Yan tarafta genç bir kurt iblisi, onun zor durumundan keyif alarak, ''Evet, bir gelinlik var. Az kalsın vermeyi unutuyordum. Ama o kurt kör, yani gelinliği göremeyecek.'' dedi.

Ruan Qiuqiu: ''…?'' Kör bir kurt mu? Bay Büyük Kötü Kurt’un sadece sakat ve yüzü mahvolmuş olduğunu sanıyordu. Kör de mi olmuştu?

Onun şaşkın ifadesini gören genç kurt iblisi dayanamayarak, ''Kör bir kurt. Anlamadın mı? İnsanlar gibi işte, görmüyor. Bu nadir kış güneşini, şu ağacı, karı, hiçbir şeyi göremiyor. Şimdi anladın mı?'' dedi.

Ruan Qiuqiu bu sözleri duyunca dudaklarını büzdü. ''Siz… kocamdan nefret mi ediyorsunuz?''

Genç kurt iblisi küçümseyerek, “Kocandan bahsediyorum kimden bahsedicem?”

Ruan Qiuqiu sormadan edemedi, ''Peki, madem ondan nefret ediyorsunuz, neden ona 300 kilo tuz verip bir eş aldınız?'' Hem de gelinin gönüllü olması gerekiyordu.

Bu sözleri söyledikten hemen sonra kurt iblislerinin yüz ifadelerinin değiştiğini gördü. Hatta bazıları korkmuş gibi görünüyordu.

Orta yaşlı kurt iblisi, sert görünmeye çalışarak ama aslında biraz çekinerek, ''Bu bizim kabile geleneğimiz! Ateş Kurt Kabilesi’nin tuz sıkıntısı yok. Neden bu kadar çok soru soruyorsun?'' diye bağırdı.

Ruan Qiuqiu onun bu çıkışı karşısında afalladı ve daha fazla soru sormamaya karar verdi.

Diğer kurt iblisleri de sessizleşti. Grup yarım saatten fazla yürümeye devam etti. Ormandan çıkmak üzereyken, öylesine ilerleyen Ruan Qiuqiu, kurt iblislerinin aniden durduğunu fark etti.

Şaşırdı. Tam nedenini sormak üzereyken kulağının dibinde alçak, kısık bir hırlama duydu. Bu hırlama tehdit ve uyarı niteliğindeydi.

Düşük frekanslı hırlama uzun süre devam etti ve devasa ağaçların çevrelediği ormanın kenarında yankılandı. Rüzgarın uğultusuna karışarak daha da ürkütücü hale geldi, Ruan Qiuqiu’nun tüyleri diken diken oldu.

Başını çevirdiğinde, kurt iblislerinin çoktan kaçmış olduğunu gördü. Çeyizi, karlara saçılmış halde duruyordu.

Ruan Qiuqiu derin bir nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı.

İleride, devasa bir ağacın köklerinin altına gizlenmiş gibi duran mağaraya baktı, ardından arkasındaki ıssız ve sessiz ormana göz attı. Ne hissettiğini tam olarak tarif edemiyordu.

Kocasının mağarasına doğru ilerleyebilirdi.

Ya da geri dönebilirdi; fakat arkasındaki orman, güneş battıktan sonra yüz kat daha tehlikeli hale gelecekti.

Ruan Qiuqiu artık tereddüt etmedi. Üzerindeki kıyafetlerin üzerine kırmızı “gelinliği” geçirdi. Bir an düşündü, ardından cebinden kırmızı saç bandını çıkarıp başına taktı.

O Büyük Kötü Kurt kör olsa da olmasa da, bu onun ilk evliliğiydi. Kötü görünmemeliydi.

Ruan Qiuqiu kendine alaycı bir gülümsemeyle baktı. Çantasından 20 kilo kuru eti çıkararak hayvan derisi çantasını aldı. Çanta hafiflemiş olsa da onu taşımakta hâlâ zorlanıyordu. Güçlükle mağaraya doğru yürümeye başladı.

Bay Büyük Kötü Kurt’un mağarasına yaklaştıkça, kan kokusu daha da yoğunlaştı. Bu ağır koku ve soğuk rüzgar birleşince nefes almak zorlaştı.

Karın çıtırdayan yüzeyinde yürüyerek son bir virajı geçti ve sonunda mağaraya on metre kadar yaklaşabildi.

Yorgun bir şekilde nefes alırken, alacakaranlıkta zayıf ve topallayan bir kurt yavrusu gördü. Yerdeki karı kemiriyordu, sanki her an düşecek gibiydi.

Ruan Qiuqiu şaşkınlıkla gözlerini kırptı. Kendine gelip tekrar baktığında, kurt yavrusu yok olmuştu.

Yerinde, büyük ve ürkütücü bir kurt, dişlerini göstererek duruyordu. Üzerinden yoğun bir kan kokusu yayılıyordu.

Aralarında biraz mesafe olsa da Ruan Qiuqiu, kurdun vücudundan kan damladığını ve büyük, çürümüş yarasını net bir şekilde görebiliyordu.

BÖLÜM NOTU

Yazarın notu:

Bay Büyük Kötü Kurt şaşkın ve tedirgin bir halde duruyordu. Korkutucu dişlerini gösterip içinden, "Umarım o halimi görmemiştir." diye düşündü.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu