Yaratık Savrulan 1.Lideri eline aldı. Zhuxin ve Cevahirle birlikte onları uzağa götürdü.

Kumandan sırıtmaya başladı bu sırada. ‘’Önemi yok. Kurtulamayacaklar.’’

Gülümsedi Yardımcı kurucu. ‘’Kurtulacaklar. İlahi yaratığımdan daha iyi iyileştirebilen hiçbir güç yoktur.’’

‘’Şimdi.’’

Yardımcı ellerini cebine koydu. ‘’Başla bakalım.’’

Yİne 2 tane ışın oku oluşturdu. Ve aynı şekilde Yardımcı kurucuya ateşledi. Yardımcı kurucu okların yönünü iterek değiştirdi. Ve saptılar hedefinden. Bunu sadece düşünerek yapmıştı.

Bunu gördüğünde şaşırdı. ‘’Hm.’’

‘’Baskı alanı.’’
Baskı alanı tekniği aktif edildi. Ve belli bir alana açıldı. Alan içinde tonlarca ışın oku belirdi ve direkt olarak Yardımcı kurucuyu hedefledi.

Yardımcı kurucu boş durmadı ve o da hamlesini yaptı.

‘’Baskı alanı.’’
Gerçeklik değişimini aktif etti ve baskı alanı sayesinde, alan içindeki her şeyin gerçekliğini değiştirme yetisi kazandı.

Okların gerçeklikleri silindi ve saldırı boşa çıktı.

‘’Bunu da anlıyorum. Ne yapsam ki?’’

‘’Önemli işlerim vardı. Bana sakladığım gücü kullandırttın. Buna biraz sinirlendim doğrusu.’’

‘’Sakladığın mı? Neyden?’’

Önemsemedi bunu. Ardından kumandan bir şartlı teknik kullanıldığını anladı. Harcanan enerji hissedilebiliyordu zaten.

‘’Şartlı teknik. Ne ki?’’

Ellerini beline koyup derin bir düşünceye daldı. Gözlerini kısarak ona bakındı. ‘’Her şey hakkında olabilir. Ama sürekli kullanması, onun feda etmesi gereken şeyler olduğunu gösteriyor. Nelerini feda ediyor?’’

Ona hamle yapıp yamamak arasında kaldı. Herhangi bir saldırı gerçekleştirirse, belki de buna ithafen bir şart oluşturulmuş olabileceğini düşündü. Bu yüzden büyü kullanmayı reddetti. Fiziksel darbeler ile devam edeceğini düşünmeye başladı.

Hafif sırıttı. ‘’Hıh. Ne hakkında şart olduğunu bilmiyorum. Ama kendini korumak için olduğunu anlayabiliyorum. Büyü kullanımımla ilgili bir şart değil mi?’’

Şaşırdı buna Yardımcı kurucu. ‘’Demek anladın. Kısa sürdü. Ne yapmayı düşünüyorsun? Büyü olmadan bana hasar verebileceğini düşünmüyorum.’’

Tek adımını geri attı. Ve ona doğru fırladı. Ama bu olduğunda bütün baskı gücü, benzin deposu delinmiş bir arabanın benzininin boşalması gibi Baskı gücü bedeninden boşaldı. Yardımcı kurucu da kılıcını kaldırıp onun boynunu kolaylıkla kesiverdi.

Bedeni ikiye ayrılırken, yardımcı kurucu kılıcını ters oluşum ile ortadan kaldırdı.

Gülümseyip yere eğildi. ‘’Saçma değil mi? Kanman.’’

Aslında şart, onun hareket ettiğinde baskı gücünün sıfırlanması ile ilgiliydi.

Elinin arkasında, enerji manipülasyonu ile maskesini oluşturdu. Ardından yüzüne takıp, yine enerji manipülasyonu ile kara paltosunu sırtına geçirdi.

Gülümseyen maskesini takması, aslında tek bir şeyi ifade ediyordu. Avucunu kaldırıp oluşum tekniği ile gusta makinesini meydana getirdi. Öldürdüğü gölgenin boşalan bütün baskı gücünü makinenin içine hapsetti.

‘’Işık hızında kullanılabilen ışın okları. İşimi görebilir.’’

Bedenin başında durdu. ‘’Bağlama büyüsü.’’

Ceset tozlara dönüşerek ortadan kaybolurken, bedene bağlama büyüsü ile, Bir tane Gölge kumandanı, Ona kukla haline geldi.

‘’Hey? Bekle?’’

Şaşkınlıkla arkasını döndü bu sırada. Birinin olmadığını sanıyordu. Birde ne görsün...

Tam anlamıyla Güneş arkasında duruyordu. Ve onun yüzünü görmüştü. Buna fazlasıyla şaşırırken, 10’ca yıldır çalıştığı adamın yüzünü ilk kez görüyordu. Ve o da tam anlamıyla Yardımcı kurucuydu.

Çok garipti ona göre. Kendisinden farklı birinin ajanlık yapmasını beklemiyordu.

‘’Omai? Sen yardımcı kurucu musun?’’

Omai donuk ve kısık sesle söyledi. ‘’Belki de.’’

Yüzündeki bandajları sökerken, bütün yüzünü kaplayan yara izi gün yüzüne çıkmıştı. ‘’Çok garip.’’

İçinden düşünmeye başladı. ‘’Bandajlarını mı çıkartıyor. Onun ilk defa yaralarını görüyorum.’’

‘’Üzgünüm. Ama savaşacaksam kendimi kısıtlamam gerek. Saklanmamam gerek. Güneş. Bu yüzden savaşa, Omai olarak devam edeceğim.’’

Delicesine sırıtıyordu Güneş. ‘’AAğh. Gerçekten de çok garip. Bunca yıldır aradığım kişinin, emrim altında biri olmasını beklemiyordum.’’

Şaşırdı buna. ‘’Anlayamadım?’’

Yüzündeki yaralar bir bir iyileşirken, Kim olduğu biraz anlaşılır hale geldi. Ama onu tanıyan hiç kimse yoktu. Bu yüzden kendini ona taktim etti.

‘’Benim adım Ebvabil. Sıfırıncı kurucuyum.’’
Bir ihaneti daha kaldıramamıştı Omai. Donuk sesle söyledi. ‘’Yoldaştık?’’

Kendi soyundan birinin ihaneti yetmezmiş gibi, birde onun sıfırıncı kurucu olduğunu öğrendi. Bu çok yanlış bir zamandı. Çünkü sıfırıncı kurucu, liderlere nazaran ezici bir güç farkı taşıyordu.’’

‘’Yoldaş kelimesi... İlginç bir seçim. Hiçbir zaman yoldaş olmadık. Sadece seni yakından takip etmek istemiştim.’’

‘’Ne? Babam önermişti seni...’’

‘’Evet. Bu da planın bir parçasıydı. Duygusal karmaşaya girebileceğin tek etken, ihaneti bizzat yaşamandı. Değil mi?’’

‘’1. Lider Schnitza bile bu planın parçasıydı. Ne yaşarsan yaşa, hiçbir şekilde açık vermiyordun. Taa ki Schnitza’ya ihanet etme emrini verene kadar. Ne kadar boşluğa düştüğünü gördüm. Ve sana bir açıklama hazırlamıştım. Ama bu çok ani oldu. Böyle bir tesadüf senin şokunu azalttı. Bu da benim dezavantajım.’’

Omai, yoldaşlara çok önem veriyordu. Aslında Omai, babasının örgütü ona bırakmasının ardından, neden ihanet etmek istediğini merak etmişti.

Sesi titriyordu. ‘’Ama, babam örgütü bana bıraktı.’’

‘’Örgütü mahvetmen için sana bıraktılar. Çünkü baban sana hiç güvenmiyordu. Örgütün faaliyetleri durdurulamayacak hale geldiği içindi bu. Onu mahvedeceğini düşünmüştü.’’

Şaşkınlıktan nevri dönmüş ve feci bir açık vermişti. Ebvabil bunu fırsat bilerek...

‘’Baskı büyüsü, 6. aşama.’’

Evrenler arasında seyahate yol açılacak geçit oluşturuldu. Ve tarihte ilk defa bir şeye şahit olundu. Oluşturulan geçit, sahibinin isteğiyle hareket etti. Geçit Omai’yi içine aldı. Ardından kapandı.’’

‘’Şimdi. Seninle uğraşacak vaktim yok. Saldırıyı püskürttükten sonra, olan biteni açıklarım.’’

‘’Peki. Şimdi kral nerede?’’

Derken üzerine bir uzay gemisinin düştüğünü fark etti. Arkasını dönüp kafasını kaldırdı yukarı. Hafif gülümsedi. ‘’Aman aman. Kargaşa bitmiyor.’’

Kılıcının ölçülemez miktarda saldığı radyasyon, üzerine gelen gemiyi eritip biçti.

Kılıcını eline aldı ardından. ‘’Ben, ulaşılamaz gücün mutlak sahibiyim. Ben... Sıfırıncı kurucuyum.’’

Ufak bir bilgi daha verelim. Böyle kişiler o kadar güçlendiler ki, egoları kendilerini böyle şeyler söyletmeye başladı. Aslında bu egonun hakkını veriyorlardı. Çünkü bir tekniği saldığı anda, kimin etkilenip kimin etkilenmeyeceğini, kendi seçebiliyordu. Bunu Omai bile yapamıyordu.

‘’Baskı alanı: Radyoaktivite.’’

Dünya çapına kadar ulaşan bir baskı alanı başlatıldı. Ardından ölçülemez miktarda radyasyon salınımı, dünya üzerindeki bütün her şeye aktarıldı.

Kime etki etmeyeceğini seçmek yerine, kimlere etki etmek istediğini seçti. Ve bu da sadece Gölge geni taşıyanlara yaşatılmıştı.

Alan içindeki gölgeler Eriyip gitmiş, en ufak kalıntıları kalmamıştı. Gemileri yok olmuş ve yeryüzünde izleri kalmamıştı.

Kargaşa tam olarak başlamadan bitmişti.

Bu savaşın bu kadar kolay bitmesinin tek nedeni, 2 canavarın güçleri hesaplanmadan ve onların işine taş koymadan plansız bir saldırı olmasıydı. Gelişi güzel bir saldırı gibiydi.

Kendini 3900 yıl önceki kral gibi gören, aptal bir kralın hayali gibiydi. Ama bir savaş böyle yönetilemezdi.

Ormanlık bir alanda, yapının düştüğü ufak parçalara rastlamıştı Ebvabil. Işınlanma ile Kralın yerini bulmuştu.

‘’Bu kadar hızlı gelmeni beklemiyordum. Gölgelerin kralı.’’

Kral arkasını döndü bu sırada. ‘’Cildime etki eden bu güçte ne?’’

‘’Başı boş düzenlenen saldırının, tarafımca durdurulmasının kalıntıları diyebiliriz. Seninle anlaşamadık değil mi?’’

‘’Askerlerimin çoğunu öldürdün değil mi? Onlar bu güce dayanamamıştır.’’

Gülümsedi Ebvabil. ‘’Ben ulu büyücüyüm. Gücüme erişecek biri yoktur.’’

İç çekti. ‘’Peki ya ben?’’

‘’Çocukluk hayalini yaşatmak isteyen bir kral gibisin. Ama, hala akıllarda ismini bıraktıran o kral, 3900 yıl önce öldü. Hiçbir Gölge onun gibi olamazdı. Boş bir hayalin peşinde gittin. Bu uğurda kardeşini öldürdün. Ve 2 çocuğu sürgün edip yetim bıraktın.’’

‘’bunun onları güçlendireceğini anlamalıydın. Yuukka’nın ağabey’i... Ölmedi.’’

Baya şaşırdı buna. Bir odun parçasının üzerine oturdu. ‘’Şaka yapıyorsun.’’

Güldü. ‘’Hayır. Maalesef. Yapmıyorum. Gücünü gelişi güzel kullanamazsın. Hayatlar yok yere harcanılmak için var edilmiyorlar. Hayatın tadını çıkarmamak, aslında kendine yaptığın en büyük haksızlıktır. Bu hayat, çok çeşitli şeyler barındırır.

Hepsinin ayrı bir tadı vardır. Ve o kadar çoklardır ki, sonu yok sanırsın. Bu tatlara bakmadan ölmek... Şahsen ben istemem.

Ben ulu büyücü, bu dünyanın kurtarıcısıyım. İnsanların bu tatlara erişebilmesi için her zorluğa kendim katlanırım. Bütün dünyanın yükünü üzerime alırım. Çünkü, insanlar sırtını, benim gibilere yaslayarak yaşıyorlar. Bu aslında güzel bir şey. İnsana yaşama amacı veriyor.

Bu bir gözdağıydı. Normalde seni burada öldürürdüm ama, kendini bile diriltebilen biriyle savaşmak aşırı uğraştırıcı olurdu. Bu yüzden, sana sadece tek bir şey söyleyeceğim.’’

