"Kore Uyanmışlar Birliği’ne hoş geldiniz Bay Seung," dedi Kim Johan, nazik bir gülümsemeyle.
Ryu, bu sözleri büyük bir hayranlıkla karşıladı. "Bu inanılmaz," diye düşündü. "Gerçekten hayal ettiğimden bile daha iyi."
"Bu sevindirici," dedi Bay Kim. "İçeri girdiğinizde daha da etkileneceğinizin garantisini verebilirim."
Babamın intikamını almak için nihayet ilk adımı atmıştım. Yıllardır beklediğim o an sonunda gelmişti, ve bu heyecanı iliklerime kadar hissettim. Birliğin ağır kapılarından içeri adım attığımda, karşılaştığım manzara beni adeta büyüledi. Bu yer, sadece bir bina değildi; gücün ve bilimin mükemmel bir uyumuyla inşa edilmiş bambaşka bir dünyaydı.
Duvarlardaki parıldayan büyü runeleri dikkatimi çekti; her biri, etrafa görünmeyen bir güç yayıyor, havayı yoğun bir enerjiyle dolduruyordu. Bu yerin sıradan olmadığını her adımımda daha da derinden hissediyordum. Gözlerim, duvarları süsleyen parlak zırh ve silah raflarına takıldı. Şimdiye kadar gördüğüm hiçbir şeye benzemiyorlardı; her biri, ileri teknoloji ile büyünün mükemmel bir birleşimiydi. Bazı silahlar alevlerin dansını, bazıları ise şimşeklerin gücünü içinde barındırıyordu. Her parça, bir sanat eseri kadar kusursuz ve etkileyiciydi.
Eğitim odalarına doğru göz gezdirdim. İçerideki uyanmışlar, çeşitli büyülerin kontrolü üzerinde çalışıyordu. Bir uyanmış, elinde tuttuğu devasa bir alev topunu dengede tutmaya çalışırken, bir diğeri havada süzülen su kürelerine şekil veriyordu. Bu insanların sıradan olmadıkları, gerçek gücün taşıyıcıları oldukları her hareketlerinde belli oluyordu.
Bay Kim, bakışlarımı fark etmiş olacak ki hafifçe gülümsedi. "Burası sadece başlangıç, Bay Seung," dedi, sesinde gurur ve sakinlik vardı. "Birliğimiz, yalnızca en iyileri yetiştirir."
Bu sözler içimde yankılandı. Babamın intikamını alma arzum, bu sözlerle daha da güçlendi. Artık buradaydım. Ne olursa olsun, babamın intikamını almak için her türlü fedakarlığı göze almıştım. Gerekirse sakat kalsam bile güçlenecektim.
Bay Kim'le birlikte koridorun sonuna kadar yürüdüğümüzde bir an onu gördüm, Park Jinwoo'yu. İçimde bir heyecan dalgası yükseldi ve düşünmeden ona doğru koştum. Park Jinwoo, elinde kahvesini yudumlarken arkasını döndü. O gözler… Cidden güçlü olduğunu haykırıyordu. Çok sakin bir sesle, "Rica ederim, bu benim görevim," dedi.
Bu çocuk… İlk gördüğümde mana kalbi yoktu ve bu sadece iki ay önceydi. Demek ki sonradan uyanmış biri, diye düşündü Park Jinwoo.
Yüzünde hafif bir gülümsemeyle eğilerek, "Bol şans, artık sen de bir uyanmışsın, Ryu," diye fısıldadı.
Ne!? Adımı söylediğimi hiç hatırlamıyorum ama…
"Bay Seung? İyi misiniz?" dedi Kim Johan, endişeli bir sesle.
"Ah! Pardon, dalmışım…" diye cevap verdim, hala şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım.
"Anlıyorum, hala heyecanlı olduğunuzdan olmalı. Makineye gitmeye devam edelim mi?" diye sordu Bay Kim.
"Tabii ki," diye yanıtladım. Başımı çevirip Park Jinwoo’ya hafiften baktım. Gerçekten biraz huzursuz hissetmiştim.
Bay Kim'le birlikte aşağı doğru inen merdivenlere yöneldik. Duvarlar mana ile sağlamlaştırılmış metallerle kaplıydı. Bay Kim bana Birlik hakkında bilgi verirken, buranın üç katlı olduğunu anlattı. Birinci kat zemin kat olarak uyanmış olan savunucuların kaldığı yer ve eğitim alanlarıyla doluydu. İkinci kat, benim gibi yeni uyanmışları ölçmek için kullanılan makinelerin yanı sıra savaşlar için silah ve zırhların üretildiği yerdi. Son olarak, üçüncü kat sadece S seviyeli uyanmışların ve üst düzey yetkililerin girebildiği özel bir bölümdü.
Merdivenlerden aşağı doğru indikçe, adımlarımın altında zemin giderek daha da parlak bir ışıkla aydınlanıyordu. Her adımda, bu yerin sıradan bir bina olmadığını, tam anlamıyla bir güç ve bilimin kesişim noktası olduğunu hissedebiliyordum. Nihayet aşağıya ulaştığımızda, gözlerimdeki parlaklık yerini soğuk ve mekanik bir atmosfere bıraktı.
İçeri girdiğimde, gözlerim karşılaştığım manzarayla büyülenmişti. Bu yer, inanılmaz derecede ileri teknolojiyle donatılmıştı; her yerde yüksek seviyeli büyülerle üretilmiş silahlar ve zırhlar sergileniyordu. Her bir parça, savaşın en zor anında bile güvenebileceğiniz birer başyapıt gibiydi.
Kim Johan, beni bir kapının önünde durdurdu. Üzerinde "Ölçüm Aleti" yazan bir tabela asılıydı. "Buradan devam edin, Bay Seung," dedi.
İçeri girdiğimde, odanın soğukluğu beni bir an duraksattı. Oda ferah ama bir o kadar da serin bir havaya sahipti; içimi hem ürperten hem de tuhaf bir rahatlık veren bir ortamdaydım. Her yerde kablolar vardı; zeminde, duvarlarda, hatta tavanda bile. Bu oda, teknolojinin kalbi gibiydi.
"Çok fazla kablo varmış," diye mırıldandım, etrafıma bakarken.
Kim Johan, hafif bir kahkaha attı. "Evet, burada gereğinden fazla kablo var ama bunların hepsi ölçüm için gerekli," dedi.
Gözlerim odanın ortasındaki büyük makineye kaydı; etrafı tamamen bilgisayarlarla donatılmış, uzun ve karmaşık cihazlarla çevrelenmişti. Buranın ne kadar ileri bir teknolojiye sahip olduğunu anlamak zor değildi; her şey belirli bir amaç için burada yer alıyordu. Birliğin gücü, bu odanın her bir köşesinde hissediliyordu.
"Etkileyici," dedim, şaşkınlığımı gizleyemeyerek. "Burada ne kadar çok makine var."
Kim Johan hafifçe gülümsedi. "Burası ülkenin en önemli birliği. Herkesi ölçmek için bu kadar donanım şart."
Tam o sırada Bay Kim, elinde bir elbiseyle bana doğru döndü. "Bunu giyin, Bay Seung," dedi, elbiseyi uzatırken. "Ölçüm için bu kıyafeti giymeniz gerekiyor."
Elbiseyi elime aldığımda, tasarımının oldukça sıra dışı olduğunu fark ettim. Koyu renkli, üzerinde çeşitli teknolojik detaylar bulunan bu kıyafet, kendimi sanki bir video oyunundan fırlamış bir karakter gibi hissetmeme neden oldu. Özellikle de 'Doom' oyunundan çıkmış bir savaşçı gibi...
Kıyafeti giyerken içimde bir heyecan dalgası yükseldi. Bu, belki de hayatımın en önemli anıydı. Baba, asla alamayacağımı düşündüğüm intikamını alcam. Bekle beni seni siktiğimin yaratığı. İçimdeki nefret alevlenirken, adeta bir yemin gibi bu sözler yankılandı zihnimde.
Tam o sırada Kim Johan'ın sesi beni düşüncelerimden çekip çıkardı. "Üstünüzü giydiniz mi, Bay Seung?" diye sordu.
"Evet, giydim," dedim, kıyafetin üzerimdeki ağırlığını hissederek. Biraz rahatsız edici olsa da, tasarımın verdiği havalı görünüm bunu unutturuyordu.
Makineye daha yakından bakınca, aslında düşündüğümden de büyük olduğunu fark ettim. Neredeyse iki metre yüksekliğinde, devasa bir cihazdı. Gözlerim Kim Johan'a kaydı; o ise bilgisayarların başında çalışanlarla bir şeyler konuşuyordu. Etrafta epeyce çalışan vardı, ama bazıları bana küçümseyici bakışlarla bakıyordu. Bu bakışlar beni rahatsız etmişti.
Kendi kendime, "Bunların derdi ne acaba? Niye böyle bakarak konuşuyorlar?" diye düşündüm, ama bunu önemsememeye çalıştım. Buraya güçlenmek için gelmiştim ve başkalarının ne düşündüğünü umursayacak durumda değildim. Ama istemeden kulak misafiri olmuştum
'Hey baksana bu yaşında daha uyanmamış"
"Hahahaha, sorma ben bu yaşımda uyanmasaydım kendimi camdan atmıştım"
"Demi, kesin ezik biri olmalı"
"Evet öyle"
O arkamdan iki kıza öldürme niyeti beslemistim farketmeden, insanlar neden onlarda olmayan birinden bu kadar nefret ediyor, sizler canavarlardan daha betersiniz.
"Bay Seung"? dedi Kim Johan, daldığımı farketmemistim
Ryu: "Pardon, dalmışım"
Kim Johan: "Önemli değil Bay Seung, lütfen makineye yaklaşırmısınız"
Ryu, makinenin soğuk metal kapakları kapanırken içindeki yalnızlığı hissetti. Makinanın içindeki hafif humlama sesi, derin bir sessizlikle birleşerek aniden Ryu’nun etrafını sardı. Kim Johan’ın sesi, karanlıkta yankılandı.
“Bay Seung, sesim geliyor mu?”
Ryu, içsel gerilimi ve titreyen sesini saklamaya çalışarak yanıtladı, “Evet, Bay Kim, sesinizi duyuyorum.”
Kim Johan’ın sesi, rahatlatıcı bir tonda devam etti, “Harika. Şimdi rahatlayın ve derin nefes alın. Makine vücudunuzdaki mana seviyelerini ve potansiyelinizi ölçecek. Bu süreçte herhangi bir acı hissetmeyeceksiniz. Ah! Bu arada makine seviyenizi daha iyi ölçmek için sizi uyuyacak. Hazır mısınız?”
Ryu, başını sallayarak, kendini gergin hissetmesine rağmen, “Hazırım,” diye yanıtladı.Makinenin kapakları tam anlamıyla kapandı ve Ryu’nun etrafı aniden karanlık bir sessizlikle kaplandı. İçerideki mekanizmaların hafif bir ışık huzmesi, Ryu’nun vücudunu taramaya başladı. Her şey sessizdi; tek duyabildiği, makinenin metalik duvarlarından gelen hafif tıkırtılar ve vücudunda dolaşan mana akışının hissiydi.
Ancak, birden, makineden gelen garip bir titreme sesi Ryu’nun dikkatini çekti. Hemen ardından, içeriye sızan ince bir kimyasal koku, bilincinin bulanmasına neden oldu. Bir an gözleri karardı, ama derin bir uyku dalgası içini sardı. Kim Johan ve çalışan görevliler mana kalbinin seviyesini ölçmeye başlamışlardı, makineden gelen her bilgi bilgisayarın geniş ekranında en küçük detayına kadar gösteriyordu.
Kim Johan: "Şuan sonuçlar nasıl?"
Bilgisayarın başındaki bayan görevli Bayan Soo-Jin tatlı bir yüz ifadesiyle Bay Kim'in sorusunu yanıtladı.
Soo-Jin: "Şuan sonuçlarla birlikte tarama şuan %45 tamamlandı, ve bu sonuçlarla D- seviyesinde gösteriyor. Ve Bay Kim birlikleri konusurken bana Jin diyebilirsin demiştim.
