[Seviye ölçülüyor...]

[Seviyeniz Belirlendi!]

[Seung Ryu'nun Seviyesi...]

Sonunda seviyemi öğrenecektim! Hayatım boyunca bunu göreceğimi bile düşünmemiştim... Karşımdaki ekranda seviyem belirlenirken aklımdaki düşünceler çalkalanıyordu.

Kaç yıllık zorbalık, kaç yıllık haksızlık ve adaletsizlik ve kaç yıllık dışlanma... Sonunda hepsinden kurtulmam için bir şansım var artık.

Sanki çelikten yapılmış bir kafeste tutulan yaralı bir karga gibi hissediyordum; uzun yıllardır bu anı bekleyen, hapsedilmiş bir karga gibi özgürlüğüme kavuşmayı bekliyordum.

"Sonunda"

Karşımda kocaman ekran sonunda seviyemi söylemeye başladı, o kadar heyecanlıydım ki yerimde titremeye başlamıştım. Hangi seviyede olduğum önemli değildi, sadece diğer insanlar gibi uyanmış olmak istiyordum ve en azından düşük seviye olsam bile yaratıkları öldürecek güce sahip olmak istiyordum.

[Seung Ryu! Seviyeniz...]

[E+]

Arkamda olan Kim Johan ve bu odanın görevlisi olan kadın seviyem belirlendiği gibi aralarında bir konuşma meydana geldi.

Kadın: "E+ demek... baya düşük seviye olmuş."

Kim Johan: "Ben de başlarda E seviyedim, unutmazsan. Bizim gibi düşük seviye uyanmış bir sürü insan var dünyada. Bazıları düşük seviye diye normal hayatlarına döner ve kaldıkları yerden devam eder, ama bizim gibiler işe ne kadar sürdüğü önemli değil, güçlenmek için uyumadan çalıştık ve savaştık. Bazıları kısa vadede güçlenir, bazıları ise daha uzun bir süre sürer. Ama kim olursa olsun, güçlenmek isteyenlerin hepsinin gözü parlar; işte o gözleri de Ryu ile tanıştığım zaman gördüm."

Kadın biraz üretmiş gibiydi. Kim Johan'ın konuşmasını dinleyerek, biraz bezmiş bir ses tonuyla "Demek öyle..." dedi.

Kim Johan: "Eh, tabii nasıl bir yol izleyecek onu bilemem ama güçleneceğine eminim."

Kim Johan: "Hm? Bay Seung? İyi misiniz?"

Bay Kim bana seslenmesine rağmen hala yerimde oynamıştım... Çünkü gözyaşlarım akarken etrafımdaki sesler kesilmeye başlamıştı. Artık bir savunucu olabilecektim, artık babamın intikamını alabilecektim! Dizlerimin üzerine düşüp ağlamaya başlamıştım. Çok utanç vericiydi 17 yaşındaki biri için. Gözyaşlarım yerdeki beyaz ve gri tonların karşısındaki mermeri ıslatmasından dolayı oluşan yansıma beni kendimden geçirmişti. Bu cidden ben miydim? Aynı ailesini kaybeden bir çocuk gibi ağlıyordum; en son ne zaman böyle ağlamıştım ki?

O kadar çok ağlıyordum ki Bay Kim'in bana seslendiğini bile fark etmemiştim. Her seferinde endişeli ve şaşırmış bir sesle "Bay Seung" deyişini duyabiliyordum.

Kim Johan: "Bay Seung?! İyi misiniz! Neden ağlıyorsunuz?"

Nasıl bir cevap vereceğimi bilememiştim çünkü hayatım boyunca istediğim tek şey diğer insanlar gibi bir uyanmış olmaktı. Bay Kim'in sorduğu sorudan sonra birkaç saniyelik sessizlik oluşmuştu. Aklımdaki kelimeleri seçtikten sonra Bay Kim'in sorusunu yanıtlamaya başladım, hüzünlü bir ses tonuyla:

Ryu: "Sadece... Bu zamana istediğim şeyi elde edebildim. Hayatım boyunca tek istediğim şey bir 'uyanmış' olmaktı. Üzgünüm, gözyaşlarıma hakim olamıyorum."

Bay Kim'e ağlayarak cevap verdikten sonra hoş bir sıcaklık hissettim. Bay Kim'i sadece kısa bir zamanda tanıyordum ve bu kısa tanışmada kimsenin bu kadar samimi olacağını düşünmemiştim. Gözlerim yerdeyken aniden elini başımı tutup kendi omzuna getirdiğini farkettim, gözlerim aniden büyümeye başlamıştı.

Kim Johan: "Ah demek öyle. O zaman istediğin kadar ağlayabilirsin, burada kimse seni yadırgamaz, merak etme."

Bay Kim'in sözleri cidden kalbime dokunmuştu. Neden bana bu kadar iyi davranıyor? Kan bağımız bile yoktu! Neden tanışalı sadece bir saat olmasına rağmen bu kadar yakın davranıyordu? Kafamı kurcalayan bunca sorudan dolayı Bay Kim'e sordum, içimdeki meraka yenik düşerek:

Ryu: "Bay Kim."

Kim Johan: "Evet?"

Ryu: "Neden bana bu kadar iyi davranıyorsunuz? Sadece tanışalı bir saat oldu... Neden bu kadar iyi davranıyorsunuz bana?"

Evet... İçimdeki meraka yenik düşüp sonunda Bay Kim'e sormuştum. Merakla cevabını bekliyordum ve cevabını duyduktan sonra çok şaşırmıştım.

Kim Johan: "Çünkü sen bana benziyorsun."

Ryu: "Bana mı benziyorum?"

Kim Johan: "Dinle Ryu, ne tarz şeyler çektiğini biraz araştırmış olabilirim ve öğrendikten sonra bana benzediğini farkettim. Ben de senin gibi sonradan uyanmış biriydim!"

Ryu: "Benim yaşadıklarımı yaşadınız mı?"

Bunu duyduktan sonra inanamadım. Bay Kim gibi yakışıklı birinin benim yaşadıklarımı yaşadığını inanamıyordum.

Ryu: "O zaman... zorbalıklar? Dışlanma? Hor görülme?"

Söylediğim her şeyde kafasını sallayan Bay Kim'e şaşkınlıkla bakıyordum ama bir yandan nedense mutlu olmuştum. Benim yaşadıklarımı bildiği halde bana karşı kötü bir davranış sergilememişti.

Ryu: "Teşekkür ederim..."

Kim Johan: "Rica ederim!"

Ayağa kalktım ve gözyaşlarımı sildim. Gözlerim ağlamaktan hafiften kızarmıştı; bu yaşımda bu kadar çok ağlayacağımı düşünmemiştim. Seviyem belirlendikten sonra bilgileri sisteme geçirdiler, işlem bittikten sonra Bay Kim evime kadar beni bıraktı.

Ryu: "Teşekkür ederim Bay Kim, sizi de yormuş olmalıyım."

Kim Johan: "Önemli değil, hatamı telafi etmiş olurum az da olsa."

Ryu: "Teşekkür ederim."

Dışı koyu mavi tonlarında, etrafı açık gri tonlarındaki 6 katlı apartmana giriş yaparken aniden Bay Kim "Ryu!" diye seslenmeye başladı. Kafamı o yüksek sese doğru merak içinde çevirdim.

Kim Johan: "Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?"

Derin bir sessizlik olmuştu aniden. Güneş etrafa hoş bir sıcaklıkta ışık saçıyordu. Rüzgar ağaçtaki yaprakları uçurmaya başladığında gözlerim kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladım:

Ryu: "Ben... Savunuculara katılacağım."

Bay Kim cevabımı duyduktan sonra rüzgarın etkisiyle uzun saçları dalgalanmaya başlayıp yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti; sanki verdiğim cevabı bekliyordu. Sakin bir kahkahanın ardından yüzündeki hafif gülümsemeyle "Demek öyle, o zaman birlikte bekliyor olacağım seni." dedi ve güneşin saçtığı ışıkla siyah renkteki arabası parlayarak yola koyuldu.

Yaprakları uçuşturan rüzgar kesildiği gibi ben de apartmanın kahverengi rengindeki metal kapısından içeri girdim. Üçüncü katta bulunan dairemize açık tonlardaki siyah renkli mermerli basamaklara her çıkışımda "Neden bu lanet olası apartmanda bir asansör yapmamışlar ki?" dedim. Sonunda üçüncü kata her katta olduğu gibi iki daire bulunan binada üzerinde "altı" yazan kapıya doğru ilerledim. Kapının hemen sol tarafından bulunan zile bastığımda hızla koşan ayak seslerini duyabiliyordum. Evet, bunlar annemin ayak sesleriydi.

Kapı açılır açılmaz annemin siyah renkteki parlayan saçları ve endişeyle bakan mavi gözleri beni adeta karşılıyordu. Annem beni gördükten sonra hiç nefes almadan sarılmaya başladı. Annemin endişe dolu sarılışına karşılık olarak kollarımla sımsıkı sarılmaya başladım.

Seung Haru: "İyi misin? Bay Kim anlatırken çok endişelenmiştim."

Ryu: "Evet, iyiyim anne."

Kapının önündeki anne-oğul sarılmasından sonra 2+1 olan dairemize geçtik. Cidden, eve ayak basmayalı iki ay mı olmuştu? Yerdeki ahşap zemin, bildiğin parlıyordu; salonla mutfağın aynı yerde bulunduğu dairenin tam orta kısmı hiç olmadığı kadar temizdi! Sanki annem, benim iki ay sonra ilk defa eve gelmem için temizlik yapmıştı. Merakıma yenik düşüp anneme sordum:

Ryu: "Bugün bura baya temiz olmuş."

Seung Haru: "Evet! Bugün geleceğin için evi özenle temizledim, zaten iki ay boyunca temizlik yapmamıştım."

Evet, ben eve geldim anne.

İki saatlik bir zamandan sonra havanın karardığını farkettim. Odamda takılırken ve anneme yemeği hazırlamasında yardımcı olurken zamanın bu kadar hızlı geçtiğini fark etmemiştim.

Anneme biraz yemek hazırlamasında yardım ettikten sonra, biraz hava almak için üzerimde beyaz t-shirt, siyah şort, lacivert hırka ve ayaklarımda terliklerle dışarı indim. Dışarı çıktıktan sonra derin bir nefes aldım ve farkettim ki, görüş kapasitem ve içgüdülerim normale göre az bir şey daha iyi durumda. Bu kadar az gelişmesi E+ seviyeli bir uyanmış olduğumdan kaynaklanıyordu, diye düşündüm. Ama ne fark eder ki! Artık bir uyanmıştım, benim de artık mana kalbim vardı!

Zihnimi bu tarz düşüncelerle doldurduktan sonra istemsizce gülmeye başladım. Sanki güç peşinde koşan bir deli gibi zevk almaya başladım.

"Siktir, daha güçlenmek istiyorum! Daha da güçleneceğim... VE O ORUSPU ÇOCUĞU BEYAZ YÜZLÜ PİÇİ GEBERTECEĞİM!"

Babamı öldüren o sikik yaratığı düşünürken, güçlü olma arzum daha da artıyordu. O kadar çok istiyordum ki annemin seslenişini duymamıştım.

Seung Haru: "Ryu! Yemek hazır, gel!"

Ryu: "Tamamdır, geliyorum."

Yemeği yedikten sonra uyuyup yarının olmasını bekledim. İki ay sonra ilk defa okula gitmenin huzursuzluğu ister istemez vücudumun etrafını sarıyordu. Ama bundan daha çok huzursuz veren şey, Han’ın hala mesajlarıma cevap vermemiş olmasıydı. Cidden bu çocuk neredeydi? Hastanedeyken sadece bir geçmiş olsun mesajı atmıştı ve bir kez bile ziyarete gelmemişti. Kafamı bu tarz düşüncelerle istemsizce doldurduktan sonra uykuya daldım.

[Ertesi gün]

[20 Kasım 2024]

"Ryu!"

Yatağımda sırt üstü uzanırken birinin bana seslendiğini duyamayacak kadar derin uyuyordum. Her seferinde odamın dışında "Ryu, Ryu, Ryu" seslenmeleri beni uykumdan kaldıramayacak kadar etkisizdi. Sanki bir boz ayı gibi kış uykusuna yatmış gibiydim ve annem odaya gelip beni yatağımdan zorla kaldırmasa tüm gün uyuyacak gibiydim.

Annem odaya gelip beni kaldırdıktan sonra esneyip lavaboya doğru yürüdüm. Her adım attığımda ahşap döşemedeki hafif cızırtılarla lavaboya geldim.

Lavaboya girdikten sonra musluğu açıp akan soğuk suyla yüzümü yıkadım. Yanımdaki kuru açık pempe ve beyaz tonlarında havluyla yüzümü kurulayarak yeşil renkteki okul üniformamı giydikten sonra çantamı alıp evden çıktım.

Ryu: "Ben gidiyorum anne!"

Seung Haru: "Dikkatli ol!"

Cidden tekrar bu çöp yere geleceğimi düşünmemiştim. Etrafıma baktığımda yine okuldaki zorbalıklar ve birbirlerini kötü duruma sokacak kavgalar vardı. Cidden sikik sıçanlardan farkları yoktu buradakilerin. Okulun siyah metalik renkteki parmaklı kapısından geçtikten sonra sınıfıma doğru yola koyuldum. Kimseye göz göze gelmek istemiyordum, elimdeki telefonu çıkartıp sosyal medyada dolaşmaya başladım ve farkettim ki Han hala dün akşam yazdığım cevaba bakmamış. Cidden bu çocuk beni endişelendiriyordu.

Sınıfın kapısına geldiğimde bir an duraksadım. Vücudumdaki tedirginlik istemsizce devam ediyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra sınıfın kapısından içeri girdim. Sınıfta, pencere kenarındaki en başta sıralarda egolu kızlar, orta sırada ağızları laf yapan ezik oruspu çocukları, duvar kenarında Yang Jiho'nun dostları ve orta sıranın en başındaki en ortada bulunan Yang Jiho'nun şu an boş olan sırası vardı. Ve ben ise, cam kenarının en son sıralarında oturuyordum.

"Hey baksana gelmiş."

"İki ay boyunca güzel saklandı Jiho'dan, kekeke."

"Acaba olanlardan haberi var mı?"

İstemsizce hakkımda konuşmaları duyuyordum ama bu artık pek umurumda değildi. Sanırım ortaokuldan beri böyle şeyleri duymaya alışınca artık takmamaya başlıyorsun. Nedense herkes bana bakıyordu, sanırım tekrar Yang Jiho'nun bana karışmasını bekliyorlar. Ama bir gariplik vardı; Yang Jiho hep ilk derslerde sınıftan çıkmazdı.

Aniden tanımadığım gözlüklü bir çocuk yanıma geldi ve bana soru sormaya başladı.

"Ryu sen misin?"

Kendime kendime bu kimdir diye söyleniyordum. İsmimi nereden biliyordu? Yutkunarak "Evet" dedim.

"Arka bahçedeki spor kulübesini kontrol et, sonra."

Ne? Bu ne anlama geliyordu? Bana neden böyle bir şey sormuştu? Tam nedenini soracaktım ki çocuk hızlıca sınıftan çıktı. Hafif ve tedirgin bir ses tonuyla kendime bu soruyu sordum:

"Neler oluyor?"

BÖLÜM NOTU

8. Bölüm! Umarım seversiniz




Novebo discord sunucusu