Dedi ve elini ona uzattı. Gülümseyerek ona bir yaşama amacı verdi. ‘’Hayatın tatlarını, beraber tadalım mı?’’

Bu teklife şok olmuştu. Aslında içindeki boşluk geldi aklına. ‘’Yeğenim. Onu hapsettim. Ve diğerini ölüme mahkum ettim. Ben zaten hayatın tatlarından mahrum bıraktım kendimi. Öylece gelip de yaptıklarımı unutmam.’’

‘’Geçmiş geçmişte kalır. Geleceği şekillendirerek, geçmişin izlerini unutturabilirsin. Gölgeler, ağır ezilme korkusu ile yaşıyorlar. Güçlüsün. İnkar edemem. Ama kendi halkını bile ezen birinin değeri... Yoktur.’’

‘’Bir şey bildiğin yok. Ben bu taht için kardeşimi öldürdüm. Ve sadece tek bir hedefim vardı. İstilacı namını tekrar yaymak istedim.’’

‘’Bunu değiştirebiliriz Kral. Bana adını söyle. Seni tanımama izin ver.’’

‘’Ben, İstilacı Livia Sermante.’’

‘’İstilacı lafından kurtulmak istemez misin?’’

Kaşlarını çattı ve ciddi bir halde bakmaya başladı. ‘’Eziyet çekenler varken, tatlı tatlı yaşayanlardan nefret ederim. Bu hayatın nankörlüğüdür. Bu hayatta gerçekten de denge yok. Ezilenler hallerinden anlanmasını isterler. Ama tatlı yaşayanlar bunu umursamaz. Bundan nefret ederim. Ya herkesi tatlı tatlı yaşatacaksın. Ya da herkese eziyet edeceksin. Şahsen herkesin tatlı yaşayabileceği bir kral olmadım. Ama herkese eziyet edebilecek güce sahibim.’’

‘’Bu yüzden, istilacıyım.’’

Sözlerine devam etti Ebvabil. ‘’Bu dünya da, güçlüler, zayıfların tatlı yaşaması için, kötülüklerin verdiği ağırları sırtlarında taşırlar. Bundan şikayet edenlerde vardır. Ben insan diyarının kurtarıcısıyım. İnsanlar refah yaşasın diye, dünyanın değil, evrenin yükünü sırtıma almaya hazırım. İnsanların rahat yaşamının anahtarıyım.’’

Ayağa kalktı Livia. ‘’Ben. Seni burada ezeceğim. Böylece insanların rahat yaşam kaynağı, ortadan kalkacak.’’

Kılıcını eline aldı Livia. Ebvabil sert ve endişeli bakışlarını gizleyemedi. ‘’Peki o zaman.’’

‘’Benimle gel. Sana dünya harikalarını göstereceğim. Ve sende yumuşadığın zaman, bana Gölgeler diyarının harikalarını göster. Olur mu?’’

Şaşırıp kalmıştı. Kaşlarını çattı ve kılıcını ona doğrulttu. ‘’Sen ne dediğimi anlamıyor musun?’’

Güldü ve kafasını yana eğdi. ‘’Hayat, savaşmaya değecek bir şey değil. Onu düzgün kullandığından emin ol. Kral Livia.’’

Bu söz onu pek etkilememişti. Ormanda yürüyüşe çıktı. ‘’Acıktın mı? Livia.’’

Donuk gözlerle ona bakıyordu. Düşünmeden edemedi, İradenin vücut bulmuş hali, ne olursa olsun beni değiştireceğini düşünüyor.’’

Kılıcını sıkıca tuttu ve ona doğru hızlı bir kılıç saldırısı gerçekleştirmek istedi. Bu aşamadaydı ama Ebvabil nazik sesiyle söyledi.

‘’Kaçmayacağım. İçinde bir nebze de olsa vicdan kırıntısı var değil mi? Onu büyütebilirim.’’

‘’Gözlerinin içine baktım. Yeğenlerine yaptığından pişman gözüküyorsun. Ama inadın çok yükseklerde olduğu için, her zaman fikrinin arkasındasın.

İnsanlarda böyledir. İnatları, aileleri ile günlerce konuşmamaya kadar ulaşabilir. Ama o kişileri kaybettikten sonra...

Söylesene inadın bir değeri var mı?’’

Hayat, yaşamaya değer bir şanstır bana göre. Tehditler varsa bile, ben bu hayatı yaşamam, ama insanlara yaşatırım. Ben kendimi feda ederim. Çünkü ben ulu büyücü gücüne sahibim. Bunun farkındayım ve halkımın yanındayım.’’

Bir yaprak kopardı bu sırada. Onun saldırıdan vazgeçtiğini çok net anlıyordu.

Kılıcını sırtına koydu Livia. Yaprağı kokladı Ebvabil. ‘’Koklasana. Güzel kokuyor değil mi?’’

‘’Demek, en üstte olan birisi böyle düşünüyor.’’

‘’İyi dinle, güçlü olmak, bir savaş başlatabileceğin anlamına gelmez. Aksine, halkını korumak için bir amaçtır. Halkının yanında ol ki, tahtlara layık bir kral ol.’’

Livia yaprağı aldı ve kokladı. ‘’Güzel kokuyormuş.’’

‘’Değil mi?’’

‘’Konumuz sen olduğun için, etkilerini düşünelim olur mu? Yeğenlerini sürgün edildikten beri takip ediyorum. Neler çektiklerinden haberin yok. Hiçbir şeyi olmayan biri tarafından kabul gören bir Gölge. Onun için dünyaları versen o hisse değişmezdi.

Cevahir onu tanıdı, ve onu kendi kardeşi gibi gördü. Yuukka’ya göre Cevahir, evrenlere bedel olarak bile görmüyor. İnsanlar böyledir. Hayatının dönüm noktasına çok değer verirler. Kimine göre dönüm noktası, evlilik, aşktır. Kimine göre ise...

Kabul görme isteği. Ben insanları yargılamam. Kabul görmelerini sağlarım. Böylece insanlar, en yücelerinin kabul ettiği şeyi kabul etmeye başlarlar. Çünkü güvendikleri yüce güç, bunu kabul etmiştir. Ben Örnek olan kişiyim. Örnek alınırım. Yaptıklarım yapılır.

Bir kulübeye rastladılar bu sırada. İçerisinde ışık yanıyordu. ‘’Birisi olabilir. Selam verelim mi?’’

Aşırı şaşkındı Livia. ‘’Şaka mı yapıyorsun?’’

‘’Anlayabiliyorum. Kral Livia. Nefret ve kinden oluşmuş bir hedef, geçmişte yaşadığın acıların varlığını haber veriyor. Genelde, acı çekmiş kişiler büyüyünce, kin ve nefret ile dolarlar. Çünkü onlara iyi bir şey yaşatılmamıştır. Seçimdir yine her şey. Kötü hedeflerin için ise çektiğin acıları suçlayamazsın.

Kötü bir hedef, sadece kendi seçiminin yanlış olmasından kaynaklıdır. Burada hatalı olan yanlış seçimi yapan kişidir.’’

Çektiğim acılar, seninkinden daha kötü bile olabilir. Sonuçta hayatım karardı. Ama ben seçimimi yaptım. Hayatım karardı diye, hayatları karartamazdım. Dibi gördüm ki, koruyabildiğim kişilerin bu dibi görmesini engelleme istedim. Ve başardım.

Heykelimsi ırkının başlattığı savaşı geri püskürttüm. Geçitleri kontrol ederim, ve diyarımda nerede geçit açıldığını bilebilirim.’’

Kral yavaş yavaş yumuşuyor gibiydi. Kulübenin kapısını çaldı bu sırada. Ardından kapı açıldı. İçeride yaşlı bir amca vardı ve onları görünce şaşırdı.

Hızla eğildi. ‘’Kurucum. Hoş geldiniz.’’

‘’Kaldır başını genç adam. Ben senin tanrın değilim. Kimsenin önünde eğilme.’’

Kaldırdı kafasını ve onları heyecanla içeriye aldı. Oturttu. Ardından sıcak kahve getirdi.

Kokusunu içine kadar çekti. ‘’Bu, insan diyarında en çok içilen içeceklerden biridir. Adı kahve. Dene bakalım.’’

Dik dik kahveye bakıyordu. Ardından bir yudum aldı. ‘’Çok sıcak.’’

‘’Kahvenin tadı böyledir. Sıcak içilir. Şekerli de içebilirsin ama kahvenin asıl tadı hasını içebilmektir.’’

‘’




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu