‘’Evet biliyorum. Omai, örgüt bir tehdit ama... Sanki içimde bir gps var gibi. Maraka’dan söz ediyorum. Gücünü toparlıyor. Mühür zayıflarsa işimiz biter. Öyle tek bir evrenden bile söz etmiyorum. Bütün evrenler ve diyarlar tehlikede olabilir.’’
‘’Maraka’nın uyanışını çok önemsiyorsun. Zamana bakarsak mühür açıldığında çoktan 200 yıl kadar geçecektir. Bunun için endişelenmeme gerek yok.’’
‘’Ya bir aksilik olurda bizim zamanımızda açılırsa?’’
‘’Boş bir teori. Açılmayacaktır.’’
Kafasını eğdi Emir. Zihninde beliren Maraka halüsinasyonları dinmiyordu. Hepsi, korku, endişe, tehdit gibiydi.
Zihnini kullanarak Emir’i tehdit ediyordu. Ama bunu sözcükler ile yapmıyordu. Görüntü, katliam, kan, yıkım ile zihnine gösterimler yolluyordu. Bu sadece Emir’e değildi aslında. En güçlü tekniğin sahibi olan genetik teknikiğine sahip soydan gelen Beyaz’ın zihnine de oluyordu bu.
Yaratılmış bu teknik, o kadar güçlü bir bedenden kullanılmalıydı ki, bu yüzden genetik mutasyonlar, değişik birleşmeler ve garip melezlerin genetiklerine sahip olunması gerekiyordu.
Emir daha çok, yasaklı kara büyüleri sınırı kaldırılmış şekilde kullanılması için iblis genlerine ağırlık verilerek, planlı bir tasarımdı aslında. Bunun nedeni ise yasaklı kara büyüleri, kara enerji kullanıcılarından sonra iblislerin kullanabilmesiydi.
Beyaz ise, Sonsuz bilgelik adlı tekniğini bile geride bırakacak daha üstün genetik yeteneği kullandığında bedeninin buna dayanabilmesi için yapılmış bir tasarımdı.
Bu yüzden Maraka ile ilişkileri şu an dünyadaki herkesten daha fazlaydı. Var oluş amaçları sadece Maraka’yı öldürebilmekti. Ve bunu kesinlikle ve net bir şekilde ikisi de biliyordu.
Emir güçlerini öğrenmek ve potansiyelini arttırmak için yaz takımına katılırken Beyaz bunu reddetmişti. Ona göre doğal ve vahşi yaşam daha çok eğitim yeriydi. Bu yüzden ne bir evi var ne bir yaşam alanı. Dünyayı dolaşarak kendini eğiten bir maceracı gibiydi.
En büyük sorumluluk tabii ki Beyaz’a aitti. Sonuçta potansiyelini arttıramazsa, doğru yerde yanlış zaman ile Maraka’nın karşısında durmak istemiyordu.
Emir sözlerine devam etti. ‘’Beyaz’ı bulmam gerek. Yardım etmek ister misiniz liderim?’’
‘’Kalsın. Yuukka’nın nerede olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden onu bulmak önceliğim.’’
Kapı tıklatıldı bu sırada. Cevahir seslendi. ‘’Gir.’’
Yardımcı kurucu içeriye girdi bu sırada. Gülümsedi. ‘’Kapının arkasından duydumda. Yuukka’nın yerini bilmiyormuşsun. Sana söylememe izin ver olur mu?’’
Cevahir ayağa kalktı. ‘’Söyle.’’
‘’Birazdan Gölgeler diyarına geçiş yapacağım. Tam olarak orada tutsak edildiğini söyleyebilirim.’’
Elini masaya vurdu. ‘’Bu gerçek mi? Orada ne işi var lan?’’
‘’Lan? Mı? Haddini aşmamanı öneririm. Ayrıca, Anlaşmaya göre plan başarılı olursa Yuukka’yı bir daha göremeyeceksin. Kendi diyarının kralı ilan edilecek.’’
Şaşırdı buna. ‘’Anladım. O bunu istiyorsa, belki de bu olmalıdır.’’
Gülümsedi oda. ‘’Doğru. Hayat değişkenlerden ibarettir. Aynı kalmayı bekleyemezsin. Ben gidiyorum.’’
Ona baktı. Onu sevmese de artık Omai’yi indirme görevi başlamıştı. Bu yüzden duygularını bir kenara bıraktı. ‘’Bol şans o zaman. Görevi başarıyla tamamlamak için.’’
Arkasını dönüp çıkarken söyledi. ‘’Şansa ihtiyacım yok. Sadece ben varım.’’
İşin sonunda, sarayın bahçesinin belirli bir konumunda başlayan küçücük bir ormanlık alan vardı. Ormanlığa giriş alanının yanında, saraya biraz uzak yerde, geçidi açma kararı almışlardı.
Utra Kumandan ve Yardımcı kurucudan başka kimse yoktu.
‘’Başlıyorum.’’
‘’Sahne senindir demeden önce sana bir şey soracağım.’’
Yan gözle baktı. ‘’Dinliyorum.’’
Ciddi bir konuşma başlatacaktı. ‘’Kişisel enerjin, birisiyle çok uyuşuyor. Ve bunu kimsenin anlamamasına karşın, diğer kişiyi hiçbir şekilde yanında bile bulunmamışlar. Bulunsalardı bunu anlarlardı. Ama ben onu kendi gözümle bile gördüm. Bu yüzden bu tesadüfü anlayabilirim.
Belki de bu bir tesadüf değil.’’
Anlamaya çalıştı onu. ‘’Yani?’’
‘’Kişisel enerji türün, Omai Schnitza ile neredeyse aynı. Ya birinci dereceden akrabasısın. Ya da tam anlamıyla osun.’’
Donuk gözleriyle bakınıyordu ona. Kafasını eğdi. ‘’Vay be. Bir Gölge kumandanından azını bekleyemezdik değil mi?’’
‘’Kendisi, benim ikiz kardeşim olur. Herkesin fikri farklıdır. Ailenle bile ters düşebilirsin. Bunu kimse bilmiyor. Ve bence böyle kalmalı. Sen ne diyorsun?’’
Biraz düşündü. Gizli kalmasında karar kıldı. ‘’Anladım. Dediğin gibi olsun.’’
Yardımcı kurucu elini kaldırdı. Avucunu açıp karşıya doğrulttu. Kolu dümdüz duruyordu.
‘’Baskı büyüsü, 5. aşama: kesişen geçit.’’
Geçit, portal tarzındaydı. Değişik bir enerji şekillenmesinden meydana gelerek, çapı 10 metre olan bir çember belirdi. Ardından içeriyisini gri renk perdeler kapladı.
Teknik aktifti artık.
Utra, bir insanın böyle geçit açabildiğini düşündükçe onların zayıf olmadığı fikri gidip geliyordu.
‘’Gidelim.’’
İlk olarak Utra geçitten geçti. Ardından Yardımcı kurucu onu takip etti. Direkt olarak Gölgeler diyarındaki sarayın içine, tahtın önüne açılmıştı.
Tahtında oturan kralın gözüne iliştiler.
‘’Utra kumandan?’’
Utra yere eğilirken Yardımcı kurucu gözünü krala iliştirdi. Dimdik bakışları, kısık ve katil tavırları çok belli oluyordu.
‘’Demek kral sensin.’’
Utra ona baktı. ‘’Eğil.’’
Yardımcı kurucu ne yüzünü çeviriyor ne de göz kırpıyordu. Hiçbir tepki göstermeksizin elleri arkasında bağlı duruyordu.
‘’Reddediyorum.’’
Utra durumu anlatmaya başladı. ‘’Efendim. Bu Yardımcı kurucu. Geçit açabildiği için onu getirdim. Bulutların ötesinde örgütü artık biliniyor. Konumunu öğrendik.’’
Hafif öne eğildi kralı. Dirseklerini dizlerine koydu. ‘’Demek buldunuz. Bu kadar kısa sürmesini beklemiyordum. Beklentilerimi aştın.’’
‘’Efendim. Konumu gezegen yörüngesinde, sürekli olarak hareket halinde.’’
Sözünü kesti kral. ‘’Fikrimi değiştirdim. Artık bu görevden alındın. Dünya hakkında bilgi toplamana gerek kalmadı. Sana göre en tehlikeli kişi, Omai Schnitza değil mi?’’
‘’Eh. Evet efendim.’’
‘’Onu öldürürsem, dünya savunmasız kalır mı?’’
‘’Sıfırıncı kurucuyu unutmamak lazım. Ama evet. Omai giderse, Dünyayı istila etmeniz kolaylaşır.’’
Yardımcı kurucu kinli bakışlarını Utra’ya yöneltti. ‘’Demek öyle.’’
Utra ona baktı. ‘’Kişisel algılama.’’
‘’Bütün uzay gemilerini göndereceğim. Omai’yi öldürdükten sonra, dünyaya askerleri indireceğim. Fiziksel bir istila olacak. Kaynakları mahvetmek istemeyiz.’’
Yardımcı kurucu sinirliydi. Ama bu daha çok gülümsemesine vuruyordu. ‘’Ben buradayken konuşmanız. Ne kaba. Her şeyi duydum.’’
Kral ona bile bakmadı. ‘’Bir fare beni engelleyemez.’’
Ayağa kalktı. Devasa kılıcını tahtının sağından alıp sırtına koydu. ‘’Beni Örgüte götür. Onu orada yeneceğim.’’
Utra şaşırdı. ‘’Fikriniz mi değişti efendim.’’
‘’İster değişir ister değişmez. Bu seni ilgilendirmez. Sadece dediğimi yap.’’
Ufak bir bilgi geçeyim hemen. A adında ve B adında iki geçit olsun. 3. bir geçit olan ise C olsun.
A ve B geçitleri aynı görevi görerek ikisi de C geçidine bağlanabilir.
‘’Efendim. Geçit yaz takımı sarayında açıldı. Bir diğeri ise, kırsal alanın bulunduğu, sıfırıncı kurucunun yaşadığı bölgede. Hangi geçide girmek istersiniz?’’
‘’Saray ha? Saray çökerse savunma sistemi çökebilir. Önce Omai’yi öldüreceğim. O geçitler açık kalsın. Bana başka bir geçit, direkt olarak Örgütün içine açılan bir geçit istiyorum.’’
Yardımcı kurucuya çevirdi kafasını. Önemsemedi. Avucunu açtı ve insan diyarında, örgütün içine geçit oluşturmak istedi.
‘’Tam konumu nedir?’’
Utra bütün konumu ona gösterdi. Saat ve güneşin konumu hesaplanarak küçük bir hesap yapıldı. Sonra o alanda var olan maddeler tarandı. Bir bina taraması göründükten sonra geçit tam o konuma açıldı.
Kral yürümeye başlarken Yardımcı kurucu buna asla izin veremezdi. Herkezinde hissedeceği, bir teknik aktif edildi.
Bu bir şartlı teknikti. Aktif edildikten sonra herkes bunu hissettiği için endişelenmişlerdi. Sessizliği bir muhafız bozdu.
‘’Şartlı teknik?’’
Kral onayladı. ‘’Çok doğru. Sanırım bunu da karşımda duran bu insan yapmış olmalı.’’
‘’Ne yaptığını söylemek ister misin?’’
Gülümsedi Yardımcı kurucu. ‘’Şartlı teknik, kullanıcılarına bile etki edebilirler. Şu an açılan bu geçitten geçen herkesin ruhu bedenini terk edecektir. İşte şartı bu.
Kral afalladı biraz. Elini kılıcının sapına attı. Ardından yavaşça sırtından çekti. ‘’Bir teknik, kullanıcısı ölürse bozulur. Seni öldürürsem şart bozulacaktır.’’
Yine gülümsedi. ‘’Savaşmaya gelmemiştim ama... Çok rahat bir şekilde buraya Omai’yi indirecek fırsatları sunmaya gelmiştim. Ama sizler daha fazlasını isteyerek gözlerinizi topraklarımıza diktiğinizi belli ettiniz.
Sanırım buna izin vereceğim. Yerküre de savaşı sonlandırabiliriz ne de olsa.’’
Kral sinirlenmişti buna. ‘’Bizi yeneceğini ima ediyorsun. Ama yenemezsiniz değil mi?’’
Gülümsedi. ‘’Bilemem. Omai varken zafer alacağınızı düşünmüyorum. Anlaşalım. Omai’yi indirmek için tek başınıza da savaşabilirsiniz. Gücünüz yetmezse biz yaz takımı yardım edeceğiz. Anlaşma bu. Ama istila gerçekleşmeyecek. Sadece Omai için insan diyarına girmenize izin vereceğim. Aksi halde açtığınız her geçide, şartlı teknik uygularım.’’
‘’Saçmalama. Birden fazla kez kullanabileceğini sanmıyorum.’’
Gülümsüyordu hala. ‘’Denemek isteyebilirsin Gölgelerin kralı. Ben blöf yapmıyorum.’’
2. Kumandan kapıyı açıp içeriye girdi. Koca salona bir göz gezdirdi. ‘’Efendim. Örgütün konumunu doğruladım. Ve hangi zamanda Yaz takımının üstüne geleceğini ve yapıyı devirdiğimizde sadece o alana düşeceğini hesapladım. Hızlı davranmalıyız. Yaklaşık 8 dakikamız var.’’
Yardımcı kurucu işaret parmağını gösterdi. ‘’Bir şey daha. Bana bir dakika Yuukka ile görüşme ayarlayın.’’
Kral zamanın kısıtlı olması endişesinden dolayı bunu kabul etmek zorunda kaldı. ‘’Ona zindanı gösterin.’’
Yardımcı kurucu zindanın içine göz gezdirdi. Yuukka’nın zayıfladığını bile düşünmüştü. ‘’Yemek vermiyorlar mı?’’
‘’Önemi yok. Bu şeye katlanabilirim.’’
Sinirli ve soğuk çıkıyordu sesi. Gülümsedi Yardımcı kurucu. ‘’Bana saçından bir tel verebilir misin? Gölge genetiğinin elime geçmesi gerekiyor. İş birliği yap. Dünya kurtulsun.’’
Yuukka saçından bir tel tuttu. Çekip ona verdi. Yardımcı kurucu teli bir naylon poşetin içine koydu. Ardından iç cebine yerleştirdi.
‘’İş birliğin için sağ ol.’’
Merakını gidermek istedi Yuukka. ‘’Ne yapacaksın?’’
Yardımcı kurucu direk cevapladı bu soruyu. ‘’Gölgelere direnebilen şartlı teknik yerleştireceğim. Bir baskı alanı büyüsü olacak. Dünyayı içine alan bir baskı alanı olacak bu. Böylece içeriye giren Gölgeler şarta maruz kalırken, insanlar kalmayacak.’’
‘’Bu beni de etkiler ama.’’ Somurttu hafiften.
Gülümsedi yardımcı kurucu. ‘’Sen Yuukka Sermante’sin. İraden bu şarta direnebilir.’’
Şaşırdı bu tabire. ‘’Ne alaka? Benim hakkımda ne biliyorsun ki?’’
‘’Hiçbir şey. Sadece motivasyonunu arttırır diye düşündüm. Bence işe yarayacaktı. Neyse.’’
‘’Pıh. Cidden işe yarıyordu sormasaydım. Modumu düşürdün.’’
‘’8 dakikaya kalmadan kral diyarımıza girecek. Kaçmak için tek fırsatın. Zindana özel bir büyü eklenmiş. Ne olduğunu çözemedim. Kurtarırdım ama bilemediğim bir şey varken hamle yapmayacağım. Bol şans.’’
‘’Genetik büyüleri engelliyormuş. Benim için tasarlanmış.’’
Hazırlıklar tamamlanmıştı ve 3 dakika kala herkes geçidin başında beklemişti. Hazır haldeydiler. Çoklu geçit aktif edildi ve hedef geçide akan bir sürü geçit yolu eklendi. Böylece 10 geçit sadece Örgütün başına açılan geçide açılacaktı.
Uzay gemileri, kendi evcil yaratıkları, ve askerleri için açılan geçitler vardı.
2 dakika kala uzay gemileri geçitten geçmeye başladılar. Uzay boşluğuna açılan geçit, Örgütün 1 kilometre yukarısına açılıyordu.
‘’Ateşlemek için 7 saniye. ‘’
5’ten fazla uzay gemisi hazır ve ateşlemeye hazırdı. 7 saniye sonra ateş etseler, doğrultu da tam olarak örgütün konumuna gelecek ve kesişeceklerdi.
Uzay gemisinin birinde Utra da vardı ve izliyordu. Önlerinde bulunan uzay gemilerinin ateş etmesini bekliyordu.
En sonunda ateş edildi ve tam olarak rotasyon doğru hesaplandı. 10’larca ateş ışını örgüte yollansa da Örgütü çevreleyen görünmez bir büyüsel kalkan olduğundan hiçbir etki olmadı.
‘’Sİktir. Kalkan mı?’’
Utra kılıcının sapını ağzına götürdü. ‘’Bilinmedik bir şey açığa çıktı. Yapı kalkan ile korunuyor.’’
Bunun olacağını biliyormuş gibi, Kral ve Yardımcı kurucu göz göze gelmişti. Yardımcı kurucu bu sesi duymuş ve sırıtarak bakmıştı. ‘’Ne bekliyordunuz? Bunun basit olacağını düşünmediniz değil mi?’’
Kral sinirlenmişti. Düz bakışlarını korurken kılıcını sırtından çıkarıp sapını ağzına yanaştırdı. ‘’Bütün askerleri yollayın. Ateş etmekten vazgeçmeyin. Kalkan kırılacaktır.’’
Kılıcının ucunu yere sürterek ona doğru yürümeye başladı. Yardımcı kurucu ellerini arkasına bağladı. ‘’Sende onun gibi epey özgüvenlisin.’’
Gülümsedi. ‘’Hm? Haa. Doğru olabilir mi bu acaba?’’
‘’Kendisinin insanların temsilcisi olduğunu söyleyen kişiden bahsediyorum. Sen daha özgüvenli dursan da pek bir numaran yok gibi duruyor.’’
Bunun bir amasını söylemek istedi Yardımcı kurucu. ‘’Ama çoktan 2’den fazla şartlı teknik kullandım değil mi? Bu beni direk en iyilerin arasına yüceltebilir bile.’’
‘’Bende gidiyorum. Omai’yi kendim ezeceğim.’’
Yardımcı kurucu onun gidişini izlerken belinden telsiz çıkardı. Sonra çaktı. ‘’Doğru ya. Bu telsizler sadece dünyadaki teknoloji ile sınırlıydı. Bununla onlara ulaşamam.’’
O da yürümeye başlarken Muhafızlardan biri geçidin önünde bir set gibi durdu. ‘’Sen geçemezsin.’’
Yardımcı kurucu ona bakmadı bile. Ama mecbur durmak zorunda kalmıştı. ‘’Neden?’’
‘’Kral sana böyle bir şey emretmedi.’’
Bu laftan sonra dik bakışlarını ona doğrulttu. Bir şey demedi. Oluşum tekniği ile kılıcını oluşturdu. Sapından tuttu. ‘’Çekilir misin? Gerçekten öldürmekten çekinmem.’’
Muhafız mızrağını yere sertçe vurdu. ‘’İnsan. Haddini bil...’’
Dediği anda Yardımcı kurucu onun kellesini kolayca aldı. Kanlar etrafa sıçrarken Geçide doğru ileri atıldı. Hızlı bir şekilde geçitten geçti. Uzay boşluğuna uğramıştı. Anında kendini çevreleyen bir kalkan oluşturdu. Ardından kalkanı bedenine uyarladı.
Gemileri görebiliyor ve uçuşlarını izliyordu. Örgütün yapısını takip ediyorlar ve sürekli ateş açıyorlardı.
Havada bir kuş gibi süzülüp neredeyse ses hızına yakın bir hızda hedeflediği uzay gemisini delip içine girdi.
Uzay gemisi bu etki ile savrulurken kırmızı alarmlar çalmaya başladı.
‘’Gemide çatlak var.’’
Muhafız öncülerinden biri kumanda odasını terk edip çatlağı aramaya gitti. Biraz uğraştıktan sonra çatlağı bulmayı başardı. Koca bir delikti aslında.
‘’Çatlak değilmiş. Burayı birisi delmiş. Sen ateş açmaya devam et. Ben bununla ilgilenirim.’’
Yardımcı kurucu bağdaş kurup oturmuştu. ‘’Pardonda... Neyi hallediyordun?’’
Endişeyle arkasını döndü. Onun rahatça oturup kendisini izlediğini fark etti. ‘’Yardımcı kurucu? Ne yapıyorsun sen?’’
‘’Planıma uygun olmayan şekilde saldırı gerçekleştiriyorsunuz. Beni biraz kızdırdınız. Ama önemi yok. Kalkanı kırabilirseniz Sinirim geçebilir. Bu gemide kalacağım.’’
‘’Tsch. Çok garip şeyler söylüyorsun. Delik açtın. Gemi uzun süre dayanmaz.’’
Gülümsedi. ‘’Biraz fizik kurallarını bilmiyor olabilirsin. Delik olmasına rağmen, uzay boşluğundaki basınç değişimi zaten gemiyi pert ederdi. Kalkan kullandım. ‘’
‘’Yani?’’
‘’Beni kumanda odasına götür. Her şeyi yakından izleyeceğim.’’
‘’Ama?’’
‘’Ama çekecek durumda değilsin. Lütfen dememi de beklemiyorsun herhalde.’’
İç çekti. ‘’Eh. Peki.’’
Kumanda odasına geçtiler. Her şeyi yakından izlemeye başlamıştı. Dünya etrafındaki bir turları bittiği halde tonlarca ateş yağmuru hala kalkanı kırmaya yetmemişti.
Telsizlerindende sesler geliyordu.
‘’Kalkan kırılmıyor. Devam edelim mi?’’
Kral’ın sesi duyuldu. ‘’Durmayın.’’
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı