Kara Panter, yerde cansız yatan cesetlere bakarak hafifçe gülümsedi. Gözlerindeki kan kırmızısı ışık, katliamın ortasında sönmek bilmeyen bir alev gibi parlıyordu. Sokaktaki sessizliği, ölenlerin son nefesiyle birlikte ağırlaşmıştı.
Gökyüzüne kaldırdığı başıyla hafifçe homurdandı.
"Tch, ne ara bu kadar yakınlaştılar?"
Uzaktan gelen enerji titreşimi, bedeninde bir ürperti yaratmasa da dikkatini çekmişti. Aydınlık Ruh kullanan şövalyeler yaklaştığını anlayarak harekete geçmeye başladı.
Geri çekilmek için hazırlık yaparken, aniden zihninde bir düşünce belirdi. Az önce işkence ettiği çocuğu onu hayatta bırakmak gibi bir hata yapamazdı. Gitmeden önce o çocuğu öldürdükten sonra arkasında birkaç şey bırakıp zaman kazanmayı amaçladı.
Hızla arkasını döndü ve gözleri hemen onu yakaladı. Yerde yatan çocuğu kaldırmaya çalışan bir Ryu'yu fark etti. İkiside göz göze geldiklerinde ise ikiside aniden yıldırım çarpmış gibi oldu.
Kara Panterin, Ryu'nun sarı rengindeki gözlerine bakarken etrafındaki akan enerjiyi hissetti "Neden onda bana benzer bir enerji hissediyorum" kendine sordu Kara Panter.
Ryu'da Kara panterin gözlerine baktığında vücudunu saran enerjiyi çıplak gözler gördüğünü fark ederek şaşkınlığını gizleyemedi. "Bu ışıklarda ne böyle" daha önce hayatında böyle bişey görmediği için kendi kendine sorular sormaya başladı. Kafasını sallayarak düşünmeye başladı.
Kara Panter, bir an için olduğu yerde hareketsiz kaldı. Gözlerindeki parlaklık hafifçe solarken, zihni birkaç saniyeliğine geçmişin gölgelerine doğru sürüklendi. O anları tekrar yaşarken yüzüne belirsiz bir ifade yerleşti. Ardından gözlerini yeniden Ryu’ya çevirdi ve çocuğun yüzündeki korkuyu izlerken ince bir gülümsemeyle başını hafifçe yana eğdi.
"Bak şu sürprize… Seni tekrar göreceğimi düşünmezdim, velet."
Sesi alaycı bir soğukluk taşıyordu. Ryu’nun tüm vücudu titremeye başladı. Birkaç saniye önceye kadar hareket edebiliyordu, ama şimdi… Bacaklarını oynatmaya çalışsa da kasları cevap vermiyordu.
"Neden kımıldayamıyorum?!"
Bacaklarına komut vermeye devam etti, ama hiçbir şey değişmiyordu. Her geçen saniye içinde büyüyen panik, derin bir çaresizliğe dönüşüyordu.
"Bu adamın her zaman böyle bir havası mı vardı? Öncekine göre bambaşka biri gibi…!"
Alnından süzülen soğuk ter damlası yere düşerken, Kara Panter aniden gözden kayboldu. Gözleri takip edemeden, sadece içgüdüleriyle hissedebildi Ryu. Ve bir an sonra…
Pat!
Acı, yıldırım gibi omzundan tüm vücuduna yayıldı. Kara Panter, tek bir hareketle sağ elini Ryu’nun sol omzuna yerleştirmiş ve hafif bir baskıyla eklemi yerinden çıkarmıştı. Hiçbir uyarı vermeden, hiçbir güç gösterisine ihtiyaç duymadan...
Ryu'nun gözleri irileşti. Çığlık atmak için ağzını açtı, ama boğazına düğümlenen korku sesini yutmuştu. Bedenini saran ölümcül aura, onu adeta felç etmişti. Kara Panter’in yüzündeki o hafif gülümseme ise, Ryu’nun içindeki korkuyu daha da derinleştiriyordu.
Ryu'nun omzunda yankılanan keskin acı henüz dinmeden, Kara Panter'in eli yavaşça kayarak boğazına doğru ilerledi. Sıcak, demir gibi sert parmaklar nazik bir tehdit gibi derisini kavrarken Ryu'nun nefesi aniden kesildi.
Kara Panter'in elindeki baskı arttıkça ayakları yerden yavaşça kesildi. Havaya kaldırılırken göğsü sıkışmaya başladı ve ciğerlerine çekmeye çalıştığı her nefes, sanki sivri bıçaklar gibi boğazına saplanıyordu. Gözleri bulanıklaşmaya başlarken, karşısındaki adamın yüzündeki gülümseme daha da derinleşti. Kara Panter'in altın sarısı gözleri parlamaya devam ediyordu.
"Seni küçük piç" diye mırıldandı alaycı bir tonda, "Senin yüzünden başıma neler geldi biliyormusun küçük sıçan! Senin gibi piç kuruların başkasını eşyasını çalarsa başına neler geleceğini bilmesi lazım" diyerek dahada sıkmaya başlar.
Ryu, dişlerini sıkarak Kara Panter'in kollarından kurtulmaya çalıştı ama boşunaydı. Ellerini sıkan demir gibi parmaklar gevşemiyordu. Göğsü sıkışmış, ciğerleri isyan ediyordu.
"Hay amına koyim! Neden o an vücudumu hareket ettiremedim?!" diye öfkeyle iç geçirdi.
O sırada Kara Panter, dudaklarında beliren sinsi bir gülümsemeyle konuşmaya başladı.
"Seni şimdi öldürmeyeceğim," dedi sakin ama tehditkâr bir ses tonuyla. "Öncelikle öğrenmek istediğim bir şey var."
Ryu, boğazındaki baskının biraz hafiflediğini hissettiğinde ciğerlerine dolan havayı açgözlü bir şekilde çekti. Nefes alabiliyor olması bir nebze rahatlatıcıydı ama bu, içinde bulunduğu tehlikenin azaldığı anlamına gelmiyordu.
Boğazını temizleyip başını hafifçe kaldırarak Kara Panter’e dik dik baktı. "Ne öğrenmek istiyorsun?" diye sordu, sesi cılız ve kısık çıkmıştı.
Kara Panter, Ryu'nun gözlerine birkaç saniyeliğine odaklandı. "Bu velet yüzünden sikik aslandan bir güzel benzetildim. Lanet olası sıçan tamda güçlerimin mühürlendiği zamana denk geldi" Sonunda gözlerini kaçırıp konuşmaya başladı.
"İlk sorum şu… Saat nerede?"
Ryu’nun yüreği hızla çarpmaya başladı.
"Ve sakın bana yalan söylemek gibi bir aptallık yapayım deme, velet!" Kara Panter'in sesi aniden sertleşti. "Belki verdiğin cevaba göre seni bir süre daha hayatta tutabilirim."
Ryu, içinden küfürler savurarak dişlerini sıktı. "Hayatta tutmakmış… Sen onu başkasına anlat be! Ne desem de beni öldüreceksin zaten."
Yutkundu. Tüm gücünü toplayarak, Kara Panter'in gözlerine dimdik baktı ve cevap vermek için dudaklarını araladı. "Saat sağ cebimde duruyor" yanıt verdi. Kara Panter’in gözleri, Ryu’nun söylediklerini duyunca kısılıp dikkat kesildi. Bir an bile tereddüt etmeden sol elini Ryu’nun cebine daldırdı. Soğuk metali hisseder hissetmez dudaklarının köşesi hafifçe yukarı kıvrıldı. Ancak saat eline değdiği anda yüzündeki ifade bir anda değişti. Şaşkınlık ve inançsızlık, gülümsemesini acı bir hayal kırıklığına dönüştürdü.
Ryu, sert bir şekilde bir köşeye savrulurken Kara Panter’in dikkati tamamen elindeki saate odaklanmıştı.
"S-Saat… parçalanmış?!"
Gözleri irileşti, sesi titredi. İnce parmakları titreyerek saatin çatlamış yüzeyini okşadı.
"Bu… nasıl olur? Bir yadigâr nasıl parçalanır?!"
Sesi öfkeli ama bir o kadar da şaşkındı. Ellerindeki değerli eşya, bir anda tüm ağırlığını yitirip kırılgan bir toza dönüşüyormuş gibi hissettiriyordu. Korkuyla saate daha sıkı sarıldı, ancak bu sadece süreci hızlandırdı.
İnce, gri toz taneleri avuçlarından süzülmeye başladı. Kara Panter, parmakları arasından kayan tozları çaresizlikle izledi. Ne kadar sıkı tutsam da… "Hayır, hayır, hayır! Bu olmamalı!" diye hırladı, sesi çaresizce yükselirken.
Saatin son kalıntıları da havaya karışıp yok olduğunda, geriye sadece sessizlik kaldı.
Kara Panter’in nefesi düzensizleşti, gözleri hızla büyüyen öfkeyle parlıyordu. Saatin son kalıntıları da havaya karışırken, parmaklarını sıktı ve yumruğunu yere geçirdi.
“Bu… olmamalıydı…” diye fısıldadı, sesi şaşkınlık ve öfkenin arasına sıkışmıştı.
Yüzü gerildi, kaşları çatıldı. Varlığına bile tahammül edemediği o lanet çocuğa döndü. Ryu, solgun yüzü ve titreyen bedeniyle duvara yaslanmıştı.
"Sen..." Kara Panter'in sesi, ölümcül bir fısıltı gibiydi. Bir adım attı, sonra bir tane daha. Karanlık aura bedeninden dalgalar halinde yayılıyordu.
Ryu’nun kalbi, göğsüne sığamayacakmış gibi atmaya başladı. Nefesi sıklaştı, kasları korkuyla gerildi. Elini uzatti ama aniden Ryu'yu ilk gördüğü gibi kafasına yıldırım çarpmış gibi oldu, bir kaç saniye olduğu yerde hareketsiz kalınca yüzündeki sinir gitmiş onun yerine tedirginlik yer bulmuştu.
"Demek onu seçtin" tedirgin bir tonla Kara Panter. Ryu ise kafası karışmıştı.
"Kara Panter’in sesi, her zamankinden farklıydı. Öfkeli ama bir o kadar da… şaşkın?" kendine sordu.
Ryu, alnından akan terleri silmeye bile fırsat bulamadan ona baktı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu, sesi titrek ama içinde yatan korkuyu belli etmemeye çalışarak.
Kara Panter hafifçe başını eğdi, gözleri sanki Ryu’nun içini delip geçiyormuş gibi derin bir bakışa büründü. Sonra, hafifçe gülümseyerek mırıldandı:
"Anladım, meğerse başından beri bunu planlıyormuşsun Peki, bakalım bu seçimin seni nereye götürecek seni, lanetli miras."
Ryu’nun kafası iyice karışmıştı. "Onu seçmek mi?" Lanetli miras!? Ne ima ediyor bu?"
Kara Panter, sırtını Ryu’ya dönerek yerde yatan, ezilmiş bacağı nedeniyle hareket edemeyen çocuğa doğru ağır adımlarla ilerledi. Ayaklarının altındaki taşlar hafifçe çatırdarken, gözleri gökyüzüne kaydı.
"Hm? Bu hissettiğim enerji... gelen şövalyelerin olmalı. Çok vaktim kalmadı kaçmadan önce buralara bişey bıraksam iyi olcak" kendi kendine düşündü Kara Panter.
Hafifçe iç çekti, ardından sessizce güldü. "Ah… Biraz daha buralarda durabilseydim." İçinde küçük bir hayal kırıklığı vardı, sesi ise umursamaz bir eğlence tonuyla doluydu. "Keşke şu veletle biraz daha oynayabilseydim."tekrar iç çekip çocuğun önüne geldi Kara Panter.
Tam çocuğun yanına çömelmek üzereyken, aniden durdu. Gözleri yavaşça büyüdü, ardından kısık bir sesle mırıldandı:
"Ha?!"
Şaşkınlığı yüzüne yansımıştı. Kara Panter, hafifçe çocuğun solgun yanağına dokundu, parmaklarını bir oyun hamuruna dokunur gibi yavaşça hareket dokundu. Soğuktu… ve hissizdi.
"Sen ciddimisin lan?!" diye bağırdı. Oynayacak bir şey bulmuş bir çocuk gibi bir an için heyecanlanmıştı, ancak bu heyecan oyuncağını kaybettiği için sönüp gitti. Çocuğun artık hiçbir tepki vermediğini fark edince gözlerini devirdi.
"Tsk. Daha oynamayı bitirememiştim."
İç çekerek çocuğa baktı. Kan kaybından çoktan ölmüştü. Kara Panter’in gözlerinde, hayal kırıklığına uğramış bir çocuğun ifadesi vardı.
Kara Panter, yerde hareketsiz yatan çocuğun sol eliyle boğazını kavradı ve onu tek eliyle kolayca havaya kaldırdı. Çocuğun cansız bedeni bir bebek kadar hafifti. Kafası yana düşmüş, gözleri ise boşluğa bakıyordu.
Tam o anda, Kara Panter’in sağ elinin işaret parmağı yavaşça siyah, koyu bir sıvıyla kaplandı. Sıvı, parmağının etrafında dönen bir girdap gibi kıvrılarak yoğunlaştı. Koyu, katranı andıran madde parmağına tamamen yapıştığında, sokakta boğucu bir baskı hissi yayıldı.
Ryu, bu korkutucu sahneyi izlerken farkında olmadan nefesini tutmuştu. Boğazı kurumuştu ve içini açıklayamadığı bir korku kapladı. Sonunda kendini toparlayarak titrek bir sesle sordu:
“H-hey… Ne yapıyorsun?”
Kara Panter, Ryu’ya sırtı dönük bir şekilde hafifçe başını çevirdi. Yüzünde eğlenceli ama aynı zamanda ürkütücü bir gülümseme vardı. Gözleri, sanki gördüğü her şeyin üzerinde mutlak bir hakimiyeti varmış gibi kısılmıştı.
