Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey, tavandan sarkan kuru ot demetleriydi. Keskin ama ferahlatıcı kokuları ciğerlerime doluyordu. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken, son hatırladığım şey aklıma geldi: dağın yamacında, ay ışığı altında yere yığılmam ve bedenimin karların içine gömülmesiydi. O anın soğukluğu hâlâ tenimdeydi; ama burada, bu odada, sobanın sıcaklığı hafif bir teselli sunuyordu.
Zorla doğrulmaya çalıştım. Ahşap bir odadaydım; eski ama huzurlu bir yerdi burası. Her köşesi yılların izini taşıyordu; duvarlarda basit ama anlamlı resimler, raflarda tozlu kitaplar, köşede küçük bir masa ve sandalyeler… Soba çıtırdıyor, alevin kızıllığı duvarlara dans ediyordu. Kapı sessizce açıldı ve içeriye, sırtı kamburlaşmış, bembeyaz sakalları göğsüne kadar inmiş bir keşiş girdi.
Elinde buharı tüten bir tas çorba vardı ve onu yavaşça önüme koydu. Buharı içime çektim, ciğerlerime dolan sıcaklık bir anlığına bedenimdeki titremeyi bastırdı.
“Ölümün soğuk eli seni yoklamak istemiş ama seni bırakmamış evlat,” dedi, sesi sakindi ama her kelimesi ağır ve derindi. “Demek ki yolun hâlâ uzun. Ama korkma… bu yol hala senin.”
Diyerek devam etti
“Ateşin var, evlat… ama ateş yalnız kalırsa kendi dumanında boğulur.”
“Zamanı geldiğinde anlayacaksın. Her yara, her kayıp, her yıkıntı seni daha güçlü kılacak. Yolunu kaybettiğini sandığın anlarda bile… doğru yolda olduğunu fark edeceksin”
Ona bakakaldım. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Keşiş gözlerimin içine dik dik baktı, sanki içimde sakladığım her acıyı, her yarayı, her hatayı biliyordu.
Sanki beni tanıyan ama ben farkında olmadığım bir bilgelik vardı gözlerinde.
“Bazı ateşler, yolunu kaybetmiş bir kıvılcımı arar. Onu bulmadan büyüyemez, yalnızca tükenir. Senin yolun… henüz tamamlanmadı. Ancak kıvılcımı görmeye hazır olduğunda, kaderini anlayacaksın.”
Sözlerinin ağırlığı ciğerlerime doldu.
Bir an duraksadım, zihnim karıştı.
“Kıvılcım … Bu ne demek?” diye düşündüm, sessizce. Kalbimde bir ürperti dolaştı; sanki o kıvılcım gerçekten bir yerlerde beni bekliyordu.
İçimde bir his belirdi; sözleri sadece öğüt vermiyor, bir sorumluluk yüklüyordu bana. Kalbimde hafif bir titreme, merak ve kararlılık oluştu. O anda anladım ki bir gün, bu kıvılcım karşıma çıkacak ve ben kaderin yolunu seçmek zorunda kalacaktım. Ama doğru zaman henüz gelmemişti. Sadece yavaşça içime işlemişti.
….
Kendime geldiğimde yatağımdan kalktım. Keşiş hâlâ sobanın başında sessizce oturuyordu.
Kapıya yöneldim, çıkarken arkamdan sadece şunları söyledi .
“Aradığın yerde bulamayacak kadar toy, aramadığın yerde bulacak kadar olgunsun… İşte bu yüzden yolun daha yeni başlıyor, Gurkant.”
O an içimde hâlâ sönmemiş ateş yeniden alevlendi. Bu sözler, ileride vereceğim bir kararın tohumlarını çoktan kalbime ekmişti. Bedenimdeki yorgunluk bir yana, ruhumda bir kararlılık ve hafif bir merak hissi belirdi.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı