Teyat’ın gördükleri ve yaşadıkları karşısında kafası tamamen karışmıştı; artık ne yapacağını bilemedi.
Babası gülümsedi.
“Hadi ama, şaşıracak bir şey yok. Merak etme küçük canavar, hepsi senin iyiliğin için.Senin kişisel gelişimin için.”
Teyat’ın ifadesi şoktan ani bir hızla büyük bir derin nefrete dönüştü.
Birdenbire tüm gücünü, tüm öfkesini, tüm nefretini babasına yöneltti. Köpekler tarafından kendisinin parçalanmış olması umurunda bile değildi; tek istediği o adamı öldürmekti.
Bütün kuvveti ile tam ileri atılmak üzereyken bir şey sağ elini geri çekerek ilerlemesini engelledi.
Ama yine de, sadece öldürme arzusuyla dolu bir şekilde saldırdı ve vahşi bir çığlık attı.
“Seni parçalara ayıracağım, seni piç! Çıplak ellerimle yüzünü parçalayacağım ve önündeki köpeklere yedireceğim, seni aşağılık canavar! Yemin ederim yüzünü kendi ellerimle parçalayacağım!”
Teyat zincirlenmiş gibi hissediyordu, sol eli şiddetle babasına doğru delicene sallandı.
Sağ eli,bir şey tarafından tutulduğunu hissetti.
Tüm varlığı tek bir şeye odaklanmıştı: sadece ve sadece o adamı öldürmek.
Gözlerinden öfke yüzünden çıkan ince damarların ve kanlar içinde kalmış yüze sahip olan Teyat kendisini engelleyen şeye baktı. Sağ eli bir kütüğe sımsıkı olacak dercede zincirlendiği gördü.
Teyat baygınken babası onu sıkıca bağlamış ve zincire kilitlemişti, bu yüzden kendisini öne doğru atamadı.
Teyat bir köpek gibi kendisini zincire vuruyorken bazen yere düşüp, ama öfkeyle dolup, zincirlenmiş bir köpek gibi hırlayarak tekrar ayağa kalkıp, bir kez daha ileriye doğru atıldı.
Defalarcana bu döngüyü tekrar etti.
Köpekler bile Teyat’ın bu korkunç ve dehşetin ele geçirildigi halinden korkuyorlardı.
Dehşet...
Bu sırada babası sadist bir zevkle onu izliyordu.
Teyat’ın sağ eli, büyük bir güçle çekiştirdiği için neredeyse paramparça olmuştu ama umurunda değildi; tek istediği öldürmekti.
Köpekler annesinin vücudunun üçte ikisinden fazlasını yemişti bile.
Babası, köpeklerin annesinden geriye kalanların işini bitireceği anı sabırsızlıkla bekledi.
Teyat yoruldu.Kendisini şiddet ile zincire vurmasından ve sağ elinin neredeyse parçalanacak derecede olmasından ve yaşadıklarından çok ama çok yoruldu.
Ama...
Umrunda mı? Yorulmak umrunda mı? Ölmek umrunda mı? Acı çekmek umrunda mı?
DEĞİL!
Yoruldu mu? umrunda değil çünkü bütün benliği ile tek istediği şey
Öldürmek.
Ölmek mı? Umrunda değil çünkü bütün benliği ile tek istediği şey
Öldürmek.
Acı çekmek mi? Umrunda değil çünkü bütün benliği ile tek istediği şey
Öldürmek.
Teyat resmen Kontrol edilemez, öfkenin ve nefretin ele geçirildi bir canavar gibiydi…
Kendisini ,zincirlere vurarak ve zincirlere karşı mücadele ederken, “Seni öldüreceğim, seni piç herif” diye bağırmaya devam etti.
O anda istediği ve önemsediği tek şey, karşısındaki canavarı mümkün olan en korkunç şekilde öldürmekti.
Teyat resmen, “Bir canavarı öldürmeniz için,Bir canavar olmalısınız” sözünün somut haliydi.
•
Köpeklerin karısının etlerini yediği için doyduğunu ve cesetlerin neredeyse tamamının gittiğini gören Teyat’ın babası onları ahşaptan oluşan oduna bağladı ve Teyat’a doğru sakın adımlar ile yürüdü.
Teyat bitkin düşmüştü…
Yerde yatıyordu, nefreti katıksız bir yorgunluğa dönüşmüştü. Sağ elinden kan akıyordu; neredeyse parçalanmıştı.
Kemikleri, parçalanmış ellinden gözle görülecek kadar görünür haldeydi.
Yerdeydi, yorgundu ama yine de nefret ve bitkinlikle kendisine doğru yürüyen canavara öfke ile baktı.
Teyat’ın babası ona yaklaştı ve soğuk bir bakış attı.
“Bu bakışlardan hoşlanmadım.”
Aniden ve şiddetle ayağını Teyat’ın kafasına bastırdı.
Teyat’a soğuk bir bakış atarken, babanın yüzünde ani ve içten bir gülümseme belirdi.
“Son kurala geldik sevgili öğrencim. Merak etme, bu kural seni bir canavar yapmak için çok faydalı olacak ve oldukça kolay.”
Evet, Teyat canavar denilecek kadar canavardı ama aptal canavar değildi.
ve şuanda bulundu anı değerlendirdi.
Teyat bu fırsatı değerlendirdi, anı bir hızla sol eliyle babasının bacağını kafasından hızlıcana yakaladı ve tüm gücünü kullanarak bacağını çekip babasını hızla yere düşürdü.
Artık yere düşen babası, Teyat’ın saldırısı için savunmasız bir konumdaydı.
Baba yere düşer düşmez bacağı Teyat’ın tam önüne düştü.
O anda Teyat tüm öfkesi ve nefretiyle ve içindeki dehşet ile babasının bacağını hızlıcana tutup, vahşicene bütün gücü ile ağzını kocaman açarak ısırdı.
O onda dişlerinden resmen kırılma sesi geliyordu ve kanlar akıyordu.
Teyat, “Canavarı öldürmek için canavar olmalısın” sözünü çoktan kendi benliğine benimsemişti bile.
Babası yerde,acı dolu bir çığlık attı ve cebinden çıkardığı bıçağı doğrudan ve hızlıcana Teyat’ın sırtına sapladı.
Ama Teyat umursamadı; daha fazla acı ve öfkeyle ısırmaya devam etti.
Teyat’ın kız kardeşi, ağzı tıkalı bir şekilde sahneyi izlerken boğuk bir çığlık attı.
Teyat sol eliyle babasının bacağını bütün gücü ile ısınmaya devam etti.
Büyük bir acı içinde olan baba aniden boştaki bacağıyla Teyat’ın kafasına hızlıcana tekme attı.
Teyat sendeleyerek geri çekildi, bıçak hâlâ sırtındaydı.
Bu sefer omuzundan kanlar akmaya devam etti.
Ama babasının bacağından da şiddetli bir şekilde kanlar akıyordu ama çok geçti...
Teyat çoktan babasının pantolonunun kumaşıyla birlikte ağzına sığacak kadar olan büyük bir et parçasını da koparmıştı.
Baba bacağını tutarak acı içinde çığlık attı.
Birden Teyat’a bakarken bakışları acı ve öfkeden şoka dönüştü…
Baba, Teyat’ın ağzında bir parça et ve kumaşla birlikte kendisinin bir yansıması olan geniş bir sırıtış gördü.
Teyat gülüyordu.Agzında bulunan kumaş ve et parçası ile, yüzünden akan kanlar ile, kırılmış dişleri ile büyük bir gülümseme gösteriyordu.
Delirme aşamasını geçmişti.
Bunu gören babasının yüzü öfke ve acıdan büyük bir kahkahalara boğuldu.
“Aferin, seni küçük piç! Çabalarım boşa gitmedi! TAMAM! Şimdi seni de benim gibi bir canavar yapmak için son kuralı açıklayayım!”
Bacağındaki yaraya aldırmayan baba aniden ayağa kalktı ve Teyat’ı zincirlendiği yerden çıkardı.
Sırtındaki bıçakla yüzüstü yatan Teyat, babası tarafından kız kardeşine doğru sürüklendi.
Baba, Teyat’ı kız kardeşinin tam önüne getirdi ve ardından yetiştirdiği canavarın zincirini serbest bıraktı.
Birden masadan bir sandalye kaptı, Teyat’ın bağlı olduğu yere koydu ve oturdu.
Teyat’ın sırıtışı soldu.
Yerini büyük bir korku ve panik aldı.
Babası aniden silahını tavana doğru ateşledi.
“Son kuralın adı ‘acılı ya da acısız'”
Teyat kuralın adını duyunca başına gelecekleri anladı.
Ne kadar delirmiş olsada işin sonunda bu acımasız dünyada zekadan yoksun değildi.
Kız kardeşine bakarken gözleri büyüdü.
Kız kardeşi gözyaşları içinde başını sallıyor, bir şeyler söylemeye çalışıyordu.
“Hayır, bu olamaz…”
Baba aniden bağırdı.
“Bu işi uzatmayacağım, kardeşini silahla ve kendi ellerin ile öldüreceksin.”
ve Teyat bir anda tüm yorgunluğunu unutarak ayağa kalkıp babasına doğru koşmaya çalıştı.
Babası tekrar ateş etti.
“Bir adım daha atarsan seni öldürür, kız kardeşini de köpeklere yediririm. Bunu yaparım, biliyorsun.”
Soğuk bir bakış attı.
Teyat olduğu yerde donup kalmış, ne yapacağını bilemiyordu. Kız kardeşini öldüremezdi, bu çok fazlaydı, dayanılmaz derecede zalimceydi.
“Sana seçim yapman için beş saniye veriyorum. Beş, dört…”
Teyat panik içinde ne yapacağını bilemiyordu. Korkudan konuşamıyordu.
Tanrı’ya inanmayan Teyat şimdi sessizce dua ediyor ve umutsuzca bir mucize bekliyordu…
“Üç, iki, bir…”
Teyat kekeledi.
“Silah.”
Ama Tanrı onları çoktan unutmuştu…
Bence burada büyük bir oyun dönüyor bir plan var ve arkasında çok güçlü biri var bunun