[Ceza başlatılıyor.]

[Canavar Cehennem Ateşi Bakiresi’nin travması yaratılıyor]

Birden kendimi batı tarzı ıssız bir konakta buldum.

Tam olarak, 'oradaydım' demek garip olurdu. Bedenim orada değildi. Sadece bilincimle bir hayalet gibi etrafta süzülüyor, üçüncü şahıs olarak gelişen sahneleri izliyordum.

'Bu da ne?'

Kafam karışmıştı.

‘Neler oluyor...?’

-Yardım edin, lütfen.

Bir çocuk sesi duydum.

Küçük bir çocuk, konağın birinci katındaki lobinin bir köşesine bağlanmıştı. Önce yalvarışın bana yönelik olduğunu düşündüm ama öyle değildi. Çocuk başka birine yalvarıyordu.

-Lütfen, çok açım. Yemeğe ihtiyacım var... lütfen...

-Hmm.

Şık giyinmiş bir asilzadeye yalvarıyordu.

-Siz yetimler bu krallığın başına belasınız.

-Lütfen yiyecek verin.

-Yalnız bırakıldığınızda hastalık yayıyorsunuz, bir kasabadan diğerine dolaşıyor, çalışmıyorsunuz. Ben sizi krallıktan ayıran bekçi ve muhafızım.

Birdenbire bilincimi çeşitli sahneler işgal etti.

Kıtlık ve sefilliğin yoğun olduğu bir çağda.

Asilzade, görünüşte bir yetimhane işleterek yetimleri topluyor ve onları malikaneye hapsediyordu. Dış dünyaya göre merhametli bir hayırsever, büyük bir iş adamı, vicdan sahibi bir entelektüeldi.

-Başkaları seni kökünden çürümüş olarak görebilir, ama ben öyle değilim.

Ama bu büyük malikanenin içinde.

-Seni eğiteceğim.

Asilzade bir zorbadan başka bir şey değildi.

-Aç olmanız, önünüze konan yemeği kapmanızı haklı çıkarmaz. Tarlada hayvanlar gibi doğmuş olabilirsin, ama hayvanlar gibi yaşaman gerekir mi?

-Açım... karnım...

-Dayanın. Aç olsanız bile, dayanın. Dayanarak insan olun. Sadece hayvanlar içgüdülerine hakim olamazlar.

Asilzade bir deri bir kemik kalmış çocuğa bakarken yardımsever bir şekilde gülümsedi. Böyle bir manzara karşısında gülümseyebilecek türden biriydi. Böyle Bir dünyada, böyle bir çağda, böyle bir davranış erdemli sayılırdı.

-Tövbe et!

Aşırı Delilik daha fazla deliliğe neden olurdu.

-Aaaaaah!

-Cadıların çocukları! Zuraqua'nın zehri ve krallığımızın hastalığı! Endişelenmeyin. Tanrı sadık kullarını asla terk etmez. Tıpkı benim kuzularımı asla terk etmeyeceğim gibi!

-Ağrıyor... acıyor... acıyor...

Bir tanrının rahibi bir çekiç kaldırdı.

-Dua edin!

Deliliğin erdem olarak gizlendiği bir çağ.

Malikanede çığlıkların yankılanması hiç durmadı.

-Açım.

Açlık.

-Hayır... lütfen beni affet... neden... lütfen beni affet...

İşkence.

-Teşekkür ederim... nazik asilzade. Nazik efendim… Acıya katlandığım benim için bir ödüldür. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, nazik efendim.

Beyin yıkama.

Yetimler konağa ceset gibi sürüklendi ve ceset olarak bırakıldı. Dışarıda ölecek olmalarına rağmen götürülüp de ıstırap verici bir acıyı çekeceklerini asla düşünmemiştiler.

Düzinelercesi. Yüzlercesi. Binlercesi malikaneye getirildi.

Düzinelerce, yüzlerce, binlerce ölüm yaşandı.

'......'

Önümde hızla gelişen sahneler karşısında şaşkına dönmüştüm.

‘Bütün bunlar da ne...’

-Bu da ne böyle?

Neyse ki Kılıç İmparatoru beni kendime getirdi.

'Sen de mi izliyordun? Burada olmadığını sanıyordum.’

-Başından beri izliyordum. Bende senin de burada olduğunu bilmiyordum.

‘Görünüşe göre sadece bizim bilinçlerimiz etrafta uçuşuyor...’

-Şu an önemli olan o değil.

Dedi, Kılıç İmparatoru.

-Bunlar ne tür deliler? İnsanları eğitmek mi? İnsana bile benzemeyen yaratıklar başkalarını eğitebileceklerini nasıl düşünür?

‘Sanırım 10. kattaki patron aşamasının kökeninin hikayesi bu.’

Bilincim buraya ulaşmadan hemen önce bir ses beni bilgilendirmişti.

[Katilinin travmasını yeniden canlandırıyorsun]

Bu sefer beni öldüren düşman, cehennem malikanesinde bir yerlerde saklanan gerçek bebek olmalı. Dolayısıyla, önümüzde gelişen sahneler bebeğin travmasıydı.

'Hiçbir fikrim yoktu....'

yavaşça fısıldadım.

'Bu canavar bir zamanlar insandı...'

-Canavarların hepsi böyle değildir. Çoğunlukla sadece patronlar. Patron canavarlar diğer dünyalardaki gerçek olaylara dayanır.

Kılıç İmparatoru küçümsemeyle söylendi.

-Başka dünyalara özgü varlıklar, orada kahramanlık göstermiş kahramanlar. Böyle şeyler. Bu eğilim 11. kattan sonra daha da güçleniyor.

“Bunu bana neden daha önce söylemedin?

-Sormadın.

'......'

Onun bu pervasız tavrı karşısında nutkum tutuldu.

-Ama ben bile böyle bir şey görmedim.

‘Neyi görmedin?’

-Bahsettiğin köken hikayesini. Bu sahneleri. Patron canavarların başka dünyalardan geldiğini biliyordum ama neler yaşadıklarını nereden bilebilirdim ki? Benim zihin okuma yeteneğim yok...

Kılıç İmparatoru mırıldandı.

-Bu gerçekten berbat.

Ben de katıldım.

'...Evet.'

Bu tür dehşetler dünyanın bir yerlerinde her zaman yaşanıyor olsa da, onları düşünmek ve doğrudan görmek farklıdır.

Tamamen farklı.

Ne diyebileceğimi bilmiyorum.

-A-Ateş!

[Travma] kısa süre sonra sona erdi.

Bir hizmetçi yanlışlıkla bir mumu devirdi. Farkında olmadan yanından geçti. Karanlık gecede, herkes uyurken, yangın sessizce yayıldı. Birileri fark ettiğinde artık çok geçti.

-Öhhö, öhö. öhö!

-Kaçmamız lazım...

Alevler yükseldi.

Bodrumdaki ipler ve zincirler yandı. Yetimleri tutan prangalar yandı. Beyni yıkanan çocuk, işkence gören çocuk, açlıktan ölen çocuk, hepsi yandı. Ateş tüm beyin yıkamaları, yaraları ve açlığı tüketecek gibi görünüyordu.

-Ah...

Çocuklar ağızlarını açtı.

Kızgın zincirler el ve ayak bileklerine bağlıydı. Hareket edemiyorlardı, oyuncak bebekler gibi, sadece çığlık atabiliyorlardı.

Ama ben onları duydum.

-Ölmek istemiyorum.

Kızgınlık.

-Açım.

-Yaşamak istiyorum.

-Nazik efendi.

Nefret ve kin doğrudan bilincime girdi.

-Ben yanlış bir şey yapmadım. Ailem yoktu ama bir derdimde yoktu. Daha fazla oynamak istedim. Yine de...

-Bu bizim suçumuz değil. Bu haksızlık. Ben bunu istemiyorum.

-Açım.

Malikane yandı.

Avizelerle süslü lobi, asilzadenin yatak odası, lüks yatak, antika perdeler, taş merdivenli derin bodrum - hepsi kül oldu.

-Ölmek istemiyorum.

Çatırtı.

Çatırtı-.

Alevler havaya sıçradı.

Görünen tek şey uzakta yanan malikaneydi.

[Travma canlandırması tamamlandı.]

[Ceza Kesinleşti.]

Ve bir gün öncesine döndüm.

Gözlerimi açtığımda.

Kılıç İmparatoru ve ben hiçbir şey söylemedik. İkimiz de sessizce yatakta oturduk.

Şok olmamıştık ama nasıl tepki vereceğimizden emin değildik.

-Um...

Uzun bir süre sonra Kılıç İmparatoru başını kaşıdı.

-Bu trajik ve üzücü bir hikâye. Ama ne yapabiliriz ki?

“Vay canına. İlk söylediğin şey bu mu? Sen gerçekten...”

-Evet. Ne olmuş yani? Berbat bir karakterim var.

Kılıç İmparatoru kaşlarını çattı. Hiç kızgın bir goril gördünüz mü? Oldukça benzerdi.

-Ama gerçekler her zaman acımasızdır! O 10. kat patronu sadece bir canavar ve içindeki çocuklar uzun zaman önce başka bir dünyada öldü. Eski bir olay. Hiçbir şey yapamazsın, zombi! Bu kulede olsaydı, 4000 ya da 5000 kez ölüp geçmişe dönebilirdin. Ama bu? Bu bambaşka bir dünyadan, başka bir çağdan. Bunu ben bile düzeltemem! Sadece bir Kılıç İmparatoru yerine, bir Kılıç Tanrısı olsam bile yapabileceğim bir şey olmazdı.

O haklıydı.

-Gerçek bebeği öldür. Temizle onu.

Kılıç İmparatoru sözlerine devam etti.

-Sonra 11. kata tırman. 20., 30., 40., 50., hepsi aynı. En iyi avcı olarak hüküm sürmeye kararlıysan, bu sorunları kendin çöz!

Yine haklıydı.

Yine de.

“Yoo Soo-Ha da muhtemelen aynı şeyi düşünüyordu.”

-Ne?

“Yoo Soo-Ha. Alev İmparatoru. Avladığım ilk insan.”

Yataktan kalktım.

Uyku tulumumu sırt çantama koydum. Sırt çantamı giydim. Kılıcı belime bağladım. Başka bir deyişle kuleye tırmanmaya hazırdım. Lojmandan çıkarken beceriksizce de olsa bir avcı gibi kuşanmıştım.

“Biliyor muydun? Yoo Soo-Ha kesinlikle gerçek bebeği bulmuş ve kafasını ezmiştir. Travmayı görse de görmese de hiç tereddüt etmeden yapardı.”

-Ne olmuş yani?

“O adam gibi olmak istemiyorum.”

Kuleye tırmandım.

Daha önce olduğu gibi, bekçiyi kandırdım.

Ve bir kez daha konağın kapısının önünde durdum.

Batı tarzı asil bir konak, tıpkı travmadaki gibi.

-Hey! Sen çocuk değilsin. Sırf onun gibi olmak istemediğin için patronu atlamayacaksın, değil mi? Ne yapacaksın? Aşamayı temizlemek için patronu yenmelisin, zombi!

“Buna kim karar veriyor?”

-Ne?

Ellerimi kapının üzerine koydum.

Ve mırıldandım.

“Lanet olsun. Aptalca davrandım.”

-Şimdi ne diyorsun?

“Aptalca davrandığımı söylüyorum! Sen de öyleydin. 'Gözünün önündeyken bile cevabı bilememek' şu anda bizi mükemmel bir şekilde tanımlıyor.”

Kılıç İmparatoru kaşlarını çattı.

-Aklını mı kaçırdın sen? Elbette, senin aptallığın evrensel bir gerçek, ama ben neden aptalım? Küçüklüğümden beri bana dahi derler.

“Beceri kartı.”

Sinirli bir şekilde mırıldandım.

“Seçmediğimiz S-dereceli beceri kartı. Hatırlıyor musun? Cehennem Ateşi Bariyeri. Onu seçmem için ısrar etmiştin.”

-O mu? Tabii ki hatırlıyorum.

“Bir kere daha tekrar etsene.”

-Ah. Sen beni ne... ah, Peki. İyi dinle.

Kılıç İmparatoru beceri detaylarını hiç kaçırmadan okudu. Belki de çocukken dahi olduğu iddiası tamamen yanlış değildi. Beceri kartını mükemmel bir şekilde hatırlıyordu.

[Cehennem Ateşi Bariyeri]

Derecelendirme: S-

Etki: Kızgınlık, kinler, yerine getirilmemiş arzular. Çözülmemiş öfkeniz, kulak verilmemiş sesiniz ve yerine getirilmemiş isteklerinizle her şeyi yakın. “Çok sıcak. Sıcak değil mi? Dünyayı ateşli bir yığına dönüştürün. “Ölecekmiş gibi mi hissediyorsun, yak her şeyi. Herkesi öldür. İsterseniz, 2 km yarıçaplı bir alan auradan cehennem ateşiyle yutulacak.

İzniniz olmadan kimse bu cehennemden çıkamaz.

Hiç kimse.

※ Ancak sizde, bariyerin içinde de olmalısınız.

Becerinin içeriğini sessizce dinledim ve sonra sorguladım.

“Kılıç İmparatoru, sana da garip gelmiyor mu?”

-Sinir bozucusun. Garip olan tam olarak ne?

“Son kısım.”

[İzniniz olmadan kimse bu cehennemden çıkamaz.]

[Hiç kimse.]

Dedim.

“Patronun izni olmadan kimse Cehennem Ateşi Bariyerinden kaçamaz. Tek bir ruh bile. O zaman 10. kata giren avcılar nasıl ve ne şekilde sağ kurtuldular?”

-Ne?

Kılıç İmparatoru gözlerini kırpıştırdı.

-...Bu da ne?

Kara Ejderha isimli bir lonca vardı.

Kulenin bu dünyada ortaya çıktığı günden beri hüküm süren bir lonca.

İkinci sıradaki avcı Kara Cadı tarafından yönetilen Kara Ejderha, 10. katı onlarca kez denedi. Her seferinde başarısız oldular. İkinci sıradaki avcı her seferinde canlı döndü ve katılan tüm avcılarda hayattaydı.

Herkes canlı döndü.

“Bu hiç mantıklı değil.”

Kollarıma güç verdim.

Kapı yavaşça açılmaya başladı.

“Eğer patron izin vermezse, kaçmak imkânsızdır. Bu şekilde tasarlanmış bir beceri... yine de avcılar patronu öldürmeden kaçtı. Hem de hepsi . Bu hiç mantıklı değil.”

-O zaman... neler oluyor?

“Her şey ortada!”

*Gıcırıtı*

Kapı tamamen açıldı.

“Patron kaçmalarına izin verdi! Kaçmalarını söyledi!”

Onuncu katın patronu.

Daha önce hiçbir insanın fethedemediği bir aşama.

Alev alev yanan cehennem konağı ortaya çıktı.

[Patron aşamasına girdiniz.]

[Meydan Okuyan: Avcı Kim Gong-Ja. Yalnız.]

[Şans seninle olsun.]

“Gelen herkesin kendi isteğiyle kaçmasına izin verdiler. Patron, avcıları başından beri düşman olarak görmüyordu.”

-......

[Patron aşaması başlıyor.]

“Sadece gelenlerle oynamak istediler.”

Mumlar yandı ve devrilmeye başladı.

Düştükleri yerden alevler fışkırdı.

-Hahaha!

Bebekler alevlerin arasında kaldılar. Sanki bir yere bağlanmış hareket edemiyor gibiydiler, sadece başlarını bana doğru çevirebilmişlerdi.

-Oynamak ister misin?

Bebekler ağızlarını açtı.

-Bizimle oynar mısın?

-Donmaca? Çiçek oyunu? Saklambaç?

-Buz eridi. Çiçekler param parça oldu. Hadi saklambaç oynayalım!

-Evet! Bizimle oynayın! Bizimle saklambaç oynayın!

-Hahaha!

Alevler yükseldi.

Avizeli lobi yandı. Asilzadenin yatak odası yandı. Süslü yatak, antika perdeler ve taş merdivenli derin bodrum - hepsi kül oldu.

Ancak oyuncak bebeklere dönüşen çocuklar yanmadan kaldı.

“......”

Bir an için dişlerimi sıktım.

“Pekâlâ. Sizinle oynayacağım.”

[Beceri etkinleştiriliyor: Alevleri Sadece Siz Önleyebilirsiniz]

Son ölümümden elde ettiğim alev bağışıklığı becerisi. Beceri etkinleşir etkinleşmez, vücudumu saran ısı ilüzyonmuş gibi yok oldu. Nefes almak kolaylaştı. Cehennem ateşinin kararttığı manzara netleşti.

Bebeklerin yüzlerini gördüm.

-Ne?

-Yanmıyorsun.

Bebeklerin farklı yüzleri vardı. İfadesiz olsalar da anlayabiliyordum.

-Sıcaklamadın mı?

-Garip adam.

-Oynayabilir misin?

-Bizimle oynar mısın?

Tekrar başımı salladım.

“Tabii. Saklambaç, değil mi? Dikkatli ol. Çocukluğumdan beri saklambaçta hiç kaybetmedim.”

-Hahaha! Garip adam!

-Saklanın! Herkes saklansın!

Bebekler güldü. Saklanın dediler ama hiçbiri kıpırdamadı. Hepsi yerinde sabitlenmişti. Düzinelerce. Yüzlerce. Binlerce çocuk güldü.

-İyi saklanın, saçlarınız görünmesin. İyi saklan.

saklambaç oyunu başladı.

“...Yakaladım seni.”

Konağı dolaştım. Yürürken, her bebeği yakaladım. Başlarını hafifçe okşadığımda, bir gıcırtıyla başlarını eğiyorlardı. Her seferinde bebekler ağızlarını açıyordu.

-Yanlış! Ben değilim!

Bebekler gülerek kayboldular.

-Ben değilim!

-Ben değilim!

Nereye gidersem gideyim, bebekler vardı. Bir süre böyle yürüdüm ve her birini yakaladım.

-......

Bir tane.

-Hey, bu...

Bir tane daha.

-Bu bir ruh teselli ritüeli.

Kılıç İmparatoru mırıldandı.

Ruhları teselli etmek.

Sessizce konağı gezdim. Yetimleri asan prangaları, çocukları bağlayan zincirleri gördüm. Prangaların ve zincirlerin yerleştirildiği yerde her zaman bir oyuncak bebek vardı.

Alevler yükseldi.

- Ben değilim! Ben değilim! Ben değilim!

- Ben değilim! Ben değilim. Ben... Ben... değilim... Ben...

-Ben... değilim...

Zaman geçti.

Güm.

Sonunda adımlarım bodrumda durdu. Uzun taş merdivenin sonunda. Merdivenlerdeki bebekler yere düşmüştü. Sanki kaçmak için sürünmeye çalışmışlar gibi duruyordu.

“......”

Merdivenlerdeki tüm çocukları teselli ettikten sonra nihayet son bebeğin önünde durdum.

Bodrum katında.

-Bizimle oynar mısın?

Malikanenin derinliklerinde oyuncak bebek bir şeye yaslanmıştı.

Bebeğin etrafında çekiçler, bızlar, testereler vardı.

-......

Yavaşça yürüdüm.

Ve bebeğin tüysüz başını hafifçe okşadım.

“Yakaladım seni.”

Cehennemi yaratan çocuğun kafası küçüktü. Bir elin çevreleyebileceği kadar küçüktü.

“...Şimdi ebe sensin, çocuk.”

Bunu sessizlik izledi.

Bebek yavaşça başını kaldırdı. Diğerleri gibi o da ifadesizdi. İfadeden yoksun bir yüzle ağzını açtı.

-Efendim.

Bebeğin ağzından kısık bir ses çıktı. Dudakları. Derisi. Gözleri. Bebeğin vücudu balmumu gibi eriyordu. Alevler anında onu sardı ve yanarken bile bebek bozuk bir plak çalar gibi mırıldandı.

-Teşekkür ederim.

Ve eridi.

-Çok teşekkür ederim.

Bebek yandı. Zincirler eridi ve aktı. Prangalar, çekiçler, bızlar, testereler, hepsi yandı. Açlık ve sefaletin izleri. Balmumunun eriyip gitmesiyle, her şey yok oldu.

Ölümden eser yoktu.

Köşkün yıkıntılarının ortasında durdum.

“......”

Yıllardır.

[Tebrikler.]

Yıllardır hiçbir insanın temizleyemediği aşama.

[Normal Aşama Temizlendi.]

[Gizli Aşama Temizlendi.]

[Patron aşamasını geçtiniz.]

O gün. Kulenin onuncu katı temizlendi.




Novebo discord sunucusu