“Sadece küçük bir hediye,” diye fısıldadı, sesi tüyler ürpertici bir yankıyla odada dolandı.
Ve o an, Kara Panter’in siyah sıvıyla kaplı işaret parmağı hızla çocuğun alnına saplandı. Sıvı, çocuğun tenine temas eder etmez delici bir ses yankılandı—tıpkı bir bıçağın etin içine yavaşça gömülmesi gibi. Çocuğun cansız bedeni bir anlığına hafifçe seğirdi, ardından sessizliğe gömüldü.
Ryu’nun gözleri dehşetle büyüdü. İçinde kötü bir his vardı. Bu… sadece bir cesedi delmekten ibaret değildi. Kara Panter’in ne yapmaya çalıştığını bilmiyordu ama içgüdüleri bunun son derece tehlikeli bir şey olduğunu haykırıyordu.
Çocuğun alnına saplanan parmak, içindeki karanlığı serbest bırakmıştı. İlk başta ince, damar gibi görünen siyah çizgiler, alnından başlayarak hızla tüm bedene yayıldı. Cilt, adeta içten içe zehirleniyormuş gibi morumsu bir tona bürünmeye başladı.
Ryu, gözleri fal taşı gibi açılmış bir halde olanları izliyordu. “Bu… bu da ne?” diye fısıldadı, sesi titrek ve zayıftı.
Kara Panter’in yüzündeki sırıtış giderek genişledi. Çocuğun bedeni gittikçe daha da koyu bir renge bürünürken, önce hafif bir kahkaha attı. Ardından sesi giderek yükseldi, göğsünden yükselen kahkahalar çılgınca yankılanarak tüm sokağı doldurdu.
“Hahahaha! Muhteşem! Beklediğimden de güzel oldu!”
Kahkahaları, kasvetli hava ile birleşerek etrafa boğucu bir his yaydı. Kara Panter’in gözleri, zehirli bir hazla parlıyordu. Sanki yıllardır süren bir beklentinin sonunda meyvesini almış gibiydi.
Bu sırada, çocuğun bedeni daha da kötüleşiyordu. Siyah damarlar parmak uçlarına kadar ulaştığında, çocuğun gözleri aniden açıldı—ama bu gözler ona ait değildi. Gözbebekleri tamamen zifiri siyaha dönüşmüş, içlerinde tarif edilemez bir boşluk belirmişti.
Ryu, yaşadığı korkuyla olduğu yerde donup kalmıştı. İçinde bir şey, ona hemen oradan kaçmasını söylüyordu. Ama bacakları yine itaat etmiyordu. “S-siktir! Neden hala hareket edemiyom lan?" bacaklarına vurnaya başladı Ryu, çaresizce bacaklarını vurmaya devam ederken bir yanda gözleri hala onların üzerindeydi.
Kara Panter, yüzünde tatmin olmuş bir ifadeyle hafifçe başını yana eğdi. Her şeyin istediği gibi ilerlediğini kabul edercesine bir gülümseme belirdi dudaklarında. "İşte böyle..." diye mırıldandı, parmağını çocuğun alnından yavaşça çekerek.
Siyah sıvıyla kaplı parmağı, çocuğun cildinden ayrıldığında, küçük beden sanki ipleri kesilmiş bir kukla gibi titredi. Gözlerindeki zifiri siyah boşluk, hiçliğin derinliklerinden gelen bir varlık gibi ışıldıyordu.
Kara Panter, "İşim bitti artık." diyerek çocuğu omzunun üzerinden rastgele bir çöp gibi fırlattı. Küçük beden, taş zemine çarparken sert bir ses yankılandı, ama çocuktan en ufak bir tepki gelmedi.
Ryu, kalbinin deli gibi çarptığını hissediyordu. İçgüdüleri ona oradan kaçmasını söylüyordu, ama gözlerini bile kırpamıyordu. "Az önce noldu?" diye düşündü titreyerek.
Kara Panter, Ryu’nun donmuş halini fark ettiğinde kısık bir kahkaha attı. "Ne oldu velet? Yaptığım şeye mi merak ediyon?"
Ryu, boğazından çıkmaya çalışan kelimeleri yutkundu. Korku, tüm vücudunu ele geçirmişti. Çocuğun bedeni hâlâ hareketsizdi, ama etrafındaki karanlık aura giderek yoğunlaşıyordu.
Ve aniden...
Yerde yatan çocuk birden bire vücudunda kan akmaya başlıdı, aniden etraf kan gölüne dönüşüyormuş gibi hızlıca etrafa kan yayılmaya başladı
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı