Teyat, annesini ve kız kardeşini görür görmez bağırdı.

Bu bir rüyaydı,ya da başka bir şey?

“Anne, kardeşim!”

Gözlerinin önünde karanlık bir alan vardı ama bu karanlık, şimdiye kadar gördüğü en canlı ve gölgeye benzer karanlıktı.

Siyah duman,yerden şiddetli bir yükseliyordu ve siyah dumanlar,yoğun bir şekilde yanıyordu.

Karanlıkta gördüğü şeyler arasında, annesi ve kardeşinin yanı sıra, kırmızı gözleriolan, siyah dumanlarla çevrili ruhlara benzer varlıklar vardı. Karanlık, onların gözlerindeki kırmızı alevlerle doluydu.

Hepsi delicene hareket ediyor, birini arıyormuş gibi etrafta dönüyorlardı.

Teyat, gördükleri karşısında şok olmuştu ama korkmamıştı çünkü sanki bu yer ona huzurlu ve güvenli hissettiriyordu, sanki burası ona aitmiş gibiydi.

Annesi ve kardeşi yaklaşık on üç gibi bir mesafe kadar uzaklıktaydı, Teyat’a bakıp gülümsüyorlardı.

Hayatından bile daha çok sevdiği insanları gören Teyat, aniden ayağa kalkıp onlara doğru koşmak istedi ama sanki bir şey sağ elini tutuyordu.

Elini bir kez daha çekti ama yine de ilerleyemedi.

Teyat, sağa dönüp eline baktığında, kalın bir zincirin sıkıca eline bağlandığını gördü.

Zincir gri renkteydi, gökyüzüne doğru uzanıyor ve görünür bir sonu yoktu, sanki sonsuza kadar uzanıyormuş gibi.

Teyat, şaşkınlıkla elindeki zincire bakarken aniden annesinin sesi duyuldu.

“Kendini zayıf olduğun için suçlama, oğlum. Eğer zayıf kalır ve daha güçlü olmak için çaba göstermezsen, işte o zaman kendini suçla.”

Teyat, ileri baktığında, annesinin ayaklarından başına doğru yükselen karanlık bir dumanı gördü.

“Güçlenmeye odaklan ve eğer gücünü doğru kullanırsan, arzuladığın özgürlük ve mutluluk da beraberinde gelir.Buda beni mutlu eder.”

Annesi mutlu bir şekilde gülümsedi.

“Bu bir annenin tavsiyesi ve… belki bana bir torun da verebilirsin; bunu çok isterim.”

Kıkırdadı. Karanlık duman, annesinin neredeyse boğazına kadar yükselmişti ama kardeşinin dumanı beline kadar yükselmişti; daha fazla yükselmiyordu, sanki bir şeyi bekliyormuş gibi.

Teyat, bütün bunları şaşkınlıkla izledi.

Annesi, Teyat’a sırtını dönüp ileriye,boş olan karanlığın derinliklerine doğru yürümeye başladı. Bunu yaparken, bedeni yarı yarıya dumanla çevrili olan kardeşi aniden annesinin elini tuttu ve dedi ki:

“Anne, ben birazdan gelirim. Sen önden git.”

Annesinin yüzünde bir gülümseme belirdi.

“Tamam, tatlım, seni beklerim.”

Annesi aniden başını sağ tarafa çevirip Teyat’a baktı.

“Sen…”

Annesinin söylediklerini tekrarlayan bir başka ses daha duyuldu.

“Sen karanlığın ruhusun, Teyat…”

Teyat’ın annesinin bütün vücudu karanlık dumanla sarılmıştı, gözleri kızıl alevlerle yanıyordu. Ve oda öbür ruha benzer varlıklar gibi aniden delirmişcesine döndü ve kırmızı gözlü karanlık figürlerin arasında kayboldu.

Teyat, olan biteni anlamıyordu; sanki ruhuna bir şey girmiş, ona iyi hissettirmiş gibi hayretler içinde izledi. Kardeşi yerde yalnızdı, kolları dizlerine sarılmış, başını kollarına yaslamış, bir şey bekliyormuş gibi oturuyordu.

Teyat, kardeşine doğru elini uzattı,ona seslenmek üzereydi ki aniden arkasından bir ses geldi.

“Güçlen, karanlığın ruhu...”

Teyat sesi duyar duymaz şok içinde döndü ve gördüklerine inanamadı. Bir anda uyandı.

Teyat uyandığında, ilk gördüğü şey, bir sandalyeye bağlı, ağzı ve elleri bağlı bir şekilde oturan kız kardeşiydi; ona bakıyor ve ağlıyordu. Kapının yanında, üç büyük köpeği zincirlerle tutan babası duruyordu. Köpekler açgözlülükle başsız bir bedeni yiyordu…

Teyat’ın gözleri köpeklerin yediği bedene takıldı. Aniden kustu.

Bu bir kurbanın cesediydi…

Teyat, köpeklerin yediği bedenin annesi olabileceğinden korkarak büyük bir panik bedenini ele geçirdi ve gözleriyle odada annesini aradı.

Ama annesini göremedi…

Teyat, kafası kesilmiş bedenin köpekler tarafından parçalanmasına geri döndü.

Gözleri korkuyla açıldı.

O anda, kardeşinin çığlıkları boğuk olsa da, ağlayışını duyabiliyordu.
Şok içinde, Teyat dedi ki,

“A-Anne...”

Babası, annesinin başını kesmiş ve bedeni köpeklere vermişti.

Bu yüzden annesi başlangıçta karanlık duman ve kızıl alevlerle sarılmış ve sonra kaybolmuştu.

Babası, Teyat’ın uyandığını görünce iki parmağını gösterdi.

“İkinci kural: Sevdiğin birinin ölümüne tanık ol.”

Kaderin şanssız kölesi olan Teyat,anı bir çöküntü ile ellerini serbest bırakarak annesinin parçalanmış cesedini yiyen köpeklere doğru travmanın ele geçirdiği bir yüz ifadesi ile baktı.

Teyat, yaşananlardan derin bir şekilde büyük bir travma geçirdi.

Peki...suçu şanssız olmasımıydı?




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu