Vanessa öldüğünde nasıl hissettiğimi tam olarak hatırlamıyorum.

Vanessa hakkında çoğu şeyi zamanla unuttuğumu fark ettim.

Zamanla hissettiğim şeyleri çoktan unuttum.

Mesela babamın bana küçükken söylediği sözlerin nasıl hissettirdiğini.

Sanırım canımı yakıyorlardı. Artık onların nasıl hissettirdiğini hatırlamasam bile içimde bir yerde hâlâ izleri ve etkileri duruyordu.

Onlardan hiçbir zaman kurtulamayacağım kesin.

Ama şöyle bir uzuncasına düşündüğümde, o günlere ait bir kokuyu kokladığımda, bir şarkıyı dinlediğimde nasıl hissettirdiğini hatırlıyorum.

Galiba artık o zaman kontrolden çıkmıştım. Her şey o zamanlar başlamıştı.

Vanessa öldüğünde mahallede kocaman bir kalabalık olmuştu, herkes aileyi ziyaret ediyordu. Ne olduğunu daha duymamıştım, gidip öğrenmek istemiştim.

İlk defa bir kalabalığın arasına girip insanlara ısrarla ne olduğunu sormuştum.

Bir kadın bana onun öldüğünü söylediğinde yere düşmemek ve ağlamamak için kendimi zor tutmuştum.

Bir anda bana annemi hatırlatmıştı.

Bu hayatta sevdiğim sadece o ikisiydi.

İkisinide en sonunda kaybetmiştim.

Alışamadım, kendimi Vanessa'nın ölümüne inandıramadım.

Tabutunda görmeden asla inanmazdım. Görmeme rağmen inanmadım.

Annesi ona şık bir elbise giydirmişti, kendi saçlarını kesmişti.

O zamanlar intihar etmeden önce onunla çok görüşemez olmuştuk, kendime ne kadar kızdığımı hiç bilemezsiniz!

Nasıl konuşmam etmem, nasıl onun en kötü zamanında yanında olmam?

Görüşmediğimiz de saçlarını kendisi kesmişti, tabutunda görünüyordu; gariplerdi, kendi kestiği çok belliydi.

Çenesine kadar kesmişti, belki biraz daha uzun olabilirdi.

Babası saçlarını sımsıkı tutmuş olmalıydı, ancak kesse ne olurdu ki bedeni onun izleriyle kaplanmışsa?

Doğru ya, saçlarından kurtulduğu gibi bedenindende kurtulmak istedi.

Ama nasıl kıydı canına bir anda?

Acaba ölmeden önceki son düşünceleri neydi?

Pişman olmuş mudur?

Ah bir de babası, babasının o göz yaşlarını asla unutmam!

Sanki kızını o öldürmemiş gibi bir yas tutuyor, sanarsınız ki o hiçbir şey yapmamış!

Kızın senin yüzünden saatlerce vücudunu yıkamaya çalışıp pisliğini üzerinden atmaya çalıştı, yapamayınca kendi canına kıydı!

Benim tatlı sevdiğimi, beni anlayan tek insanı elimden aldı!

O sıralar düşünmeden edemedim, kendimi sürekli öldürmek istedim.

Vanessa hayatıma girdiğinde yalnız hissetmiyordum, ancak o gittiğinde tekrardan o küçük Xanthus geri dönmüştü.

Tekrardan etrafı karanlık, insanların yüzünü görmeyen; yüzü gülmeyen, hiç arkadaşı olmayan, ne hissedeceğini bilmeyen, boşlukta yaşayan Xanthus.

Vanessa beni çocuk gibi hissettiriyordu, o beni mutlu ediyordu ve onunla yeterince zaman geçiremediğim için kendimden ölesiye nefret ediyorum!

Bir şeyin kıymetini onu kaybettiğimizde anlarmışız derlerdi, farkındaydım ama yaşayınca hiç bu kadar farkında olmamıştım.

Eğer Vanessa burada olsaydı yemin ederim ki ona her şeyden bahsederdim, ne olursa olsun.

Onun dediği her şeyi dinler, ona elimden geldiğince yardım ederdim!

Eğer babasının ona öyle şeyler yaptığını anlasaydım onu o evden kaçırırdım!

Sevdiklerinizin kıymetini bilin.

Acaba Vanessa da beni sevmiş miydi?

O da ölmeden önce, keşke ona, onu sevdiğimi söyleseydim, demiş miydi?

Acaba ölmeden önceki son düşüncesi ben miydim?

Yoksa daha iyi bir hayat dileği mi?

Ya da babasını mı bağışlıyordu?

Eminim onu bağışlamıştır, Vanessa hiçbir zaman kin tutamazdı.

Affetmenin büyüklük olduğunu, kin tutmanın sadece acı, pişmanlık, vicdan azabı ve kederi getirdiğini söylerdi.

İntikam ve kin sizi yiyip bitirirmiş, öyle derdi.

Dünya, insanları affettiğinde ona göre çok daha iyi bir yerdi.

Saflık mıdır yoksa olgunluk mudur?




Novebo discord sunucusu