"Hadi, hadi, hadi!" Riftan Max'in karşısına oturarak arabanın dışındaki insanlara yüksek sesle seslendi ve bir süre sonra vagon ilermeleye başlamasıyle birlikte tıngırdamaya başladı.
Max şaşkınlık içinde Cross şatosuna doğru son kez baktı. Kocasıyla yeniden bir araya gelmesinin farklı yollarla olabileceğini sayısız kez hayal etmişti. Ancak şu anki gelişme, endişeli zihninde önceden tasarladığı sahnelerden çok uzaktı.
'Neden... neden beni de yanında götürüyorsun?' Max bu soruyu içten içe düşünmekten başka bir şey yapamıyor, kocasına masum bir dişi geyik gibi kocaman gözlerle bakıyordu.
Riftan kolunu pencereye dayamış manzarayı seyrediyor, sanki kızın üzerine aniden öpücükler yağdırdıktan sonra onu bir fırtına gibi dışarı sürüklememiş gibi son derece sakin görünüyordu.
'Kral Ruben onu kraliyet kızıyla nişanlanmaya çağırdı. Bu fırsatı kaçırmayacaktır!'
Cross Dükü onun omuzlarındaki şeytan gibiydi ve kulağına lanetleyici sözleri tekrarlıyordu. Ama böyle düşünen sadece dük değildi, kızın kendisi bile buna inanıyordu.
Onunla nişanlanacak olan asilzade Prenses Agnes, saygın bir sihirbazdı. Ve Red Dragon (Kızıl Ejder) gezisinde rol oynayan kahramanlardan biriydi.
Savaş alanında birlikte mücadele eden ve birbirlerine aşık olan iki benzer ruhun romantik hikayesi şehirde hafif bir rüzgar gibi dolaştı. Bu hikâyenin kokusunu alanlar döndüklerinde onlardan görkemli bir düğün bekliyordu.
Ünlü savaşçı Riftan ve yetenekli büyücü Prenses Agnes!
Düşüncelerinde, boşanmanın yakın olduğunu ve durdurulamaz bir çığ gibi büyüdüğünü düşünüyordu. Düğünlerine başkanlık eden rahip bile böyle düşünüyordu. Evliliklerinin sebebinin Dük Cross'un zorbalığı olduğunu bilmeyen yoktu. Boşanmayı talep etmek için meşru bir nedeni ve gerekçesi vardı.
'Ama sen neden...'
Riftan'ın yan profiline doğru bir bakış fırlattı. Arabalarına giren esinti Riftan'ın saçlarıyla oynuyor, onları hafifçe sallıyordu. Şiddetli seferden sonra gelişmiş olması gereken soğuk yüz ifadesi, yaklaşılmaz bir atmosfer yaratmaya hizmet ediyordu. Dağınık saçları alnında bir kuş yuvası gibi dağınıktı ve yanık, altın rengi teni yakışıklı görünümüne daha da egzotik bir hava katıyordu.
Max, Prenses Agnes'i hiç şahsen görmemişti ama onun muhteşem güzelliği hakkında çok şey anlatmıştı. Parlak, sarı bukleler ve okyanus gibi masmavi gözler. Riftan'ın yanında dursa, güzel bir tablodaki insanlar gibi görüneceklerinden hiç şüphesi yoktu.
Düşünceli bir şekilde vagonun camındaki yansımasına dikkatlice baktı. Geniş bir alın, küçük, alçak bir burun köprüsü ve iri gözleri nedeniyle kendisine tuhaf görünen bir yüz karşıladı onu. Kahverengi çiller burnunun tepesinde çiseleyen kir gibi duruyordu ve asi buklelerini kontrol altına almak için örülmüş olan saçları hala saman gibi dışarı fırlamıştı.
Kafasının içinde sadece korkunç düşünceler vardı. Adamın onu karısı olarak istemediğine ikna olmuştu. Başka bir şey olmalı, ne yapmamı istiyorsun? diye düşündü, korkularının pençesinde.
Sanki onun kendisini dikkatle incelediğini ve gözlerindeki kuşkulu bakışları fark etmiş gibi, sonunda tekrar ona baktı. Onun delici bakışlarına yakalanan Max hızla başını eğdi. Adam onun bu hareketini rahatsız edici buldu ve küçük bir küfür savurdu.
"Benimle birlikte olmak berbat bir his olsa da, tiksintini gizlemeye çalış. Korkak bir eş yüzünden bu arabayı terk etmeye hiç niyetim yok!"
Gittikçe artan tedirginliğiyle Max telaşla, "Hayır, hayır! Tiksinti gibi bir şey değil. Hayır, ben öyle bir şey demedim..."
"O halde, bu iğrenme ifadesi de neyin nesi!" diye çıkıştı bir saniye sonra.
Max telaşla ellerini yüzünü örtmek için kaldırdı. Kafa karışıklığının onu korkuttuğu ve tedirgin ettiği doğru olsa da, iç karartıcı duygularını sergilerken ona nasıl gözükmüş olabileceğini geç de olsa fark etti. Bu durum onun kendisini nahoş hissetmesine neden olmuş olmalıydı.
"Durumumuzun ne kadar sıradan olmadığının farkında olduğunuzu biliyorum," diyerek her ikisini de işaret etti.
Adam onun inatçı sessizliği karşısında iç çekti. Max'in endişe içinde terlediğini bilmiyordu.
Adam bu kez daha soğukkanlı bir şekilde devam etti: "Hakkındaa fazla bir şey bilmiyorum. Eminim senin için de öyledir. Ama artık benim karımsın ve yeminlerimin de belirttiği gibi seni hayatım boyunca yanımda götürmeliyim. Ama sadece yanımda olduğun için bile bu kadar titriyorsan seni nasıl karım olarak görebilirim?"
"Tüm hayatın boyunca... B-beni mi yanında götürüyorsun?"
Kadının şaşkın bakışları adamın yüzünde bozulmaya neden oldu, öfke mi yoksa başka bir şey mi, Max emin olamıyordu.
"Üç yıl önce evlendik. Evli bir çiftin sonsuza dek birlikte yaşaması tanrının isteği değil mi?"
Kadın ona, sanki geniş boynundan ikinci bir baş çıkmış gibi baktı. İnanamıyordu; bu adamın gerçekten de evliliğini bitirmeye niyeti yok muydu?
Belki de bir nedenle yalan söylüyordur, belki de prensesle arasındaki şeyi duymadığımı düşündüğü için benimle alay ediyordur. Onun sözlerine rağmen, Max'ın kafasındaki düşünceler sadece berbat bir şekilde büyümeye devam etti.
BÖLÜM NOTU
Tek tırnak (') içine alınan cümleler sesli olmayan düşünceler.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı