Mezarlıktan dönerken Wayne ve Heather beni kapıda bekliyorlardı. “Geldim.”
“Gidelim mi? Uçağa çok az kaldı.” Başımı sallayarak onayladım. Bütün yaz boyunca ya Wayne’nin evindeydik, ya sahildeydik, ya da bizim evdeydik. Heather ile aynı anda yıllık izinimizi kullanıyorduk, geçen senelerde hiç böyle yapmamıştık.
Eylülün başındaydık ve birkaç gün sonra benim doğum günüm vardı. Güzel bir adada bir otel odası kiralamıştık, Heather bizimle aynı odada kalmamak istediğini özellikle belirtmişti. Bizden çekindiğinden değilde, iki erkekle aynı odayı paylaşmaktan iğreniyordu.
Maalesef ki otelde başka oda kalmamıştı, bu yüzden bizimle kalmak zorundaydı. Bu durumdan dolayı suratı asıktı, ama yapacak hiçbir şey yoktu.
Sınavlarda açıklanmıştı. Wayne pekte iyi bir derece yapamamıştı ama bunu sıkıntı etmiyordu çünkü şirketteki yeri çoktan belliydi. Üniversite okumak istese her türlü torpilli bir şekilde girecekti. Heather ise güzel bir bölüm kazanabilmişti, hayalindeki mesleği yapabilecekti.
Ben ise hâlâ patronuma güveniyorum, güvenmeye de devam edeceğim! Wayne sürekli beni, ileride şirketin başına geçtiğinde yanına alacağını söylüyordu ama bunu asla, asla ve aslaaaaa kabul edemezdim. Her şeye evet ancak bu asla! Şirket işi hayatta beceremezdim, Dünyanın en büyük kasıntı işi falandı.
“Ya, geç kalacağız! Geç kalacağız! Nefret ediyorum sizden!” Görevli valizleri taşırken -Wayneyle benim iki tane sırt çantamız, Heather’ın ise iki koca bavulu vardı ve sadece bir haftalığına gidiyorduk- biz onun arkasından gidiyorduk. Heather’a seslendim. “Sakin olamaz mısın? Daha yarım saat var, gereksiz panik yaptığında hiçbir şey değişmiyor.”
Durdu ve bana döndü. Suratını büzüştürmüştü. “Ne var? Sadece bağırıyorsun. O bile senden sıkıldı, resmen pişman olacak birazdan, değil mi Wayne?” Wayne sessiz kaldı. “Bak, gördün mü?”
“Ne?”
“Duymamış bile! Niye pişman olsun ki? O senin gibi meymenetsiz mi?” Kaşlarımı çattım. “Sus be!” Heather’ın yanına vardık ve elimi onun omzuna koyarak ilerlemeye başladık. Wayne biraz fazla dalgın görünüyordu. “Dostum, iyi misin sen?” Heather başını öne eğerek Wayne’ye baktı. “Çok dalgın görünüyorsun.”
“Ha, iyiyim ya, sorun değil. Gece uyuyamadım sanırım.” Bize baktıktan sonra başını önüne çevirdi, kesinlikle bir şeyler vardı Wayne de. Tadımız kaçmasın diye şu an sormak istemedim.
Uçağa bindik, vip kısmındaydık. Daha özel davranılıyordu, ayrıca daha konforluydu. Benim için çok bir şey fark etmiyordu ama Heather’ın kendini çok iyi hissettiğini söyleyebilirdim, sürekli resim çekinip duruyordu ve çok sıkıcıydı.
Karşımızdaki koltuğa oturduğunda sürekli yiyecek bir şeyler söylüyordu. Uçak çoktan havalanmıştı. “Sen diyette değil miydin?” Heather sürekli diyet yapar dururdu, vücudunu çok önemsiyordu. Kadında kilonun, neredeyse güzellikleri kadar önemli olduğunu söylüyordu. Ki benim için bu saçma bir güzellik algısından başka bir şey değildi. Kilolu olması hayatının bir döneminde problem olacak onun için, o da aptal ergenler yüzünden. Yoksa ileride iyi bir hayatı, işi olduğunda kimse onun kilosunu önemsemeyecek.
“Tatilden sonra tekrar gireceğim.” Heather kendisine çok takıntılıydı, güzellik algılarına uymak için her şeyi yapıyordu. Ama bence kadını güzel yapan şey kendisinin güzelliği olmalıydı, güzellik algısı çok klişe olmuş bir şeydir, asıl ona uymayan kadın çok hoştur.
Herkes herkese benzedikten sonra güzelliğin ne anlamı kalır ki?
“Ben uyuyacağım.” Koltuğu biraz yatırarak ayaklığını açtım ve kollarımı göğüsümde birleştirdim. Yaslanarak gözlerimi kapattım. Bir gözümü açıp yanımda oturan Wayne’ye baktım. Hiç iyi durmuyordu. “Hişşt.”
“Hm?” Dönerek bana baktı. “Biraz dinlen, oraya vardığımızda seninle konuşmak istiyorum.”
“Ne konuşacaksın?” Gözlerimi kapattım ve başımı iyice yasladım. “Konuşacağım işte, hep birlikte tatile gidiyoruz, canını bu kadar sıkan şey ne merak ediyorum.” Sessiz kaldı ve bir şey demedi. Kısa bir süre sonra uykuya dalmıştım, aralıksız saatlerce uyumuştum. Birkaç kere Wayne beni yemek için uyandırmıştı, sonra tabii ki geri uyumuştum.
“Hadi, kalk.” Uykuyla inledim. “Ahh, neden sürekli beni uyandırıyorsunuz?”
“Geldik, istersen geri gidebilirsin.” Gözlerimi ovalayarak açtım ve ayağa kalktım. Kollarımı iki yana açarak esnedim. Uçaktan inerken etrafa baktım.
Hava aydınlıktı, güneş gözümü alıyordu ve etraf çok daha sıcaktı. Hemen söylenmeye başladım. “İğrenç, hava iğrenç! Keşke evde kalsaydık, yanacağız burada ya!”
Heather bana kızdığında sustum. “Çocuk gibi davranma, şükret geldiğimize.” Wayne ilerlemeye başladığında peşinden gittim. Moreli gerçekten bozuktu, aşırı sessizdi ve aklımı bir türlü ondan alamıyordum.
Elimi onun omzuna atarak ilerlemeye başladık. Bizi otele götürmek için bekleyen arabaya oturduk. Etraf çok botanikti, yemyeşildi. Amazon ormanlarındaydık sanki.
Arabanın içindeki klima sayesinde serinliyorduk. Eğer o olmasaydı eriyip gidecektim. Dönüp Wayne’ye baktım. Cama yaslanmış bir şekilde dışarıyı seyrediyordu. İçimde çok kötü bir his oluştu, kesinlikle bir şeyler yolunda gitmiyordu.
Sonunda otele gelmiştik, ikisi yol yorgunu olduğu için hemen uyumuşlardı. Oda çok büyüktü, neredeyse bir salonu vardı. İki odalıydı, bir odada iki ayrı yatak, diğer odada ise bir çift kişilik yatak vardı.
Ve o odayı Heather almıştı tabii ki.
Öğlen on ikiydi, bu saatlerde gelmiştik. Balkona çıktım ve koltuğa oturdum. Sigaramı yakarken telefonumu çıkardım, onun öncesinde etrafa baktım. Her yer ağaçla doluydu, cıvıl cıvıldı. Çok renkli bir adaydı, ileride masmavi deniz görünüyordu, Wayne özellikle bu odayı rezerve ettirmişti, Heather deniz manzaralı olmasını istiyordu.
Otel zaten kocamandı, bir sürü turist ve zengin vardı. Çok pahalı bir otel olduğu kesindi.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı