Kar, kanla kırmızıya boyanmıştı, soğuk hava yoğun bir kan ve çürük kokusuyla dolmuştu.
Ruan Qiuqiu’nun bacakları titriyordu. Hayvan derisi çantasını sımsıkı tuttu ve endişeyle başını kaldırıp mağaranın önünde birden ortaya çıkan kurt iblisine baktı.
Bu kurt iblisi tamamen kan içindeydi.
Hayvan formu devasa büyüklükteydi. Eğilmiş olmasına rağmen neredeyse üç metre boyundaydı. Vücuduyla mağaranın küçük girişini tamamen kapatıyordu. Bütün bedenini görebilmek için başını iyice geriye yaslaması gerekti.
Vücudu yara bere içindeydi…
Sırtında, büyük küçük birçok korkutucu yara vardı. Bazı yaralar kabuk bağlamıştı, bazılarıysa hala taze ve kan sızdırıyordu. Akan kan, kürkünde çirkin, siyah lekeler oluşturmuştu.
Devasa kurdun ön patileri derinlemesine kara batmıştı, sol arka bacağında ise resmen kemiği gözüküyordu ve bu bacağından, kan ve irin akıyordu.
Ruan Qiuqiu’nun dudakları titredi. Yaklaşık beş metre önündeki devasa kurda baktı. Tüyleri diken diken olmuş, dişlerini göstererek tehditkar bir şekilde hırlıyordu.
Ormandayken duyduğu düşük, uyarı dolu hırlamayla aynı olduğunu fark eden Ruan Qiuqiu, sol alnından sağ göz kapağına kadar uzanan derin bir yarası olan bu devasa kurdun kocası olduğunu anladı.
Yüzü mahvolmuş, sakat, ölüm döşeğinde ve kör olduğu söylenen kurt kocası.
Ruan Qiuqiu’nun avuçları terlemişti. Olduğu yerde donup kalmıştı.
Bu dev gri kurt gerçekten korkutucuydu. Kocaman, keskin dişleri vardı ve sanki her an üstüne atlayıp onu parçalayacak ve lezzetli bir av gibi yiyecekmiş gibi görünüyordu.
Karşısında, ciddi şekilde yaralanmış olan bu dev kurda bakarken, Ruan Qiuqiu nihayet Ateş Kurt Kabilesi’ndeki kurtların neden bu ormanın kenarına bile yaklaşmaya cesaret edemediğini anladı. Anlaşılan, kocası sakat bile olsa hâlâ korkutucu, devasa bir kurttu.
Gri kurdun giderek daha tehditkâr hırlayışlarını dinlerken, tuhaf bir şekilde korkusu kayboldu.
Normalde çok korkması gerekirdi, ama gri kurdun burnundaki kar tanelerini görünce tüm korkusu bir anda geçti.
Bu kar taneleri, az önce karı kemiren o küçük ve zavallı kurt yavrusuna ait olmalıydı.
Bu… kötü kurt şu anda ne kadar vahşi görünüyor olsa da az önce çaresizce karla oynayan o küçük, zayıf yavru değil miydi?
Dev kurdun burnundaki kar tanelerine bakarken, Ruan Qiuqiu, kocasının nasıl böyle kolayca bir kurt yavrusundan dev gri kurda dönüşebildiğini merak etti. Oysa ki, kurdun aklında onun kaçmamasını "aptallık" olarak nitelendiriyordu.
On gün önce, Bay Büyük Kötü Kurt buraya "iyileşmek" için taşındığında, kabilenin ona bir insan eş göndereceğini duymuştu.
Bu, iblis kabileleri arasında eski bir gelenekti. Eğer bir şef terk edilirse, ölmeden önce kabilenin ona bir insan gelin göndermesi gerektiğine inanılırdı.
Bu insana "eş" deniyordu ama herkes bunun kabilenin son bir "iyilik" gösterisi olduğunu biliyordu. Bu, iblisin hem yasak olan insan etinin tadına varması hem de ölmeden önce biraz "zevk" yaşaması için yapılan son bir jestti. Yani, son bir ziyafet.
Bay Büyük Kötü Kurt bu duruma sadece küçümseyerek güldü. Onu terk eden kabilenin aldığı bu karara karşı yalnızca tiksinti hissediyordu
Onun için çiftleşmek gibi şeyler çekici değildi; aksine, ona göre bayağı tiksindiriciydi. İnsan etinin tadını merak etmek de umurunda bile değildi.
Sadece…
Bay Büyük Kötü Kurt neredeyse kör olan gözlerini kısarak, iblis duyularının yardımıyla karşısında solgun bir şekilde duran Ruan Qiuqiu’ya dikkatlice baktı.
Bu insan gerçekten aptal mıydı yoksa korkudan mı hareket edemiyordu? Onun hayvan formu bu kadar korkutucuyken neden kaçmıyordu?
Başka bir aç ve ahlaksız bir iblisin karşısında olsa, bir insan üç saniyeden fazla hayatta kalabilir miydi?
BÖLÜM NOTU
Yazarın Notu:
Bugün:
Bay Büyük Kötü Kurt: ''Çiftleşmek mi? İğrenç.''
Birkaç yıl sonra:
Ruan Qiuqiu, yataktaki kurdu tekmeleyerek itekledi. ''Hani bu sana iğrenç geliyordu?''
Bay Büyük Kötü Kurt: ''…''
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı