Başım Violet'in kucağındayken yüksek sesle “Anlamıyorum…” dedim. Kan emme seansımızın ardından, Violet saçımı okşarken kucağına uzanmıştım.

"Neyi anlamıyorsun?" diye sordu, sakin bir ses tonuyla.

"Duygularımı..." dedim ve devam ettim: "Hep sakin, mantıklı biri olmuşumdur. Annem bana her durumda mantığımı kullanmamı öğretti ama şimdi neden duygularımı kontrol edemediğimi anlamıyorum; bu çok garip bir his."

Hâlâ siyah bir sütyen giyen Violet, anne şefkati taşıyan bir gülümsemeyle: "Diğer yenidoğanlara kıyasla çok daha iyi durumdasın, endişelenme, bu normal." dedi.

"Normal mi?" dedim şaşkınlıkla. Babam tam bir film delisiydi ve birlikte bir sürü film izlerdik. İzlediğimiz filmlerde vampirler he zaman hareketlerini kontrol ediyor gibiydiler. Filmlerdeki sahnelerle gerçeği karıştırmamak gerekiyormuş…

"Evet, vampirlerin duyguları normal insanların duygularından çok daha yoğundur. İşte bu yüzden diğer vampirlerle izole bir hayat yaşarız. Düşünsene, sokakta sakince yürüyorsun ve yanlışlıkla bir vampire çarpıyorsun. Eğer o vampir yenidoğansa, sinirlenip seni öldürmek isteyecektir."

"...Bu çok saçma..." diye yorum yapmadan edemedim.

"Kesinlikle, ama mesele sadece bu değil: aşk, nefret, eğlence… Tüm duygularımız yoğunlaşır; bu yüzden deliye dönen birçok vampir var."

...

Sanırım vampirler sorunlu bir ırk...

Düşünüyorum da… bu durumu çok çabuk kabullendim ama ne yapalım, olan oldu. En azından artık anemi hastalığım başıma dert açmayacak.

Birden yaklaşan ayak sesleri duydum; sesin geldiği yöne baktım ve yine sarışın hizmetçiyi gördüm.

"Bayan Violet…" Sarışın hizmetçi bana ve Violet'e birkaç saniye baktı, ardından tekrar Violet'e döndü: "Bayan Violet, lütfen uygun bir şekilde giyinin, ziyaretçimiz var."

Violet hizmetçiye sinirli bir bakış attı ama fark ettim ki hizmetçiye değil, gelen ziyaretçiye kızmıştı.

Violet'in kucağından kalktım, gözlerim kırmızıya döndü. Malikanenin girişine baktığımda, boyunları kırmızı parlayan bir erkek ve bir kadın silueti gördüm.

"Vampirler he?" diye yorum yaptım.

Violet "Bu yeteneğin oldukça kullanışlıymış. Ne kadar uzağı görebiliyorsun?" dedi. İlginç bir şey bulmuş çocuklar gibi meraklı gözlerle bana bakıyordu.

"Bilmiyorum, yeteneklerimin sınırlarını daha test etmedim." dedim dürüstçe.

Violet biraz hayal kırıklığına uğramış gibi başını salladı ve kanepeden kalktı. Hizmetçi bir duvara yaklaştı ve hafifçe bir kısmını itti. Kısa sürede siyah kıyafetlerle dolu bir gardırop ortaya çıktı. Nedense gardıropta erkek kıyafetleri de vardı ve bu kıyafetler de siyahtı…

"Bir kıyafet seç ve giy Victor. Bunları önceden senin için hazırlamıştım. Ahh~! Bu sözleri söylemeyi uzun zamandır istiyordum." dedi heyecanlı heyecanlı…

Herhangi bir kıyafet mi? Ama bunların hepsi aynıydı...

Violet'e şaşkın bir şekilde baktım. Gardıroba yaklaşırken düşünmeden edemedim: Uzun zaman mı? Violet beni ne zamandır izliyorsun?

Aniden modern hizmetçi kıyafeti giymiş bir kadın sessizce yanımda belirdi: "Lord Victor, lütfen ziyaretçilere uygun bir şekilde giyinin. Evet, belki onlar aciz varlıklar, belki de aşağılanmak için gelmiş zavallı domuzlardır ancak siz, asil bir vampir olarak her zaman şıklığınız ve asaletinizle farkınızı göstermelisiniz." Hizmetçi duygusuz bir ses tonuyla konuşuyordu ama sesinden misafirlere duyduğu küçümsemeyi hissedebiliyordum.

Hizmetçiye baktım; kısa siyah saçları, siyah gözleri ve poker yüzü vardı. Asyalılara benziyordu ve oldukça kısaydı, boyu 160 cm civarındaydı.

"Adın ne? Lord Victor mu? Neden bana böyle hitap ediyorsun?" diye sordum, kafam karışmıştı.

"Bu hizmetçinin adı Kaguya; siz Leydi Violet'in eşisiniz, bu yüzden elbette biz hizmetçiler size saygıyla hitap etmeliyiz." dedi sarışın hizmetçi.

Hizmetçinin söylediklerini duyunca gözlerim şaşkınlıkla açıldı ve hızla Violet'e döndüm. Violet gözlerimdeki sorgulayıcı ifadeyi görünce, hayatımda gördüğüm en güzel sevgi dolu gülümsemeyi sergiledi ve şöyle dedi:

"İzlediğin filmlerin aksine, vampirlerin başka varlıkları vampire dönüştürmesi konusunda çeşitli kısıtlamalar vardır. İlk kısıtlamayı zaten biliyorsun; insan bakire olmalıdır. İkinci kısıtlamayı ise atalarımız getirmiştir. Yeni bir vampir yaratılırken bir ritüel yapılmalıdır. Ritüel gerçekleştiğinde, yerde bir büyü çemberi belirir. İşte o anda ritüeli yapan vampir, dönüştüreceği insanın eşi mi yoksa kölesi mi olacağını seçer." Kısa bir duraksamadan sonra gözleri yavaşça kan kırmızısına dönerken devam etti:

"Seni vampire dönüştürdüğümde, kocam olman için seni seçtim."

Demek anılarda gördüğüm o büyü çemberi buydu… Violet’e bakarken farkında olmadan gözlerim kırmızıya döndü. İçimde tarif edemediğim bir şey hissettim; sanki başka bir hayatla doluyordum. Çok tuhaf bir histi ama aynı zamanda çok güzel. Bu his Violet'in kanını içerken hissettiğim şeyle aynıydı ama bir yandan farklıydı; bana ait olmayan duygular mı hissediyordum?

Violet’ten gelen mutluluğu, sevgiyi ve saplantıyı hissediyordum; bu duygular o kadar yoğundu ki bir an için bunaldığımı hissettim.

"Hissedebiliyor musun?" dedi sevgi dolu bir sesle. Kalbinin olduğu yere dokunuyordu, nefesi düzensizdi. Etrafındaki havanın ısındığını hissedebiliyordum.

"...Evet" dedim dürüstçe, Violet’i hissetmeye çalıştım. Onun bana ilettiği duyguları algılayabiliyordum ama... bilinçsizce başımı başka bir yöne çevirdim. Violet’ten farklı bir tarafta, çok zayıf bir şey hissettim. Sanki başka bir yerde, zayıf bir bağlantı var gibiydi ama bu hissin kaynağını tam olarak tespit edemedim.

"Bu aramızdaki bağın kanıtı… Seni vampire dönüştürdüğüm andan itibaren, sonsuza kadar benim oldun; sevgilim oldun." dedi.

Violet’e baktım. Bu sözleri söylerken yüzünde hafif ürkütücü ama bir o kadar da büyüleyici bir gülümseme belirdi. Tehlikeli bir cazibesi vardı, ne kadar tehditkâr görünse de bu gülümseme hayranlık uyandıracak kadar güzeldi; gözlerimi ondan alamıyordum.

Bu kadının dengesiz olduğu kesindi ama asıl değişik olan, benim bu durumu bu kadar kolay kabullenmemdi. Dürüst olmak gerekirse… Umurumda bile değildi.

Yüzümde küçük, mutlu bir gülümsemeyle, "Görünüşe göre yıllar boyunca birbirimizi göreceğiz, o yüzden umarım bana iyi bakarsın... Hayatım?" dedim. Son kelimeyi söylerken duraksadım çünkü doğru bir ifade olup olmadığından emin değildim. Hiç kız arkadaşım olmamıştı, bir eşe sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemiyordum. Yine de ona bu şekilde hitap etmenin uygun olacağını düşünmüştüm.

Violet’in gülümsemesi daha da büyüdü, hızla önümde belirdi ve beni sıkıca kucakladı.

"Evet! Sana sonsuza dek bakacağım! Sevgilimm!"

Violet’in vücudunda bir tür düğmeye basmış olmalıydım; bana sarılmaya ve sevgilim derken beni koklamaya başladı. Beni sahiplenmeye çalışıyormuş gibi ellerini vücudumun her yerinde gezdirdi.

İnanılmaz derecede sevimli görünüyordu, istemsizce beyaz saçlarını okşamaya başladım.

Elimin saçlarında olduğunu hissedince aniden dondu ve hareket etmeyi bıraktı.

Yüzünü bana çevirdi, neredeyse aynı boyda olduğumuz için yüzünü çok yakından görebiliyordum. Saçlarını okşarken sordum, "Ne oldu, neden durdun?"

"Şeyy… tavırlarımdan rahatsız olmadın mı ya da sinirlenmedin mi?" diye sordu güven vermeyen bir ses tonuyla.

"Neden olayım ki? Bence çok tatlısın." dedim dürüstçe.

"Ahhh!" Eliyle göğsüne dokundu, sanki kalbine bir şey çarpmıştı.

"Evet, kesinlikle. Leydi Violet artık geri dönüşü olmayan bir noktada." dedi Kaguya, sarı saçlı hizmetçi Natalia'ya yaklaşırken.

"Şşş" Natalia, Kaguya'ya sessiz ol işareti yaptı.

Kaguya sadece başını salladı.

Kendime baktım ve bir siyah takım elbise giydiğimi fark ettim. Görünüşüme ve Kaguya'nın ellerinde tuttuğu eski kıyafetlerime, bir dakika! O benim iç çamaşırım mıydı!? Üzerimdekilerin çıkarıldığını nasıl hissetmemiştim?

Kaguya bazı el hareketleri yaptı ve şöyle dedi: "Ben Snow Klanı’nın profesyonel bir çalışanıyım. Lord Victor üzerindekilerin çıkarıldığını fark etseydi bu beni şaşırtırdı. Ellerim, cinsiyet fark etmeksizin herhangi bir erkeği ya da kadını soymak üzere eğitildi. Profesyonel bir hizmetçi olarak görevimi layıkıyla yerine getirmeliyim."

Düz, duygusuz bir şekilde konuştu ama bu hizmetçinin sesinde sarsılmaz bir güven hissediyordum.

"…Tamam…" Ne diyeceğimi bilemedim. Aslında… Ne demem gerekiyordu ki? Sadece bunu düşünüp Violet'e döndüm. Hâlâ hayal görüyor gibi bir haldeydi, kısık sesle kıkırdıyor ve hızlı hızlı konuşuyordu; sanırım sayıklıyordu.

"Kesinlikle geri dönüşü olmayan bir halde. Sanırım Leydi Violet'in ailesine haber vermeliyim." dedi Natalia kapıya doğru yürürken.

Ne kadar ilginç değil mi? Kendini işine adamış bir hizmetçi, efendisine pek aldırış etmeyen bir sarışın hizmetçi ve tuhaf bir efendi... Vampirler garip varlıklar galiba... Gerçi sarışın hizmetçi bir vampir değildi.

...

Violet'in hayal dünyasından uyanması biraz zaman aldı… tam olarak uyandığını sanmıyordum gerçi.

Farklı bir odadaydık, ben kanepede oturuyordum ve Violet yanımda, kolumu kucaklamış bir şekilde gülümseyerek oturuyordu. Çok saygı gören bir soylu kadın gibi görünüyordu (birkaç dakika önceki tavırları hayaldi sanırım).

Etrafıma bakındım. Malikânenin kaç tane odası olduğunu merak ediyordum. Bu oda önceki odaya inanılmaz benziyordu ama farklı bir yanı vardı. Nedense burada kendimi huzursuz hissediyordum. İzleniyor gibiydim… Dünyamı kan kırmızısına çeviren görüşümü kullanınca neden böyle hissettiğimi anladım.

Oda vampirlerle çevriliydi. Hızla etrafa bakındım. Yirmi vampir mi vardı!? Ve hepsi malikânenin farklı yerlerindeydi; burası düşündüğümden de büyüktü. Aşağıya baktım ve bodrumda da bazı kırmızı silüetler gördüm. Ayrıca bu malikanedeki tek insanın Natalia olduğunu ve onun bodrumda iki vampirle birlikte oturduğunu gördüm. Bir şeyler yiyor gibi görünüyordu…?

"Leydi Violet, sizin… ımm... biriyle çıktığınızı---" karşımdaki vampir konuşmaya başladı ama Violet onu sözünü keserek durdurdu.

"O benim kocam." dedi, ifadesiz bir tavırla. Sesinden mutluluğu anlaşılıyordu.

"…Evli olduğunuzu bilmiyordum." dedi adam.

Adamın oturduğu yere baktım. Yanında bir kadın vardı. 190 cm boyunda, kısa ve geriye taranmış siyah saçları olan bir adam. Beyaz bir takım elbise ve gözlük takıyordu. Tipi başarılı bir avukata benziyordu.

Kadın ise beni avına bakar gibi izliyordu. Kısa siyah saçları vardı; saç modeli karen kesimine benziyordu. Sıradan bir iş kıyafeti giymişti. Adamdan daha kısaydı, muhtemelen 170 cm civarındaydı.

Tesadüfe bakın ki adı da Karen’mış.

Violet yüzünde hafif tebessümle gözlerini kapatarak konuştu: "Lucy, hayatım hakkında bir şey bilmen gerektiğini sanmıyorum. Neden sana o kadınsı ismini veren annenin yanına geri dönmüyorsun?" dedi küçümseyerek.

Vay be. Bu çok sertti be kadın. Umurumda değildi ama bir misafirle böyle konuşmak doğru muydu ki?

Lucy nazikçe gözlüğünü düzeltti, elleri biraz titriyordu.

Öhöm!

Öksürür gibi yaptı ve Violet'e baktı.

"Leydi Violet, haklısınız." Koltuğa yaslanarak, "Buraya gelmemin tek bir nedeni var. Bu kasabaya bir sürü vampir getirmek için sizden izin istiyorum." dedi.

Ne? Adama dikkat kesildim.

Violet gözlerini açtı. Gözleri kırmızı kırmızı parlıyordu: "Lucy, burası benim bölgem ve ailemle bağlantısı olmayan vampirleri bölgemde kabul etmiyorum. Bunu biliyorsun ama yine de sormaya mı geldin? Savaş mı istiyorsun?" dedi.

"Buna cesaret bile edemem. Birkaç bin yıl daha yaşamak istiyorum. Böyle küçük bir şey için Snow Klanı’nı gücendirme gibi bir niyetim yok." dedi küçük bir gülümsemeyle.

Violet sessiz kaldı ve Lucy'nin sözlerine devam etmesini bekledi.

"Leydi Violet, bilirsiniz… Ben çok korkak bir adamım. Ölmekten çok korkuyorum ve bu yüzden kendimi savunmam gerekiyor. Başımdan vurularak ölmek istemiyorum." dedi abartılı el hareketleri yaparak.

Violet gözlerini biraz açtı, adamın ne demeye çalıştığını anlamış gibiydi. Sonra sıkılmış bir sesle devam etti: "Engizisyon."




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu