"Hey! İyi misin evlat?" Kafamı çevirdiğimde gözlerime inanamadım. Bu, savunuculardan S seviyeli uyanmış Park Jinwoo'ydu. Etrafındaki aura, onun ne kadar güçlü olduğunu adeta haykırıyordu.

Park Jinwoo'yu gördüğümde içim rahatladı. Kore'nin en güçlü avcılarından biri, belki de en güçlüsü, buradaydı. Ayağa kalktım ve ona dönüp teşekkür ettim. Başını sallayarak onayladı ve güvenlik birliklerinin geldiğini görünce oradan uçarak uzaklaştı.

"Ne kadar sakin biri," dedim kendi kendime. Gözlerinde tek bir korku belirtisi bile yoktu, sanki bir yırtıcı değil, bir avcıyla bakışıyordum.

Başımı çevirdikten sonra, kanlar içinde annemi bulmaya çalıştım. Her yerde cesetler, yaralılar ve yangınlar vardı. Ülkenin en gelişmiş şehri olan Seul'ün küçük bir kısmının bu halde olacağını hiç düşünmemiştim.

"Anne!" diye bağırdım her seferinde ve sonunda o sesi duydum.

"Ryu," diye seslendi annem.

"Anne, iyi misin?" der demez, gözlerim bulanıklaşmaya başladı.

Ne! Neler oluyor? Neden aniden etraf kararmaya başladı? Aklım allak bullak oldu.

Gözlerimi açtığımda her şey bulanıktı. Hastane kokusu ve cihazların bip sesi kulaklarımı doldurdu. Etrafımı tam olarak göremiyordum ama yatağımın başucunda birinin olduğunu fark ettim.

Gözlerim netleşmeye başladıkça annemin yüzündeki endişe ve sevgi dolu ifadeyi gördüm. Başını yatağıma koymuş, göz altları morarmış bir şekilde uyuyordu.

"Anne" dedim zayıf bir sesle.

O kadar yorgunduydu ki, vücudundaki yara izlerine bile baktırmamıştı. Ama aklıma takılan bir soru vardı; ben ne zamandır uyuyorum?

Bacaklarımı oynamaya çalışırken zar zor oynattığımı fark ettim. Cidden bu kadar kötü mü yaralanmıştım? Siktir.

Cama doğru ilerledikten sonra, Uyanmışlar Birliği'ni gördüm.

[Uyanmışlar Birliği]112 yıl önce mana kalbini elde edip dünya seviyesine çıkmış beş kişinin insanlık için kurduğu uyanış eğitim üstü ve ordu kampıydı. Her ülkede birer tane olmak üzere kurulmuştur ama Uyanmışların ana üstü Kuzey Atlas Okyanusu'nun tam ortasında, havada süzülen bir adadır ve dünya seviyeli uyanmışların hepsinin olduğu bir yerdir.

Keşke orada olabilsem. Tam bir kıdemli olurdum. Haha, hayali bile güzel. Acaba Han ne tepki verirdi?

"Pat!"

"!? O da neydi?"

O ses tam arkamdan gelmişti. Kafamı çevirdiğimde oturduğu sandalyeyi düşüren, ayakta ağlayan annemi gördüm.

"Ryu!" diye bağıran annem koşa koşa bana sarıldı.

"Sonunda... sonunda uyandın, bir daha uyanmayacaksın diye çok korkuyordum." dedi annem.

Üzgün bir sesle, "Anne..." dedim."Üzgünüm, seni çok endişelendirdim anne. Sen iyi misin?"

Seung-Haru: "Ben iyiyim. Ama asıl sen nasılsın? Beni çok korkuttun."

Etrafıma bakındım. Beyaz duvarlar, tıbbi cihazlar ve serum torbaları... Her şey bir rüya gibi geliyordu. "Neler oldu?" diye sordum. Annem derin bir nefes aldı ve bana olanları anlattı. Park Jinwoo'nun bizi kurtardığını, güvenlik birliklerinin geldiği sırada benim bayıldığımı ve ardından hastaneye getirildiğimizi söyledi.

Mana kalbimin uyanmasıyla kendimi çok zorlamış olmalıyım. Zaten şans eseri ayaktaydım o sıralar. Dur ama ben kaç gündür uyuyorum?

Bayağı zayıfladığımı fark ettim. Anneme dönüp, "Anne, ben kaç gündür komadaydım?" dedim.

Annem kısık ve soluk bir sesle, "2 ay," dedi.

Ne?! Ben 2 aydır komada mıydım?

Aniden odaya doktor ve yanında siyah takım elbiseli, uzun saçlı bir beyfendiyle birlikte odaya girdi.

Doktor: "Sonunda uyandınız, Bay Seung," dedi doktor, yüzünde hafif bir gülümsemeyle. "İki aydır çok yoğun bir zaman geçirdiniz ve şans eseri hayatta kalabildiniz."

"Şans eseri mi?" diye sordum, şaşkınlıkla.

Doktor: "Evet, Bay Seung. Siz daha 17 yaşında mana kalbinizi uyandırmayı başardınız ve vücudunuz bu güce daha alışkın değil. Üstelik o saldırılarda kırılmadığınız kemik kalmamıştı."

Doğru, Lung Hyun'un saldırısından dolayı acılar içinde yerde kıvranmıştım.

Doktorun arkasındaki takım elbiseli adam konuşmaya başladı. "Konuşmanızı böldüğüm için üzgünüm, Bay Seung. Ben Kim Johan."

"Merhabalar ama... sizi tanıyor muyum?" dedim.

"Tanımamanız gayet normal, Bay Seung. Ben Kore Uyanmışlar Birliği'ndeki denetmenlerden biriyim."

"Kore Uyanmışlar Birliği mi?"

"Evet," diye onayladı Kim Johan. "Bizler yeni uyanmış insanları ölçmek ve şehirde kargaşa çıkartan, güvenlik önlemleri ve bunun gibi terör olaylarını araştırıyoruz."

Demek bunun için gelmiş...

Bay Kim'le uzun bir süre sohbet ettik. O iki hapishane kaçağının aslında eskiden Kore Uyanmışlar Birliği'nde çalışan savunucular olduğunu, fakat bir sebepten dolayı birlikten ayrılıp bir yıl sonra tamamen başka biri olup insanları öldürmeye başladıklarını anlattı. Benden önceki tanıklara göre bir ritüel için insanları öldürüyorlarmış.

Kim Johan: "Bu da son sorumuzdu, Bay Seung. Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim."

Ryu: "Sakıncası olmazsa şu iki kaçak şu an nerede?"

Kim Johan: "Şu an Uyanmışlar Birliği'nde sorgudalar. Sorgudan sonra hapishaneye tekrar gönderilecekler."

Ryu: "Anlıyorum."

Kim Johan: "Ah! Unutuyordum az kalsın. Doktor bey, sizin izninizle Ryu'nun seviyesini ölçmek için Uyanmışlar Birliği'ne gidebilir miyiz?"

Doktor kafasını sallayarak onayladı. "Ölçümü yaptıktan sonra hastaneye geri getirirseniz sevinirim. Daha yaraları tamamen iyileşmedi."

Kim Johan: "Merak etmeyin, ölçümden sonra hemen geri getireceğiz. O zaman Bay Seung, hazırlanıp çıkalım mı istersiniz?"

Ryu: "Önce üzerime bir şeyler giymem lazım."

Kim Johan: "Nasıl isterseniz. Sizi aşağıda bekliyor olacağım, Bay Seung."

Bay Kim odadan çıktıktan sonra anneme heyecanla bakıp yüzündeki o endişeli ifadeyi gördüm, yüzümdeki heyecan aniden kaybolmuştu.

Ryu: "Anne? İyi misin?"

Anne: "Ha! Evet, iyiyim, sadece dalmıştım..."

Annem iyiyim demesine rağmen endişesi hala yüzünde belirgindi. Ellerimi yanaklarından tutup konuşmaya başladım, "Anne, endişelendiğini anlıyorum. Aynı babam gibi savunuculara girmek istediğimi de biliyorsun. Endişelenme, ben seni bırakmayacağım."

Seung-Haru tatlı bir gülümsemeyle, "Aynı baban gibisin. O da ne olursa olsun yapmak istediğini yapardı."

Anne...

Merak etme, hem seni koruyacağım hem de babamın intikamını alacağım. O lanet olası insansı canavarı öldüreceğim!

Seung-Haru: "Ah! Doğru, Bay Kim bizi bekliyordu."

Ryu: "Onu tamamen unutmuşuz!"

Üstlerimi acelece bir şekilde değiştirdikten sonra Bay Kim'in arabasına bindik.

Ryu: "Üzgünüm. Çok beklettim mi?"

Kim Johan: "Hiç bile, Bay Seung (1 saattir seni bekliyorum be)."

Yüzü hiç öyle söylemiyor sanki, haha...

Bay Kim'le sonunda yola çıkmaya başlamıştık. Kore Uyanmışlar Birliği'nin merkezi her seferinde yaklaştığımızda daha da büyüyordu ve uzaktaki haliyle kıyaslanamazdı.

Ryu: "Waow, bu Uyanmışlar Birliği'nin girişimi mi?"

Kim Johan: "Çok etkileyici değil mi? Ülkede ölen savunucuların anısına yapılmış mana hologramı."

Ryu: "Mana hologramı mı?"

Kim Johan: "Evet, mana hologramı sayesinde orada gözüken savunucularla konuşma ihtimaliniz oluyor, bir dakikalığına. Bunu da aileleri için yaptık."

Ryu: "Anlıyorum... Peki, Seung-Lee Woo adında bir savunucunun hologramı var mı?"

Kim Johan: "Seung-Lee Woo mu? Hmm, bir sürü avcı var ama aynı zamanda cesedini bulamadığımız savunucular da var."

Ryu: "Cesetlerini bulamadan yapamıyormusunuz hologramı?"

Kim Johan: "Maalesef, hologram için bedene ihtiyacımız var. Böylelikle onun ruhuyla az da olsa etkileşime girebiliyoruz. Bundan dolayı ceset şart, ve maalesef dediğiniz isimden birini hatırlamıyorum. Yakınınız mı?"

Ryu: "...Babam olur kendisi."

Kim Johan: "Üzgünüm..."

Ryu: "Sorun değil,

Bay Kim."Kim Johan: "Saygımı aşmak gibi olmasın ama babanızın nasıl bir savunucu olduğunu anlatır mısınız?"

Gözlerim gökyüzüne kilitlenmiş bir şekilde anlatmaya başladım: "Babam E seviyeli bir uyanmış olarak uyanmıştı, annemin anlattığına göre. Toplumda E seviye hor görülürdü ama babam için bu tam tersiydi. Sanki herkesin başına gelmeyen bir parlaklığa sahipti. O kadar parlaktı ki, kimse ondan nefret etmezdi, tek bir düşmanı bile yoktu. Her zaman kendinden önce başkasının canını düşünürdü. Uyanmışlar Birliği'ne girdikten sonra kısa bir sürede C seviyesine çıktı ve bunu sadece 6 ayda başardı."

Kim Johan: "6 ay mı!? Bu inanılmaz bir gelişim. Baban bir deha olmalı."

Ryu: "Evet, o gerçek bir dahiydi. Her görevi tamamlanarak geliyordu, bazen hafif yaralar, bazen de ağır yaralarla. Ama yüzündeki o ışık hiç bir zaman sönmedi."

Kim Johan: "Baban inanılmaz birisiymiş."

Ryu: "Evet, o inanılmaz biriydi ama sonra korkunç bir olay yaşandı... Kızıl Ay."

Kim Johan: "Ne! Baban 10 yıl önce Kore'nin Busan şehrindeki 'Kızıl Ay' olayında ordamıydı"

[Kızıl Ay]

10 yıl önce, Kore'nin Busan şehrinde bir kaç kişi tarafından Dünya seviyesindeki uyanmışların yaptığı surları bir kaç dakikalığına etkisiz hale getirerek canavarlara katliam için yol açtılar. Bir sürü savunucu Busan'a gitti ama garip bir şekilde düşük seviyeli yaratıklara yeniliyorlardı. Sanki bir yerden güç almışlar. Düşük veya yüksek seviyeli canavar olsun fark etmeden, Busan kan rengine bürünmüştü ve insanlar bu katliamı yaşarken ayın yavaş yavaş kırmızı renge bürünmesinden dolayı o olaya 'Kızıl Ay' denmeye başlandı.

Savunucular bu olay için 2 gündür savaşıyorlardı ve babam da oradaydı. Neredeyse canavarların sayısı azalmaya başlamıştı ama bir yandan ölü sivillerin cesetlerinin sayısı artıyordu. Savunucular bütün canavarları alt ettiklerini düşündüklerinde zafer kutlamalarına başladılar ama aniden insansı bir canavar ortaya çıktı. Tek darbesiyle 100'den fazla savunucuyu öldürdü. O sırada biz de Busan'da yaşıyorduk ve annem ile ben tek başımıza evde kendimizi korumaya çalışıyorduk. D seviyeli bir yaratığın evimize saldırdığını fark ettik. Annem benim kaçmam için bir yol açtı, Annem "GİT BABANI BUL" diye bağırmıştı, arkama bile bakmadan babamı bulmaya gittiğimde aniden kendimi orada buldum. Karşımda sanki bir tanrı varmış gibiydi ama insanlardan nefret eden bir tanrıydı.

O kadar ürkütücü bakıyordu ki, yerimde parmağımı bile kıpırdatamadım. İşte o an kendimden nefret etme sebebim oldu. Babam beni kurtarmaya çalışırken çok ağır şekilde yaralandı. Beni uzaklara fırlattıktan sonra... canavarın babamın gözlerimin önünde öldürülmesini izledim.

Kim Johan: "Bay Seung? İyi misiniz?"

Ryu: "Pardon, dalmışım bir anlığına."

Yine o olayı hatırlamak istemiyorum, ne zaman hatırlasam kendimi öldürme isteği uyandırıyor.

Kim Johan: "Bay Seung!" diye bağırdı.

Yerimde zıplayarak kendime geldim.

Kim Johan: "Bay Seung, sonunda geldik."

Waow! Bu inanılmaz. Hep olmak istediğim yer, hayal ettiğimden daha etkileyiciydi.

Kim Johan: (Mutlu bir ifadeyle) "Kore Uyanmışlar Birliği'ne hoş geldiniz Bay Seung."

BÖLÜM NOTU

Karşınızda 4. bölüm efendim umarım beğenirsiniz




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu