Adam daha gelmemişti ama bugün büyük bir dövüşüm vardı. İspanyol adam gerçekten çok büyüktü, dev gibiydi. Benden yaşça da büyüktü, birkaç sefer bizim ekipten birileri ona kaybetti. Hatta bir tarafları bile kırıldı. Ben ne yaparım bilmiyorum Wayne, yapabilir miyim onu da bilmiyorum. Belki bugün burada beynimi patlatır ama babanın intikamını almadan ölmek istemiyorum.

Merak etme, onu da bugün halledeceğim, adamın gelmesine çok az kaldı. Zaman geçmek bilmiyordu ama her geçen saniye beni daha da heveslendiriyordu. Uzun zaman sonra ilk defa heyecanlıyım.

Theron odaya daldığında beni hızla dürttü. Sonra tutarak kaldırdı. Neredeyse uykuya dalmak üzereydim. “Ulan, aptal mısın çocuk? Adam geldi bile, dövüşün var, sen uyuyor musun?” Dışarıdaki gürültüleri duydum, herkes tezahürat yapıyordu. Gözlerimi ovaladım ve esnedim. “Bir şey olmaz.”

“Hazır mısın sen? Çıkar şu üstünü, giy şortunu.” Tişörtümü tutup kaldırdı ve çıkardı. “Yaranı da koru, karnına sürekli vurmaya çalışacak. Onun hassas noktası varsa seninde var, unutma.” Başımı sallayarak onayladım.

Dolaptan bir şort çıkardı ve bana fırlattı. “Giy şunu, çabuk. Offf, Aidan çok yavaşsın lan! Adam geldi diyorum, herkes seni bekliyor, hadi, hadi…” Eşofmanımı indirip şortu bacaklarıma geçirdim. Yarım parmak eldivenlerini de kucağıma attı. Wayne’nin saatini bileğimden çıkarıp masaya koydum ve ellerime geçirip bağladım.

“Al şunu.” Uzattığı altın rengi muştayı cebime koydum. “Sakın maç sırasında düşüreyim deme, bacağına odaklan. Eğer yeterince zarar veremezsen eldivenini çıkar at muştayı tak. Öyle saldır bacağına, onu yıkacak şey bu. Diğer şekilde asla yıkılmıyor, biliyorsun.” Başımı sallayarak onayladım.

“Çık hadi, çık.” Beni tutup kaldırdı ve kalçama bir tokat attı.

Kapıyı açtığında kalabalığın ortasında kafesin kapısına giden bir yol vardı. Theron’un eli omzumdayken tezahüratlar yükselmişti. Ortamın sesi çok yüksekti, insanlar alkışlayıp ismimi bağırıyordu. Hafif bir loş ışık vardı, kafesin tepesindede büyük bir lamba vardı. Kafesin arkasında ise birkaç model araba vardı, üstünde kadınlar ve erkekler oturuyordu, ellerinde içkiler vardı. Farları kafesi ve kafesin önünü daha da aydınlatıyordu.

Theron bana kapıyı açtığında içeriye girdim. Sesler daha da yükseldi, kapıyı kilitledikten sonra genç arkadaşımız sunuculuk yapmaya başladı. Theron’a baktığımda yumruğunu havaya kaldırıp gülümsedikten sonra alkışladı. “Beklenen maç sonunda başlıyor, karşınızda Aziel ve Aidan!” Sesler yükseldi, bir kısım benim adımı bağırırken diğer çoğunluk ise Aziel’in ismini bağırıyordu.

Bakışlarımı baldırına çevirdim, orayı nasıl koruyacaktı? Sonuçta yüzü ya da çenesi değildi. Basit olacağını düşündüm. “Buranın böcekleri hep aynı oluyor ama sen biraz farklısın sanki.” Kaslı vücudu neredeyse bana gölge yapıyordu, ayrıca biraz fazla uzundu. Kolları dövmelerle kaplıydı, kaşında ise kalın bir yara izi vardı. Yaşını gösteriyordu, yaklaşık bir otuz, otuz beşti.

Çanlar öttüğü anda direkt üzerime fırladı. Kollarımla yüzümü kapattığımda yumruklarının gücü beni ittiriyordu, ayaklarımı yere sabit basmama rağmen kafesin duvarlarına kadar yaslanmıştım. Beni köşeye sıkıştırdığında yumruklarını kollarıma vurmaya devam ediyordu, sol dalağıma bir yumruk attı. Çok sert ve güçlüydü. Yüzümü kollarımın arasında korumaya devam ederken aralarından ona baktım. Çenesi çok açıktaydı, birkaç saniyeliğine durduğu kısmı yakalayıp hızla çenesinden yukarı doğru gelen bir yumruk attım, ardından sağ ve sol yumruklarımı vurduğumda geriye tökezledi.

Ardından aniden karnına bir tekme vurdum ve tellere tutunarak yere düşmesini engelledi. Güldü, çenesini ovalarken bana baktı ve kalktı. Gardı düşmemişti, hızla bacağıma bir tekme attığında geriye kaçtım, sol kroşesini savurdu, sağa kaçarak kurtuldum, ardından hızlı bir sağ kroşe geldi. Tekrardan kaçmayı becerdiğimde durmaksızın bir kroşe daha savurdu ve yumruğunun altına girip burnuna bir yumruk attım.

Eliyle burnunu tuttu, başını iki yana salladı. Suratı morarmıştı, burnu ise çoktan kanamaya başlamıştı. “Hijo de puta.” Eldiveninden çaktırmadan kırık bir cam parçası çıkardığını gördüm. Yumruğunun arasına koydu. Gözlerim genişlediğinde hızla üzerime atladı. Yumruklarını savurduğunda cam parçası suratımı kesmeye başlamıştı. Kaşımdan yüzüme kanlar aktığında gözüme geliyordu, görüş mesafem daraldığında kanlı gözümü kapattım. Gardım çok fena düştüğünde karnıma dik gelen bir tekme attı, nefesim kesildiğinde tellere tutunarak öksürdüm.

Yumruğunun arasındaki bıçağı suratıma saplamak için elini kaldırdığında hızla arkasına kaçarak sırtından bir tekme vurdum ve yüz üstü tellere çarptı. Saçlarını tutup suratını tellere vurmaya başladığımda, dirseğini suratıma vurarak geriye tökezlememi sağladı.

“Ahhh! Sikeyim lan!” Bağırdığımda elimle kanlı gözümü ovaladım ve açtım. Hâlâ yoğun kandan dolayı göremiyordum. Tekrar üstüme yumruklarıyla saldırdığında hızla karnına sarıldım, ama o dizini karnıma vurduğunda geriye çekildim, omzumu tuttu ve çenemden yukarı doğru gelen bir yumruk savurdu.

Parlayan cam parçası gözümü aldı, hızla suratımı geriye çekip karnına bir tekme attım. Geriye savrulurken tırnakları omzumu yırttı ve kanamaya başladı. Kanlı gözümü hâlâ açamıyordum. “Bu kadar dayanman boşa, az kaldı işini bitirmeme.” Eldivenleri çıkarıp muştayı cebimden alıp parmaklarıma takmam için hiç fırsat yoktu. Theron’un yaptığı plana sövdüm. Plan yapmakta cidden çok kötüydü!

Dik gelen yumruğunu suratıma savurdu, geriye kaçtım, ardından sağ kroşesini savurarak üzerime geldiğinde hemen karnının altına sarıldım ve bağırarak onu havaya kaldırdım. Yere savurup vurduğumda ikimizde yere düştük. Sesler yükseldi, mekândakiler gaza gelmişti. Hızla suratını yumruklamaya başladığımda kollarıyla yüzünü korudu. Karnıma tekme atarak beni yüz üstü üzerine düşürdü ama gardımı hiç düşürmeden kalkarak tekrar vurmaya başladım. Dirseğimi kaldırdım ve açıkta olan, Theron’un gösterdiği yere vurmaya başladım.

Bağırmaya başladığında, deli gibi, durmaksızın yumruklarımla vurmaya başladım bu sefer. Yere düşmüş olan muştayı fark ettim, altın rengi ışıkta parıldıyordu. Hızla kaparak eldivenle olduğu kadar taktım ve sımsıkı tutarak bacağına art arda durmaksızın vurmaya başladım. Kanlar elime bulaştığında bir bacağını kaldırarak göğsüme sert bir tekme attı ve beni geriye fırlattı.

Kalçamın üzerinde soluklanırken yerde kıvranışını seyrettim. Kaşımdan yüzüme kanlar akmaya devam ediyordu, ayrıca omzumdaki yırtıktanda sırtıma akıp gidiyorlardı.

Kafesin kapısı açıldığında bıçaklı bir herif içeri girmişti. Daha yeterince soluklanamamışken bıçağını bana doğru savurmaya başladı. Hemen yerde dönerek kenara kaçtım ve ayağa kalktım.

Aziel yerde kıvranırken birisi onu çıkarmak için girmişti. Çok yorulmuştum, ciğerlerim yanıyordu ve her tarafım ağrıyordu. Bıçaklardan sıyrılırken altına girerek kaçtım ve kaçarkende karnına bir yumruk atmıştım.

Ama bu sadece adamın birkaç saniyeliğine tökezlemesini sağlamıştı. Dayanacak gücü bulamadım, bu adam planda yoktu, zaten etraftaki insanlarda şaşırmıştı. Theron içeriye girdi ve beni göğsümden ittirerek adamı karşısına aldı. Adam durmadı, bıçağını savurmaya devam etti. Theron eğilerek kaçtı ve adamın bileğini tuttu. Hızla sağ dalağına art arda defalarca yumruk attı, bıçak elinden düştüğünde adam boşta kalan eliyle bir yumruk savurdu. Theron ondan basit bir şekilde kaçtıktan sonra bir saniye bile durmadan sol dalağına yönelip aynı şekilde defalarca kez yumruk attı.

O yumrukları hayatta yemek istemezdim. Theron’un yumrukları gerçekten çok güçlüydü. Aziel gibi birisini bile uğraşmadan iki saniyede yenebilirdi.

Benim aksime sabit bir dövüş stili yoktu, karışıktı. Hepsine hakimdi, özellikle taekwondo’ya.

Adam’ın nefesi kesilmişti, Theron karnına bir tekme attı ve onu uzaklaştırdı. Sonra dönerek başına bir tekme attığında adam yere düştü ve hareketsiz yüz üstü yattı.

Theron gözlüğünü düzeltti ve bana baktı. “İyi misin?” Başımı sallayarak onayladığımda yere oturdum ve soluklandım. Sunucu benim kazandığımı bağırdığında bir kısım sevinç çığlıklarını bağırırken diğer kısım yuhlamaya başlamıştı.

Çoğunluk şaşkındı çünkü kimse Aziel’i yeneceğimi düşünmemişti. Herkes tüm parasını ona basmıştı, ki Theron şu an bu yüzden çok mutluydu.

Theron beni kaldırdı ve elimi tutarak havaya kaldırdı. Elimi boynuma attım ve abimin yonca kolyesini sıvazladım. Bana bu gücü veren onlardı, sevdiğim ama kaybettiğim tüm herkes. Herkes alkışlamaya ve yuhlamaya devam etti. “Helal lan Aido, güveniyordum sana iyi ki o parayı sana basmışım lan!”

“Aido! Aido! Aido!”

Diğer elimle karnımı tutarken başımı salladım. Theron beni kolunun altına aldı, kafesten indirdi ve odaya giden kalabalığın arasından beni sürükledi.

Kapıyı ayağı ile ittirerek açtığında içerideki adamı gördüm. “Beklediğimiz adam burada, ta da! Aidancığımın ödülü!” Kapıyı kapattı. “Kaşına dikiş atılması lazım, çok kötü kanıyor, hatta omzunada gerekebilir. Şu ağrı kesicileri al, karnın için.”

“N’aptın?” Theron onu görmezden geldiğimi fark edince sinirle bir iç çekti. “Adam’ın yüzünü netledik, açık bir şekilde o olduğu belli oluyor, değil mi?” Bilgisayarı bana çevirdi. Yakınlaşıp baktım. Hâlâ tek gözlüydüm. “Evet, evet gayet iyi.”

“Ayrıca sosyal medya hesabına da eriştik, tamamen içindeyiz. O kızla ve birden fazla kişiyle sohbetleri elimizde. İnanılmaz bir şekilde iğrençler, onları da yayınlayalım mı?”

“Tabii ki, ne var ne yok hepsini yay.” Başını sallayarak onayladı.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu