Teyat, gözleri fal taşı gibi açılmış bir halde, yanındaki siyah adamın kalbine bir kurşun isabet ederken önündeki katliama şahit oluyordu. Siyah adam gözleri açık bir şekilde yere yığıldı.

Teyat da ona özgürlüğü vaat eden siyah adamla birlikte yere düştü.

Ancak Teyat yaralanmamıştı; resmi görevli onu ölü sansın diye kendini yere atmıştı.

Teyat yere düştüğü anda ölü olduğuna inanmıştı. Hiç hareket etmedi.

O sırada arkasındaki mahkumların acı içinde kıvranarak ya da yaralanarak yere düştüğünü duydu.

Tüm mahkumlar ya acı içinde yerde inliyordu ya da ölmüşlerdi.

Birdenbire katliamı gerçekleştiren görevli telsizini çıkardı ve bağırmaya başladı.

“Wesborng Hapishanesi’nde acil takviye talep ediyorum, tekrar ediyorum, Wesborng Hapishanesi’nde acil takviye talep ediyorum. Buradaki tüm görevliler mahkumlar tarafından öldürüldü ve ben de kaçmaya çalışan mahkumları vurdum, ama hâlâ etrafta dolaşan ve hayatta olanlar var. Acil takviye gerekli.”

Teyat, görevlinin sözlerini ölü gibi dinliyordu.

Görevli aniden silahının şarjörünü değiştirdi ve ilerlerken hayatta olanlara ateş etmeye başladı.

Teyat nefesini tutarak gerildi.

Yaşadığını belli etmemek için elinden geleni yapıyordu.

Görevli, Teyat’a üç metre mesafedeydi.

Teyat daha da gerildi.

Görevli Teyat’a ulaşmıştı. Ona özgürlük vaat eden adamın kalbinden vurulmasına rağmen hâlâ can çekiştiğini görünce tekrar ateş etti.

Teyat, gerilimin zirvesindeyken birdenbire görevlinin silahından şarjörün düştüğünü duydu.

Bu sesi duyar duymaz, ölü gibi yatan Teyat, tüm hızı ve gücüyle aniden ayağa fırlayarak görevliye saldırdı.

Görevli, şarjörü takmaya çalışırken yüzüne gelen sert darbeyi fark edemedi.

Teyat, görevlinin çenesine güçlü bir yumruk attı.

Ne olduğunu anlamayan görevli geriye doğru sendeledi, yerdeki mahkumların üzerine takılarak düştü.

Görevli toparlanmaya çalışırken Teyat yüzüne bir tekme attı.

Soğukkanlılıkla, Teyat hızla düşen silahı ve şarjörü yerden aldı, silahı doldurdu ve kendisine korku dolu gözlerle bakan görevliyi vurdu.

Teyat’ın önünde ne olduğunu bilmiyordu ama bir çıkış olduğuna emindi çünkü mahkumlar o yöne ilerliyordu.

Birden arkasından sesler duydu.

“Bekle, biz de geliyoruz!”

Teyat arkasına baktığında, her yıl onu döven VIP mahkumların cesetlerin arasından kendisine doğru geldiklerini gördü.

Teyat’ın yüzünde korkutucu bir gülümseme belirdi.

“Çabuk olun, hızlı gelin; görevli takviye çağırdı.”

Adamlar cesetlerin arasından hızla koştu ve bir anda Teyat’ın önüne geçtiler.

Teyat, altı VIP mahkumu çıkışa doğru takip ediyordu.

VIP mahkumlardan biri çıkış kapısını görünce, büyük bir sevinçle arkadaşlarına ve Teyat’a bağırdı.

“Çıkış burada, hemen çıkalım.”

VIP mahkumlar, Teyat’ın arkadan gelmesini umursamadan aniden çıkış kapısından çıktılar.

Ve ardından silah sesleri ve kesilen acı çığlıkları geldi.

Teyat, çıkışa gitmek yerine koridordaki hücrelerden birine girdi.

Teyat, ona işkence eden adamları yem olarak kullanmıştı.

Dışarıda mahkumlar için bir pusu olup olmadığını anlamak için mahkumları yem olarak göndermesi gerekiyordu. Eğer yoksa, kendisi çıkış kapısından kaçabilirdi.

O sırada VIP mahkumları vuran görevliler odaya girdi.

Teyat, yalnızca ikisinin olduğunu biliyordu çünkü sadece iki kişi konuşuyordu.

Görevliler hücreleri kontrol etmek yerine doğrudan koridordaki yaralı mahkumlara ateş ediyordu. Üstlerinden, mahkumların kaçmaya çalışmaları durumunda öldürülmesi emri gelmişti.

İki görevli, koridorda yaralı mahkumlara dikkatsizce ateş ederek ilerlerken, Teyat’ın öldürdüğü meslektaşlarının cesedine geldiler.

Görevlilerden biri, ölen arkadaşının açık kalan şaşkın gözlerini kapattı ve ruhu için dua etti.

Diğeri de aynısını yaptı ve bir anda paniğe kapıldı.

“Görevli öldüyse, silahı nerede? Vurduğumuz VIP mahkumların üzerinde silah yoktu.”

Görevliler şok içinde birbirlerine bakarken arkadan silah sesleri yankılandı.

“Bam, Bam.”

Görevliler şok içinde Teyat tarafından vurulmuştu. Teyat tereddüt etmeden önündeki bir mahkumun cesedini kaptı ve çıkışa yöneldi.

Çıkışa ulaştığında cesedi dik tutarak çıkış kapısına fırlattı.

Hiç silah sesi gelmedi. Teyat biraz daha bekledi ve hâlâ silah sesi gelmeyince elindeki silahla çıkış kapısından dışarı fırlayıp özgürlüğüne doğru koştu.

Teyat bu hapishanenin nerede olduğunu biliyordu; burası işten sonra gittiği uçurumun yakınındaydı.

Teyat kapıdan çıkar çıkmaz, giriş alanının dışına açılan kapıya doğru hızla koşmaya başladı.

Teyat dışarı koşarken siren seslerini duydu. Teyat hızını sonuna kadar artırarak gitmek istediği yöne doğru koştu.

Birden arkasından silah sesleri duyuldu, Teyat’a hedeflenmişti.

“Dur, polis!”

Korkuyla, Teyat hızını daha da artırdı, silahı fırlatıp daha hızlı koştu.

Kısa bir süre sonra ağaçlık bir alan belirdi.

Bu noktada, Teyat özgürlüğünün elinden alınmasına razı değildi.

Bu orman, Teyat’ın gittiği uçurumun olduğu yerdi.

Teyat, polisleri atlatmıştı.

Derin bir nefes aldı ve koşmaya devam etti.

Artık her zaman kendi isteğiyle ölmeyi istediği uçuruma varmıştı.

Birden Teyat’ın gözleri büyüdü.

Her zaman oturduğu kaya yerinde yoktu.

‘Benim kayamı kim almaya cüret edebilir?’

Kendi kendine lanet okudu ve yavaşladı.

Teyat, polisin izini kaybettiğine emin olarak uçurumun kenarına dikildi.

Oturdu.

Ölmeden önce hep burada, bu uçurumda oturur ve uçmak istediği bulutları izlerdi.

Bulutlar, sonbahar bulutlarıydı.

Teyat derin bir nefes aldı.

Gökyüzüne gülümseyerek bakıyordu.

Ve birdenbire yüzünden bir damla yaş süzüldü.

Burada ölmek istemesinin bir nedeni de kız kardeşiyle babalarından kaçarak bu yere sığınmış olmalarıydı.

Teyat, gökyüzüne huzur bulmuş gibi baktı.

İç çekti ve uçurumdan uzaklaşıp ayağa kalktı.

Küçükken kız kardeşiyle dans ettiği anı hatırladı.

Teyat, aklına gelen dansın başlangıç pozisyonunu aldı, kız kardeşinin yerinde olacağı yere denk getirerek.

Yüzünden süzülen yaşlarla, gülümseyerek kız kardeşiyle dans ediyormuş gibi uçuruma doğru dans etti.

Dans ederek uçurumun kenarına kadar gelen Teyat, dansın sonuna ulaşıp kollarını gökyüzüne açarak mutlu bir şekilde gülümsedi ve aynı hareketle kendini uçurumdan aşağıya bıraktı.

Teyat’ın yüzünde hâlâ hüzünlü bir mutluluk vardı. Gözlerindeki yaşlar yukarı doğru süzülüyordu.

Teyat, gözyaşlarıyla dolu gözlerini hüzünle açtı ve gözyaşları yukarı doğru süzülürken masmavi gökyüzünü engelleyen bembeyaz bulutlara acı dolu gözlerle baktı.

O anda, kız kardeşinin uçurumun kenarındaki kayaya yaslanırken ona samimiyetle söylediği sözleri hatırladı.

“Teyat, özgür olmak ne demek?”

Teyat’ın içinden bile hissedebildiği derin özgürlük özlemini yansıtan bu sözleri hatırladıktan sonra gülümseme ile son sözlerini dedi.

"İnan hayla bilmiyorum, özgür olmak ne demek?"

Ve bu sözün ardından son kez gökyüzüne bakarak kendisini ölümün kucağına bıraktı.

BÖLÜM NOTU

Sonunda,ana karakterin ölmeden önce ki dünyasında yaşadıklarını anlatan yan hikaye bitti.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu