Kara Panter’in sinir krizleri arasında yankılanan yumruk sesleri duvarları titretirken Ryu, taş parçalarının düştüğü yerleri dikkatlice izledi. Her bir çarpışma, ortamın kaotik dengesini biraz daha bozan bir ritim yaratıyordu. Panter’in gözleri öfkeyle parıldıyor, odaya yayılan enerjisi neredeyse dokunulabilir bir ağırlık yaratıyordu. Ama Ryu direk yerde yatan çocuğa odaklandı.
Acılar içinde ağlayan çocuk… Yüzü neredeyse ölü gibi solgundu; gözleri, korkudan kendisine bakmaya bile cesaret edemiyordu. Panter’in dikkatinin tamamen öfkesiyle bulandığını fark eden Ryu, zihninde beliren soğuk ve kesin bir düşünceyle hareket etmeye karar verdi.
"Dikkati başka yerdeyken onu çıkartmak için tek şansım" diye düşünüp saklandığı yerden çıkıp çocuğa doğru atıldı. Ancak henüz bir adım atamadan karanlık bir köşeden ayak sesleri duyuldu. Ryu başını çevirip, tedirginlik veren bir yavaşlıkla oradan çıkan üç gölgeye baktı.
Üçü de tedirgin bir ahenkle koridorun karanlığında belirdi. En önde yürüyen adam, kafasında tek bir saç teli bile kalmamış, ürkütücü derecede zayıftı. Cildindeki solgunluk, neredeyse yıllarca gün yüzü görmemiş birine aitmiş gibi görünüyordu. Yanında, saç çizgisi belirgin şekilde geriye çekilmiş hafif kilolu bir adam vardı. Gözleri boş bakıyor, hareketleri uyuşmuş bir şekilde sürükleniyordu. Sonuncusu ise, uzun kahverengi saçlarıyla ve aşırıya kaçan dağınık kıyafetleriyle grotesk bir çekicilik taşıyan bir kadındı. Fahişelere özgü bir cazibeyi taşıyordu, ama bu cazibe, fazlasıyla çarpık ve rahatsız ediciydi.
Üçü de kol kola girmişti, ama bu birliktelik zoraki bir uyumun ürünü gibi görünüyordu. Her adımları zemine düşen bira damlalarının eşliğinde yankılanıyordu. Kadın, elindeki şişeyi sadece iki parmağıyla tutuyordu. Şişeyi gelişigüzel savururken, ağzından taşan kelimeler bulanık bir şekilde havaya karıştı:
“Hey~ Romean, biraz daha alkol al, seni şişko!” Ses tonu bir alayın eşiğinde dolanıyordu, ama onun içindeki çürüklük Ryu’nun zihninde yankılanan bir uyarı gibi çınladı.
Şişman adam ise yarı uykulu bir şekilde kadına eğilip onu öpmeye çalıştı. Hareketleri, bir sarhoşun kontrolsüzlüğüyle doluydu. Ancak Ryu, bunun basit bir alkol sersemliği olmadığını fark etti. Adamın her hareketinde bir yapaylık, hatta bir amaç gizliydi.
En gerideki kel adam, yavaşça kafasını kaldırdı. Bulanık bakan gözleri bir anda netleşti ve dikkatini Kara Panter’e çevirdi. Panter’in öfke dolu yumrukları, duvarda yankılanmaya devam ediyordu. Kel adamın bulanık bakışları, bir süre Kara Panter’in yumruklarını izledikten sonra donuk bir gülümsemeye dönüştü. Dudaklarından çıkan kelimeler, ağır ve aralarındaki alkol kokusunu neredeyse havaya işleyen bir tonla yankılandı:
"Ah... bak hele! Şu duvar... sana ne yaptı da böyle üstüne çullanıyorsun, kara dostum?" Sesindeki alaycı tını, Panter’in öfkesini daha da körükleyecek kadar sinsiydi.
Arkasındaki kadın kıkırdadı, ardından elindeki şişeyi kafasına doğru kaldırıp salladı. "Belki de... o duvar bizim gibi konuşabilseydi... bu kadar şiddet görmezdi. Değil mi, Romean?"
Kilolu adam, kadının sözlerine homurdanarak cevap verdi. "Sadece konuşan bir duvar değil... bak, şu kara adam da konuşsa... dünya çok daha... eğlenceli olurdu." Sözleri, alkolün yoğunluğu yüzünden birbirine karışıyordu.
Kara Panter bir an için başını çevirdi ve onların bu ciddiyetsiz sözlerini, sinirden çatlayan gözlerle süzdü. Ama yumruklarını durdurmadı; elleri, duvarı adeta bir yeminle parçalamaya devam ediyordu.
Kel adam bu dikkatsizlikten cesaret almış gibi, birkaç adım daha atarak Panter’e biraz daha yaklaştı. Ayakları yere sağlam basmıyor, her adımı sallantılı bir çizgide ilerliyordu. Kolunu hafifçe havaya kaldırarak, tıpkı bir dost gibi bir şeyler mırıldandı:
"Hey, hey, sakin ol. O duvar... eminim ki özür dilemiştir. Ya da... dileyecek bir şansı olsaydı, dilerdi... değil mi?"
Kadın, bu sözler karşısında daha da kıkırdamaya başladı. "Romean, dostum, bu adam bizi hiç takmıyor! Hey sen, Kara Şeytan, ne dersin? İçeceği paylaşmak ister misin bizimle?"
Kara Panter, elleri duvara çarpmayı bıraktığında, oda aniden bir ölüm sessizliğine büründü.
Kara Panter’in yumruklarının ardında yankılanan sessizlik, odadaki tansiyonu görünmez bir ip gibi gererken Ryu, nefesini kontrol etmeye çalıştı. Taşların arasındaki çocuğa doğru göz ucuyla baktı. Hala korkudan titriyordu. Zihni bir yandan dikkatli bir şekilde hareket planı oluştururken, diğer yandan Kara Panter’in üzerindeki baskıyı izliyordu. Hiçbir şey söylemiyor, gözlerini soğukkanlı bir ifadeyle önündeki sahneye dikmişti. Kel adam ise hala dengesi bozuk bir halde ona doğru eğiliyordu.
"Ah, neden bu kadar sessizsin dostum?" diye mırıldandı kel adam, Kara Panter’in omzuna hafifçe dokunarak. Alkol kokusuyla boğulmuş nefesi, havayı ağırlaştırıyordu. "Biliyorum, zor bir gün geçirmişsin. Ama dostlar arasında bu kadar ciddiyet olmaz ki… Biraz gevşe, ha?"
Ryu, Kara Panter’in yüzünde hiçbir değişim olmadığını fark etti. Öfkesi, yumruklarında bir patlama olmaktan çıkmış, bedenine yayılan bir huzursuzluğa dönüşmüştü. Ama sessizliği, her şeyden daha ürkütücüydü. Ryu, onun gözlerindeki odaklanmayı görünce vücudu istemsizce titredi.
Kara Panter kel adamın uzattığı koluna göz ucuyla baktı. Bu hareket bile sanki bir taşın kıpırdaması kadar ağır ve amansızdı. Saniyeler boyunca bu sahne donmuş gibi durdu. Ardından, Panter kolunu hafifçe hareket ettirdi. Kel adam, aniden boşlukta dengesini kaybedip yere düştü. Sert bir "pat" sesi zeminde yankılandı. Adam yere kapaklanmış halde, sarhoş bir inlemeyle doğrulmaya çalıştı.
"Ah, dostum… bu hiç dostça değildi," diye mırıldandı. Ancak Panter ona bakmadı bile.
Bu sırada, Ryu sessizce hareket etti. Dizlerini yere koyarak çocuğa doğru süründü. Çocuğun soluk soluğa nefes alışları, ortamın sessizliğinde bir yankı gibi duyuluyordu. Onu yavaşça omzundan tutup kaldırmaya çalıştı. "Sakin ol… Sessizce hareket etmeliyiz," diye fısıldadı. Çocuk, başını hafifçe sallayarak Ryu’nun söylediklerini anlamış gibi görünüyordu.
Ancak tam o anda kilolu adam, Kara Panter’e doğru öfkeyle bir adım attı. Gözlerinde, alkolün etkisinin ötesinde bir öfke parlıyordu. "Sen… dostumu yere serdin! Sen kimsin ki böyle davranıyorsun?!" diye bağırdı. Sesindeki titreşimler odanın duvarlarında yankılandı. Elindeki şişeyi kaldırdı. Parlayan cam yüzeyi, odadaki solgun ışıkta tehditkar bir şekilde yansıdı.
Kara Panter, kafasını hafifçe yana eğerek şişman adama baktı. Yüzündeki donuk gülümseme, alayla karışık bir huzuru yansıtıyordu. Gözlerinde hiçbir korku, hiçbir kaygı yoktu. Şişman adamın hamlesini izlerken, sadece o gülümsemesi değişmeden kaldı.
Adam, şişeyi Kara Panter’in kafasına indirmeye çalıştığında bir anlık bir karanlık gölge odada belirdi. Şişman adamın vuruşu havayı yarıp geçti, ancak Ryu bir an sonra donakaldı. Adamın eli… kolunun olması gereken yerden kesilmiş haldeydi. Koptuğu yerden kan fışkırıyor, zemini ve adamın kıyafetlerini karanlık bir kırmızıya boyuyordu.
Adam, bir an için neler olduğunu anlayamayarak hareketsiz kaldı. Gözleri, hala şişeyi tutan kopmuş kolunu arıyordu. Ancak acı dalgası bir anda zihnine ulaştı. Çığlıkları odayı doldurdu. Etraf kanla dolarken, Kara Panter adeta bu kargaşanın içinde bir heykel gibi duruyordu. Yüzündeki gülümseme hala aynıydı; sanki tüm bu olanlar, önemsiz bir eğlenceymiş gibi.
"Sanırım… biraz fazla oynadık," diye mırıldandı Kara Panter. Sesi o kadar alçak ve sakindi ki bu sözleri işiten herkesin tüyleri diken diken oldu.
Kan, metal ve yıkım kokusuyla dolup taşan sokakta dehşetin ritmi yankılanıyordu. Kadının çığlığı boğuk bir yankı gibi duvarlarda kaybolurken, Ryu’nun zihnindeki tek düşünce, buradan bir an önce çıkmak oldu. Küçük çocuğun titreyen bedeni, kollarında bir kuş tüyü gibi hafifti ama taşıdığı korkunun ağırlığı Ryu’nun omuzlarını eziyordu. Kaçması gerekiyordu. Şimdi.
Fakat yere düşen kel adam, yeniden hareket etmeye başladı. Gözleri, öfke ve deliliğin karanlık girdabında yanıyordu. Kanla ıslanmış parmakları, belindeki bıçağa uzandı ve onu bir yırtıcı hayvan gibi çekip çıkardı.
“Öl!” diye tükürdü adam. Kelimeler, alkol ve öfkeyle bulanmış bir yankı gibi odanın içinde titredi. “Öl, orospu çocuğu!”
Adamın bıçak savurarak koştuğu an, zaman sanki yavaşladı. Kara Panter'in varlığı, bu ölüm kalım anının tam ortasında bir karabasan gibi harekete geçti.
“Heh.”
Tek bir kelime. Hafif, alaycı ve ölümcül bir tonlamayla havayı delip geçti. Kara Panter’in dudaklarından dökülen bu ses, odadaki tüm gerçekliği anında boğdu. Kel adamın adımları bir an sendeledi. Gözlerindeki öfke, yerini garip bir kafa karışıklığına bıraktı. Bıçağı hala havadaydı, ama artık ne ileri gidebiliyor ne de aşağı inebiliyordu.
Adamın dudaklarından dökülen fısıltılar, korku ve şaşkınlıkla karışmıştı.
“Ne... Ne oluyor? Bekle... Neden her şey tepetaklak?”
Ama kel adamın düşünceleri, farkındalığın soğuk dalgasıyla kesildi. Bakışları yere kaydığında, vücudunun bir adım ileride olduğunu gördü. Gözlerini kırpıştırdı, ama görüntü değişmedi. Kafasının, gövdesinden ayrıldığını ancak anlayabilmişti ki bilinci kara bir boşluğa savruldu.
Kara Panter, kafasız bedenin devrilişini izledi. Kopmuş kafanın yere yuvarlanışını sessizce takip etti. Yavaş adımlarla kafanın yanına ilerledi ve başını hafifçe eğerek sanki anlamaya çalışıyormuş gibi baktı. Ardından, ağır bir gülümseme dudaklarına yayıldı. Ayağını kafanın üzerine yerleştirip yavaşça bastırdı. Ezilme sesi, odadaki sessizliği yırttı. Kan ve kemik parçaları etrafa sıçrarken, Kara Panter’in gözlerinde en ufak bir pişmanlık ya da duygu yoktu.
Kadının histeri dolu çığlıkları odayı doldurdu. Gözyaşları yüzünü boyarken panikle geriye doğru sendeledi. Yere düştüğünde, korkuyla geri geri sürünerek kaçmaya çalıştı. Ama Kara Panter’in karanlık sesi bir kez daha odanın kontrolünü ele geçirdi.
“Dur bakalım,” dedi, sesindeki sakinlik korkunun en keskin halini taşıyordu. “Oynamamazlık yapmak yok.”
Parmağını şaklattığında çıkan ses, yankılanarak tüm dünyayı susturdu. Kadın, olduğu yerde dondu. Gözleri korkuyla açılmış, elleri kaskatı kesilmişti. Anlam veremediği bir güç, vücudunu kuşatmıştı. Son bir çırpınışla çığlık atmaya çalıştı ama çok geçti.
Bir anda, bedeni parçalandı. Etrafı dolduran o korkunç şaklama sesiyle birlikte kadın, göz açıp kapayıncaya kadar bir kan gölüne dönüşmüştü. Et parçaları ve kan, zeminde grotesk bir tablo oluşturuyordu. Kara Panter, sessizce ileriye bir adım attı. Gözlerinde acıma ya da pişmanlık yoktu. Hafifçe başını eğerek kendi işini izledi. Dudaklarında her zamanki gibi o hafif, soğuk gülümseme vardı.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı