın baldırındaydı. Onun kulağına eğildim. “Gidiyoruz hadi, kalk.” Bana baktı, sarhoş olduğunu ağzından gelen alkol kokusuyla anladım. “Daha yeni geldim.”

“İki saat oldu, hadi.” Başını iki yana salladı. Erkeklerden birisi bana sesini yükseltti. “Gelmek istemiyor.” Güldüm. Tam bir çakaldı, Heather’ı iyice sarhoş edip odaya atacaktı tabii. “Kes sesini, seninle konuşmuyorum. Hadi kalk sende, papaz etme beni.” Sinirle bir iç çekti. Elini tutup zorla kaldırdım. “Gitmeyeceğim!”

“Babanı ararsam şimdi görürsün.” Olduğu yerde zorla durdu. Sırtıma almaktan başka hiçbir çarem yoktu, zaten yürüyecek gibide değildi. Eğilerek belinden tuttum ve onu omzuma attım. Kalçalarına bakan iki erkeği gördüğümde eteğini aşağı çekiştirdim. “Ağzınızı burnunuzu kırardımda işte.”

Heather’ın beline elini koydum ve ilerlemeye başladım. Heather onlara el sallayarak, “Sonra görüşürüz~” demişti. “Tam bir enayi dümbeleğisin.”

“Sussana ya.” Gürültülü mekandan çıktık ve asansöre geldiğimizde onu yere indirdim. Dengesi bozulduğunda onu tuttum. Sinirli gözlerle bana bakıyordu, yanakları kızarmıştı. Derin bir iç çekip başka tarafa baktım. Telefonumu çıkarıp Wayne’ye gelmek üzere olduğumuza dair bir mesaj attım.

Asansörden çıktığımızda onun bileğini tutarak ilerledim. Uzun koridorda Heather’ın sersemlemesiyle saatlerce yürüdük. En sonunda odaya girdiğimizde hemen kendi odasına geçti ve yatağa yattı.

Wayne de bizim odamızdaydı. İçeri girdim ve üstümü çıkardım. Dehşet bir sıcak içeriyi boğuyordu. Wayne’ye baktım. Yüz üstü yatakta yatıyordu, üstünde bir şorttan başka hiçbir şey yoktu. “Buldun mu Heather’ı?” Yatağa yattım. “Evet, az kalsın iki kocaman adama yem oluyordu.” Güldü. “Eğleniyor işte.” Başını çevirip bana baktı, dışarıdaki yıldızların ve ayın ışığı etkisi ile oda azıcık aydınlanıyordu.

Yüzünde hafif bir tebessüm vardı, uykuluydu. Yutkundum. Başımı tavana çevirdim. “Eğleniyorda bana emanet, başına bir şey gelirse ben yanacağım.”

“Yarın sabahtan denize inelim, sana nasıl sörf yapıldığını öğreteceğim.” Ona baktım. “Sörf yapmayı mı biliyorsun?” Başını sallayarak onayladı. “Daha bir sürü yapmayı bildiğim şey var ama sanırım sörf yapmak favorim.” Başını diğer tarafa çevirdi. “Tamam o zaman, öğret bakalım. Sörf hocam.”

“İyi geceler.” Ellerimi başımın altından çektim. “İyi geceler.” Rahat bir pozisyon aldım, bu sıcakta bulması çok zordu. Hızla kumandayla klimayı açtım, neden bu zamana kadar kapalıydı anlamadım, şu an harika bir serinlik odaya doluyordu!




user

heather'dan aidan'a güzel kafayla bir şeyler itiraf etmesini beklerken benim masumiyet....

Novebo discord sunucusu