Aniden Bay Kim'in yüzü hafiften kızarmaya başlamıştı, bu utangaç yüz ifadesiyle zar zor konuşmaya çalıştı;
"O zaman sizde bana Johan diyebilirsiniz demiştim. Bayan Jin
Kim Johan ve Soo-Jin tatlı bir gülümsemeyle gülmeye başladılar, ama Soo-Jin'in gözü aniden bilgisayara kaydı;
"Neler oluyor" diye mırıldandı Soo-Jin, Kim Johan'da Soo-Jin'in kafası karışmış yüz ifadesini gördükten sonra "Ne oldu" dedi.
Soo-jin: "Bilmiyorum aniden Ryu'nun seviye ölçme değerleri bir an yükselip azalıyor, ve bilgisayarın ekranı gidip gelmeye başladı"
Kim Johan: "Neler oluyor bunlar son teknolojiyle yapılmış cihazlardır, bozulmaları neredeyse imkansızdır"
Aniden bir kablonun patlaması ve yüksek bir çatlama sesi yankılandı. Makine, sarsılarak içindeki mekanizmalarla birlikte titremeye başladı. Elektrik kıvılcımları havada dans ederken, ekip hızla harekete geçti, ancak ne olduğunu tam olarak anlayamadılar.
Kim Johan, paniğin doruk noktasında, “Hemen çıkarın onu!” diye bağırdı. “Bay Seung hala dozdan dolayı bilinci yerinde değil!”
Kırmızı alarm ışıkları çalmaya başladı ve yüksek sesli siren sesi, tüm koridoru doldurdu. 2. katın koridorunda gezen bir kadın Savunucu acil durum alarmına yanıt olarak hızla hareket etti. Son hızlı sesin geldiği yere doğru koşmaya başladı, odanın kapısına ulaşır ulaşılmaz etraftaki kargaşayı görünce sordu. Kendi kendine "Neler oluyor buralarda" diye mırıldandı. Yerde yatan bir Bayan görevliye yardım edip ayağa kaldırdı "İyimisiniz! Burda neler oluyor" dedi. Bayan görevlinin gözleri hafif bulanık görüyordu ve sesinde kısılma olmasına rağmen yine de konuşmaya çalıştı "? A seviyeli savunucu Han Song-Ji?" dedi. A seviyeli savunucu Han Song-Ji, kısa sarı saçları ve keskin yeşil gözleriyle bu kağos ortamında bile millete ümit ışığı olarak parlıyordu.
Kim Johan, Han Song-Ji’yi görünce, endişe dolu bir sesle, “Bayan Han Song! Makine aniden arıza verdi ve içerisinde bilinci kapalı bir genç var!” dedi.Han Song-Ji, gözlerini geniş açarak kapının önüne geçti ve kararlı bir şekilde, “Ne! Çekilin!” diye seslendi. Kim Johan'a yardım etmek için hızlıca yardım etmeye başladı. Makine arızadan dolayı içindeki büyüyü her seferinde şok dalgası gibi Etrafa yayıyordu.
Kim Johan: "Bayan Han Song!, üzgünüm gücümü kullanmayı düşündüm ama"
Han Song-Ji: "SAÇMALA BAY KİM! Eğer gücünü tekrardan kullanırsan önceki seferden daha kötü olursun"
Kim Johan: Evet, biliyorum...
Han Song-Ji: "Siktir, bu büyü dalgaları nasıl oluyorda beni geri ittiriyor!"
Kim Johan: " Çünkü bunlar SS seviyeli İngiliz savunucu, Black Hawthome yaptı bu makineleri"
Han Song-Ji: "Cidden yapa yapa dünyadaki en zeki insanlardan birinin yapması zorunlumuydu? Ve ozellikle SS seviyeli bir dahi"
Kim Johan: "Haha, bence bunu tartışacak iyi bir yerde değiliz sanırım"
Han Song-Ji ve Kim Johan çıkan büyü dalgalarıyla karşı karşıya kalıyorlardı, ardı kesilmeyen büyü dalgaları her seferinde geri ittiriyordu ikisini. Han Song-Ji çözüm yolu üretmeye çalışıyordu, farkettiki her iki saniyede bir büyü dalgası çıkıyor, önünde ise dalgalardan dolayı yerde açılan çukurlar vardı. Han Sung-Ji hızlıca Kim Johan'a döner;
"BAY KİM!" diye bağırır Kim Johan'a, "Yeteneğinle bana koruma ekleyebilirmisin" dedi, Kim Johan'da aynı telaşla cevap verir "Evet ama gücümü çok azını kullanabilirim" dedi.
Han Song-Ji: "Önemli değil basit bir koruma büyüsü olsun yeter"
Kim Johan: "Tamamdır!"
Kim Johan, Han Song-Ji'ye doğru koruma büyüsü yapar yapmaz Han Song-Ji Koşarak yerdeki çukurlara doğru koşmaya başlar.
O anki adrenalin ile dolan Han Song-Ji iç sesiyle mırıldanır "Her iki saniyede bir büyü dalgası geliyor, Daha düşük veya benle aynı seviyeli büyü dalgaları olsaydı dayana bilirdim, ama konu SS seviyelinin büyüsüne gelince benimki bir hiç olarak kalıyor "
Han Song-Ji, hel dalgadan yüksek bir hızla kurtulmaya çalışırken, son çukura geldiğini anlar, "Siktir, son çukura geldim... eğer bi hata yaparsam herşey çok kötü bir duruma gircek, İçgüdü nefesi tekniğini kullanmam lazım ama eğer bir hata yaparsam ölümle burun buruna gelebilirim"
Han Sung-Ji, o kötü durumda olsa bile soğukkanlığını korunmaya başarır ve içgüdü nefes tekniğini kullanmaya başlar.
[İçgüdü Nefes Tekniği]
Mana kalbinden yayılan enerjiyi vücudun her yerine, özellikle de beyne ve ayaklara yönlendiren bir odaklanma tekniğidir. Bu teknik, kullanıcının zihnini tamamen sakinleştirir, stres ve korkuyu ortadan kaldırır, ve çevikliği artırarak hızlı ve keskin hareketler yapmasını sağlar. Savaş sırasında hem zihinsel hem de fiziksel performansı maksimum seviyeye çıkarır. Ancak, bu teknik kullanılırken en küçük bir yara bile alınsa, beyninde dayanılmaz acılara yol açabilir, bu da ciddi bir dezavantaj yaratır.
Han Song-Ji, içgüdü nefes tekniği ile tüm büyü dalgalarını zorda olsa atlatmayı başarır. Ama aniden Han Song-Ji'nin üzerine yüksek hızda bir büyü dalgası çarpar. Kim Johan bunu görüdükten sonra endişeli bir sesle bağırmaya başlar "BAYAN HAN SONG!". Kim Johan bir an korku içine kapılmıştı, ama Han Song-Ji'ye çarpan büyü dalgası ile oluşun dumanlar arasında endişeli gözleriyle onu gördü. Han Song-Ji oluşun toz dumanların arasında Kim Johan'ın yaklaşmaması için eliyle uzak kalmasını demeye çalıştı.
Han Song-Ji: "Siktir, eğer Bay Kim'in yaptığı koruma büyüsü olmasaydı şuan tahtalı köyü boyamıştım. Ama artık bir önemi yok patlamanın ardından artık yetişen bildim.'
Han Song-Ji kapıyı ellerine gönderdiği büyüyle hızla yerinden sökerek Ryu'yu kucağına alıp etrafındakileri uzaklaştırdı. Oda, patlamadan sonra bir savaş alanına dönmüştü; her yerde kıvılcımlar, duman ve dağılmış parçalar vardı. Patlamadan sonra Ryu'nun bilinçi hala kapalıydı.
Han Song-Ji, hızla Ryu’yu kontrol etmeye başladı ve durumu değerlendirerek Kim Johan'a "Çabuk ilk yardım ekiplerini ve yakınlarda kim varsa çağır!" dedi. Kim Johan koşarak yardım çağırmaya gitti, Han Song-Ji'ye hemen ardından Ryu'nun nabzını ölçmeye başladı, "Neyse ki iyi durumda şuan, hafif sıyrıklarla anlatabildi" dedi. Etrafta kim varsa oraya toplandı savunucular, ilk yardım ekipleri herkes oraya toplanmıştı.
BÖLÜM NOTU
Yorumlarınızı bekliyorum! Her bölümde sizlere iyi bir okuma hissiyatı vermek için elimden geleni yapiyom umarım beğenirsiniz
Makine gitti.