Yaşlanmadı.
Sürekli gençti.
-Ester.
Parmak uçlarından taze toplanmış elma kokusu ve ayaklarından zengin üzüm aroması yayılırken, her geçen gün daha da güzelleşiyordu. Yürüdükçe insanlar şaraptan sarhoş olmuş gibi hissederdi. Saçları hasat için olgunlaşmış bir altın buğday tarlası gibiydi ve rüzgârda her dalgalandığında köyü sonbaharın kokusuyla büyülüyordu.
-Ester, sınır bölgesinin Azizesi.
Sonunda insanlar böyle söylemeye başladı.
-Azize.
Yoksulluğun yükünü taşıyan fakir bir kadın, kucağında hasta bir bebekle geldi. Söylentileri uzaktan takip etmişti.
-Lütfen, size yalvarıyorum. Bu zavallı çocuk hasta. Lütfen hayır dualarınızı esirgemeyin.
-Kuralı biliyor musun?
-Evet, evet, biliyorum...!
Ester başını salladı.
-Çocuğu burada bırak. Yarın şafak vakti geri gel.
Kadın eğildi ve gitti.
Anne gittikten sonra geriye sadece yıpranmış ama yumuşak bir kundağa sarılmış küçük bir çocuk kaldı. Kadın sahip olduğu en yumuşak paçavraları seçmiş, onları sıkmış ve çocuğu onlara sarmıştı. Eskimiş kundak, taze süt kokuyordu. Ester bir an için burnunu içine gömdü.
Çok güzel kokuyordu.
İnsanlar Aşk için her şeyi göze alabiliyorlar.
-Agu?
Çocuk uzandı ve Ester'in saçlarına dokundu.
Ester gülümsedi. Paçavralara sarılmış olsa da hayat ışıl ışıl parlıyordu. Ester dünyada böyle mütevazı bir mucizenin var olduğunu bilmenin mutluluk verici olduğunu düşündü.
-Sorun yok.
Ester'in gölgesi kıvrandı.
-Artık acı çekmeyeceksin.
-Agugu...
Gölgenin ağzı açıldı.
-Zavallı şey.
Ester sessizce yeni doğmuş bebeği yuttu.
Çocuğun ölümü sakindi. Mücadele bile etmedi! Direnmeden gölgenin içine battı.
Yeni doğan bebeğin eti ve kemikleri erirken, anılar Ester'e aktı. Çocuğun etine ve kemiklerine yapışan anılar - doğum sancısı, göğsün şişmiş hissi, annenin gülümsemesi...
-Evet.
Kısa bir hayat için kısa anılar. Ester geçici yaşamı gözden geçirdikten sonra gölgesine doğru işaret etti. Gölge fokurdadı ve kaynadı.
-Hadi ona daha fazla yaşama fırsatı verelim.
O anda gölge katılaşarak bir bebek şeklini aldı. Siyah gölge et tonları kazandı. Et hafifçe kıpırdandı, genç bir hayvan gibi masumca gülümsedi.
-Gaa!
Ester gülümsedi.
-Zavallı şey.
Anne ertesi gün sabahın köründe döndü. Bütün gece uyumamış mıydı? Teni bitkin görünüyordu. Kapının yanında bekleyen Ester, kundağa sarılı bebeği uzattı.
-Çocuğunuz artık sağlıklı olmalı.
-Ah...
-Bir daha hastalanmayacak. Lütfen onu beslediğiniz gibi beslemeye devam edin.
Annenin yüzü minnettarlıkla doluydu.
-Teşekkürler...
Dedikodu kıtanın dış mahallelerinden yayılmaya başladı.
-Azize...
Varoşlardan gelen söylenti küçük ulusları tüketti.
-Teşekkür ederim, Azize.
Dış mahallelerdeki küçük uluslar ilk kıpırdananlar oldu.
-Ester.
Sonra küçükleri ulusları çevreleyen büyük uluslar onları izledi.
-Azize Ester.
Büyük uluslar tarafından korunan diğer küçük uluslar yüksek sesle haykırdı. Kıta çok genişti, her yerde sayısız talihsiz insan vardı.
Korkunç hastalıklara yakalanmış, çürüyüp gidenler.
Topallayanlar, kaderlerine ağıt yakanlar.
Doğuştan sakat olanlar.
Gözlerini kaybetmiş olanlar.
-Kurtuluşun azizesi!
Tüm o kör gözler, sakat kollar, topallayan bacaklar ve çürüyen etler giderek Ester'e doğru yöneldi. Her olayla birlikte Ester'in gölgesi biraz daha büyüdü.
-Tüm hastaların kurtarıcısı!
Ester'in gölgesi genişledikçe, insan gücü azladı. Terk edilmiş köylerde memurlar artık yönetemez hale geldi ve vatandaşları tarafından terk edilmiş şehirlerde krallar artık hüküm süremez oldu.
-Ester.
Krallar bu yeni ismin bir veba olduğunu fark ettiler.
Ve bir hastalığı ortadan kaldırmak için ne gerektiğini çok iyi biliyorlardı.
-Yakın onu!
Ateş.
-Cadı yuvasını yerle bir edin!
Ester çığlıklar duydu.
İnsanlar ateş iblisleri tarafından yakılıyordu.
Hayır, öyle değildi.
Öyle değildi.
-Merhamet göstermeyin. Hepsi lanetli canavarlar! Tek birini bile bağışlamayın!
İnsanlar insanları yakıyordu.
*
*
*
-İnsanı insan olarak görmeyenler.
Bir iniltiyi andırıyordu.
Neredeyse bir çığlık gibiydi.
İniltiler birleşip gölgelere, çığlıklar birleşip bıçaklara dönüşüyordu.
-Kendi kötülüğünüz tarafından yutulun!
İblis Kral kılıcını savurdu.
Kılıç inliyormuş gibi titredi.
“Kim Gong-Ja!”
Cadı bağırdı.
“Ben iyiyim!”
İblis Kral'la yüzleştim. Hava akıntı gibi çalkalanıyordu. İblis Kral'ın kılıcı her an kırmızı bir ışın salmaya hazır görünüyordu.
“Sağ mı?
Auramı ayaklarıma yoğunlaştırdım.
“Yoksa sola mı?
Yarı yarıya şans.
İblis Kral'ın kılıcı çığlık attı.
Ateşten daha sıcak ve kandan daha kırmızı olan kılıç beni yuttu.
[Öldün.]
[24 saat öncesine döneceksin.]
‘Soldu.’
Öldüm.
Öldüğümde, 24 saat geriye giderim.
[Hortlak Çağırma'yı tekrar kullanabilmene 6 gün 23 saat 53 dakika 27 saniye kaldı.]
“Geri Dönenenin Kurulu Saati” kullanıcının ‘anılarını ve istatistiklerini’ koruduğunu belirtir.
Bu hafızada tutma becerileri de içeriyor.
[Öldün.]
[Horlak Çağırma'yı yeniden kullanabilmen için 5 gün 23 saat 51 dakika 42 saniyen kaldı.]
Kılıç İmparatorunun da benimle gerileme anılarını paylaşması gibi, becerilerin ölüm anında oldukları durumda devam ettiği açıktı.
Beceriler. Güç. Sebep ve sonuç. Anılar.
Hatta bekleme süreleri.
[Öldün.]
Bir gün geçti.
[Hortlak Çağırma'yı tekrar kullanabilmen için 4 gün 23 saat 49 dakika 33 saniyen kaldı.]
11. katı fethettim.
Kimse ölmedi.
12. kata tırmandım ve İblis Kral ile kılıçları çaprazladım.
Kara Ejderha Lonca Lideri bana yardım etti.
Öfkeli İblis Kral hayaletleri çağırdı.
İblis Kral'a saldırdım ve öldüm.
[Öldün.]
[Hortlak Çağırma'yı tekrar kullanabilmen için 3 gün 23 saat 47 dakika 15 saniyen kaldı.]
Tekrar öldüm.
[Öldün.]
[2 gün 23 saat 45 dakika 28 saniye...]
Yine öldüm.
[Öldün.]
[Hortlak Çağırma'yı tekrar kullanabilmen için 1 gün 23 saat 43 dakika 13 saniyen kaldı.]
Bir gün geçti.
[Öldün.]
[Hortlak Çağırma'yı tekrar kullanabilmeniz için 23 saat 41 dakika 53 saniyeniz kaldı.]
Ve sonra...
O gün geldi.
[Artık Hortlak Çağırma'yı tekrar kullanabilirsiniz].
Her yedi döngünde bir.
Son bir hesaplaşmaya girebilirdim.
“---Kim Gong-Ja!”
Cadı bağırdı.
Başımı salladım.
“Ben iyiyim.”
Bu hayatta, ışını bile görmeden sağa doğru sıçradım.
Swoosh!
Kırmızı ışın boş alanı işe yaramaz bir şekilde deldi. Düzinelerce iskelet ışına kapıldı ve çığlıklar içinde can verdi. Ama bunun on katı kadar goblin ve ork alevler içinde kaldı.
-Sen!
İblis Kral'ın sesi öfkeyle çarpılmıştı.
-Senin gibi sıradan bir ölümlü! Kahin’in Gözlerine mi sahip mi?
“Sayılır.”
Kehanetin bedelinin hayatımın bir haftası olduğu gerçeğini saymazsak.
-Zor.
Kılıç İmparatoru dilini şaklattı.
-Bu adam gerçekten zorlu.
Kılıç İmparatoru yorulmadan önümde kılıcı nereye savuracağımı ve ayaklarımı nasıl hareket ettireceğimi gösterdi.
-Ama bu tam bir ikramiye. Hey, Zombi! Çağırmayı daha sonra tekrarlamayı dene. Bir yerde kapana kısıl ve bir hafta sonra tekrar çağırmayı dene.
Kaşlarımı çattım.
'Bunu daha sonra konuşalım! Lütfen!'
-Tahminimce önceki çağrı iptal edilecek ve sadece ikincisi tanınacak, ama kim bilir? 4.000, 8.000 olabilir ve 8.000, 80.000'e dönüşebilir. Mucizevi bir ikramiye zamanı. O zaman bir zombiden Zombi Kral'a evrilirsiniz! Zombi Kral Kim Gong-Ja! Ne kadar havalı!
“Ah, saçmalamayı kes! Konsantre olamıyorum...'
[Öldün.]
[24 saat öncesine döneceksin.]
'Kahretsin!'
-Binlerce kez öldün, bir zombiden bir iskelete dönüştün. Bir ruhunuz olsun ya da olmasın, Kim Zombi'nin zavallılığının sonu yok.
'Ölmem senin suçun! Şimdi bir hafta daha buna devam etmem gerek!'
-Benim suçum değil, sen çok zayıfsın. Kesinlikle benim hatam değil.
Kılıç İmparatoru güldü.
‘Yemin ederim, bir gün seni kesinlikle cezalandıracağım!’
-Ben zaten ölüyüm. Ölü bir hayaleti nasıl cezalandıracaksın? Meh. Zombimiz sinirlendi bak, cöö eee.
‘Kahretsin...’
-Sinirini git İblis Kral’dan çıkart. Vaktinde seninki gibi hile benzeri becerilerim olmadan bile 20. kata kadar tek başıma çıkmıştım. Az utan be, Kim Zombi.
‘Lanet olsun!’
Atışmamıza rağmen İblis Kral'ı köşeye sıkıştırdık.
İskeletler İblis Kral'ın güçlerini geri püskürttü. Bize yaklaşan tüm canavarlar Kılıç İmparatoru tarafından katledildi. Bir haftalık ölümlerim sayesinde İblis Kral'ın saldırılarını tahmin ettim ve bu tahminler sayesinde Cadı, İblis Kral'a etkili darbeler indirdi.
“Kara Ejderha Lonca Lideri! Şimdi, sağdan saldıracak!”
“Anladım!”
Cadı karanlık bir aura saçtı. Aynalar aurayı yansıttı. Bir, iki, üç, dört kez, aura aynalardaki her yansımada iki katına çıktı. Swoosh! Bir anda onlarca kez güçlenen karanlık darbe, İblis Kral'ın belini parçaladı.
-Kyaaa!
Donmuş dünyanın merkezinde, İblis Kral'ın çığlığı gökyüzünü yırttı.
“Hahaha! İyi atıştı, Hanımefendi!”
Kılıcımı sallayarak güldüm.
“Sen kime hanımefendi diyorsun! Ben daha evlenmedim bile!”
“Ve bu yaşta hala evlenmemişsin!”
“Ben hala gencim!”
“Evet, doğru. Ölümsüzlük İksiri sayesinde gençsin! Biliyorum.”
“Sen... önce İblis Kral'ın işini bitirelim, sonra gel beni gör.”
Sayısız ölüm çizgisinden geçtik.
Bazen kırmızı ışın Cadı'yı tuzağa düşürdü. Kılıç İmparatoru da süpürüldü. Bir saniye. Bir saniye daha. Hayatlarımızı birbirimize emanet ederek umutsuzca savaştık. İblis Kral'ın saldırıları ölümcüldü, bu yüzden bir saniyelik dikkatsizlik bile ölümcüldü.
[Öldün.]
Ama bunun bir önemi yoktu.
[24 saat öncesine döneceksin.]
Kararlılığım İblis Kral'ın ölümcüllüğünden daha güçlüydü.
-Sen, sen...
On iki kez.
-Benim kızgınlığıma, nefretime karşı gelmeye nasıl cüret edersin?
Cadı'nın aurası Şeytan Kral'ın bedenini on iki kez deldi. Ancak o zaman İblis Kral'ın hareketleri biraz yavaşladı. Saldırıya uğrayan bölgelerden siyah çamur fışkırdı.
‘Ha?’
Bu benim hayal gücüm müydü?
Çamur kaynamadan önce kısa bir an için... sanki siyah değil de ten rengi bir deri görünüyordu. Kısacık bir andı. Tekrar bakmak için döndüğümde, İblis Kral'ın vücudu çoktan çamurla kaplanmıştı.
-Kuh!
İblis Kral kılıcını geri çekti.
Yüzü olmasa bile bize dik dik baktığını hissedebiliyordum.
[Güz Yağmurunun İblis Kralı geri çekilmeye karar verdi.]
Ne?
[Güz Yağmurunun İblis Kralı 13. kata çekiliyor!]
Bu aşırıya kaçmak!
Kalbimden başıma doğru bir sıcaklık dalgası hissettim.
“Bekle! Bir patronun yakalanmak üzereyken kaçtığını kim duymuş!”
-Yanılmayın! Tekrar döneceğim!
“O piç!?”
Kılıcımı savurdum ama daha isabet ettiremeden İblis Kral'ın bedeni parçalandı. Yerin altındaki gizli bir kanalizasyon borusu varmış gibi, siyah çamur hızla aşağıya doğru aktı.
“Hey! Kara çamur!”
Sadece İblis Kral değil. Gölgesinden doğan canavarlar da köpürdü ve çöktü. Bum! Tuvaletten akan su gibi. Canavarlar karanlık akıntılara dönüştü ve toprağın içinde kayboldu.
“Vay canına.”
Birdenbire ortada sadece ben, Cadı, Kılıç Azizi ve binlerce kafatası ve kemik kalmıştı.
“Bu da ne...”
Sayısız ölümümün boşuna olup olmadığını merak ederek şaşkın şaşkın dururken.
[Kule seçiminizi kabul ediyor.]
Kafamın içinde bir ses yankılandı.
[Gizli Görev Oluşturuluyor.]
[12. kat görevi değiştirildi!]
“...Ne?”
Ve birbiri ardına.
[13. kat görevi değiştirildi!]
[14. kat görevi değiştirildi!]
[15. kat görevi değiştirildi!]
[16. kat görevi değiştirildi!]
[17. kat görevi değiştirildi!]
[18. kat görevi değiştirildi!]
[19. kat görevi değiştirildi!]
Bu eşi benzeri görülmemiş olay karşısında nutkum tutuldu.
Görevler değiştirilebilir mi?
“......”
Ağzım bir karış açık dururken, önümde bir metin belirdi.
Metin benim için yazılmıştı.
[Zamanı Donmuş Bir Dünyanın Kahramanı]
Zorluk derecesi: Bilinmiyor
Amaç: Kararınızı verdiniz. Tek bir fedakarlığa bile tahammül etmeyeceksiniz.
Kurtardıklarınızdan hiçbir karşılık beklememeye erdem denir. Kurtardıklarınızdan takdir beklememeye fedakarlık denir. Ve kendini adalete adayanlara kahraman derler.
Kahraman!
İmparatorluk halkı yaptıklarınızı bilmeyecek. Fedakarlığınızı anlamayacaklar. Ama yine de, iyilik bilinmese de iyilik, Fedakarlık fark edilmese de fedakarlıktır. Zamanın donduğu bu dünyada kahraman olmaya devam edecek misin?
Şeytan Kral yaralandıktan sonra kaçtı. Çok uzağa gitmedi. İstersen onu takip edebilirsin.
Şimdi geriye sadece seçiminiz kaldı.
Sadece benim için bir görev.
“......”
Ses kulaklarımda tekrar etti.
[Bu görevi kabul edecek misin?]
Kalbim küt küt atıyordu.
Tereddüt gerektirmeyen bir cevaptı.
“Evet.”
Ses bana cevap verdi.
[Gizli görev etkinleştirildi!]
[Görev :Zamanı Donmuş Dünyanın Kahramanı.]
[Şans seninle olsun.]
Beyaz bir ışıkla sarıldım.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı