Kontluğa doğru yola çıkalı saatler geçmişti. Önümde benimle aynı ata binen rütbeli askere sordum:
“Ne zaman kontluğa varacağız? Yaşlı Gurkant’ın durumu hiç iyi değil, acele etmeliyiz.”
“Askerlerim hazırlıklı, az kaldı. Birazdan Espera’nın en iyi doktorlarına emanet edeceğiz,” dedi asker.
Sözleri biraz olsun içimi rahatlattı.
O sırada ormanın bitiminde altın sarısı kubbeleriyle Espera kontluğu göründü. Duvarlarından yansıyan ışık gözlerimi kamaştırıyordu. O ihtişamın içinde, içimde büyüyen tek şey endişeydi. Gurkant’ın nefesi giderek zayıflıyordu.
“Dayan… lütfen dayan…” diye mırıldandım.
Rütbeli Asker’in,
“KAPILARI AÇIN!”diye bağırması ile birlikte kontluğun kapıları açılmaya başladı.
Kapılar açıldığında doktorlar koşarak yanımıza geldi. At arabasının içinden Gurkant’ı çıkarmam için yardım ettiler. Onu kan ve sargılar içinde görmek… Kalbime bir bıçak gibi saplandı. Hayatım boyunca bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
Tam o anda koşarak bir ses geldi:
“Gurkant!”
Gelen kişi Cedric Espera’ydı.
Yüzündeki şok ve acı, kelimelere sığmayacak kadar büyüktü. Yanına çöktü, öfkesini bastıramadan bağırdı:
“Doktorlar! Durumu nedir?”
“Durumu ağır ama… tam zamanında getirilmiş. Hâlâ umut var. Fakat eski haline dönmesi uzun sürecek.”
O an gözlerimden yaşlar süzüldü. Bu kez acıdan değil, umutla karışık bir sevinçten.
Cedric’in bakışları beni buldu.
“Aelir… en azından sen iyisin. Gurkant’ın mektubu bana ulaşır ulaşmaz askerleri gönderdim. Size ne oldu? O kişi size mi saldırdı?”
Nefesimi toparladım. Hatırladıklarım bir hançer gibi zihnimi deşiyordu.
“Yaşlı Gurkant’la size yapılacak suikastı öğrendikten sonra o adamı takip ettik. Ormanda fark etti… bizi çatışmaya zorladı. Mor aura kullanabiliyordu ve Yaşlı Gurkant’ı gafil avladı…”
Cedric’in gözleri irileşti. “Mor aura mı? Eğer Gurkant bu haldeyse… onu durduramadınız. Peki siz nasıl kurtuldunuz? Size acımış olamaz…”
Sözleri içime dokundu. Benim de cevabını bilmediğim sorular… Aklımda o anın bulanık bir gölgesi vardı.
“Bilmiyorum… Sadece hatırladığım… gözlerim kapanırken… bir ışık… beni ayakta tuttu. Ama nasıl oldu bilmiyorum.”
Rütbeli asker söze girdi: “Belki de Gurkant’ın saldırılarına dayanmak için tüm gücünü tüketmiş, geri çekilmek zorunda kalmıştır.”
Cedric’in yüzü bir an yumuşadı, sonra yeniden sertleşti. Eski dostuna eğildi, elini kalbine koydu.
“Hâlâ kalbi atıyor,eski dostum inatçıdır bu kadar kolay vazgeçecek birisi değil…” dedi yüzünde beliren ağlamaklı ifadeyle karışık gülümseyerek.
Gülümsemesi yavaşça yerini intikam isteyen bakışlara bıraktı.
Rütbeli Askere dönerek.
“Hemen bunu Gurkant’a yapan adamı bulun,bu adam hem benim canıma kast etmeye kalkmış hemde can dostuma zarar vermiştir.”
Rütbeli Asker,
“Efendim adamın bulunması için gerekli önlemleri aldım ve bir grup askeri peşinden gönderdim.Bu yapılanlar cezasız kalmayacak buna emin olabilirsiniz.”dedi içinde en ufak bir şüphe olmadan.
Cedric aldığı cevaptan memnun olmuş bir şekilde bana döndü:
“Aelir, Gurkant doktorların yanında emin ellerde. Gel… sana kalacağın yeri göstereyim.”
Başımı salladım ama içimde hâlâ o sorunun yankısı vardı:
Ben… onu nasıl yenebildim?
BÖLÜM NOTU
Hikaye artık çoğu zaman Aelir’in gözünden devam edecek,gerekli kısımlarda değiştirebilirim.
Hazır bölümler buraya kadardı,yeni bölümler konusunda haftada 2-3 yayınlayabilirim.Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim,hikaye konusunda yorumlarınızı bekliyorum 🙏.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı