Kim Johan, Ryu'ya refleks olarak vurduktan sonra odada derin bir sessizlik hâkim oldu.
"…Eyvah" diye fısıldadı, sesi titrek bir şekilde.
Johan, titreyen elleriyle Ryu'ya dokunmaya başladı. Onu her dürtüşünde Ryu'nun hareketsiz kaldığını görmek içini bir korkuyla doldurdu. Dizlerinin üstüne çöktü, adeta ölümünü bekler gibi.
"Artık ölebilirim" diye mırıldandı, umutsuzca.
Kapının açık olduğunu fark edemeyecek kadar dalgındı. Arkasında sessizce duran Han Song-Ji, gülmemek için kendini zor tutuyordu. Neredeyse yüzü domates gibi kızarmıştı ve daha fazla dayanamayarak uzaklaşıp gülmeye başladı.
[10 dakika sonra]
Ryu gözlerini yavaşça açtı. Başındaki ağrı geçmiyordu.
Nerdeyim ben? Ah! Doğru, makinede bir arıza olmuştu değil mi? Neden uyanışımdan beri hep aksilik çıkıyor?
"Bay Seung," diye yankılanan bir ses duydu.
Ryu, kapalı gözlerini yavaşça açarken ışık gözlerine doluyordu. Ses yeniden, bu kez daha belirgin ve endişeyle, Bay Kim’in sesiydi. Bay Kim’in sesi, hüzünle karışık bir tonla onu uyandırmaya çalışıyordu.
Gözlerini tamamen açtığında, Bay Kim’in üzgün yüzü hızla değişti. Yüzünde sadece derin bir endişe ve yoğun bir mutluluk vardı.
"Bay Seung!" dedi Bay Kim. "Uyandınız sonunda! Bekleyin, doktoru çağıracağım."
Kim Johan, doktora haber vermek üzere odadan çıkarken, Ryu'nun gözleri etrafa bakındı. Hastaneye kaldırıldığı odadan daha yüksek tavan ve göz kamaştırıcı lambalar görünce tekrar kafasındaki düşüncelere daldı.
Ryu ayağa kalkmaya çalışınca bacaklarının hareket ettiğini fark etti.
Ryu: "Hm, en azından geçen seferki gibi değil."
Ryu, etrafa bakınarak telefonunu arıyordu. Bir el kadar boyunda, dışı gece mavisi renkte kaplı ve alt alta sıralanmış kamera merceklere sahip telefonunu bulamıyordu.
Beyaz hastane yatağının sağ tarafındaki meşe ağacından yapılmış çekmeceden ve soldaki koyu kırmızı tonlardaki kanepeden bakmasına rağmen telefonunu bulamamıştı.
Ryu: "Neredesin, lanet olası telefon!"
Sinirden aramayı bırakan Ryu, annesinin nasıl tepki vereceğini düşündü. Ah! Siktir, annemi unuttum! Umarım telaşlanmaz... Bir tavşan gibi yerinde duramıyor haha... SİKTİR NERDE BU TELEFON!
Ryu telaşlı bir yüz ifadesiyle telefonu ararken, arkasında kapı açılma sesini duydu ve aniden başını oraya çevirdi. Bay Kim ve orta yaşlarda, kahverengi kısa saçlı bir bayan doktor içeri girdiler.
Kim Johan: "Bay Seung, ayakta ne yapıyorsunuz?"
Ryu: "Oh! Bay Kim, telefonumu gördünüz mü?"
Kim Johan: "Hayır, ama neden ayaktasınız?"
Kim Johan’ın sesi, sanki endişelenen ama bunu belli etmeyen bir abi gibiydi.
Ryu, gözlerini büyüterek mama isteyen bir yavru kedi gibi konuşmaya başladı.
"Bulamazmısınız?"
Kim Johan iç çekerek, "Annene haber vermek için istiyorsan, çoktan haber verdim. Merak etme," dedi.
Ryu: "Oh! Aklımdan geçenleri adeta okudunuz!"
Kim Johan kendini övüp, burnu kalkık bir şekilde konuşmaya başladı. "Tabii! Beni kim zannediyorsun!"
O sırada arkalarında konuşmalarını sonlandırmalarını bekleyen doktor, nazik ama yüksek bir sesle öksürerek Kim Johan’ın ve Ryu’nun konuşmalarını bitirdi.
Doktor: "Konuşmanızı böldüğüm için özür dilerim, Bay Kim, ama Bay Seung’in kontrollerini yapmam gerekiyor."
Kim Johan mahçup bir ses tonuyla, "Ah? T-tabi, buyurun..." dedi. Doktor, ayaktaki Ryu’yu yatağa uzanması için yönlendirdi.
Doktor: "Sırt üstü uzanabilir misin?"
Ryu: "Tamamdır, noona."
(Noona, Kore'de bir erkeğin kendisinden büyük bir kadına kullandığı hitap şekli.)
Doktor tatlı bir gülümsemeyle, "Bana Hana noona diyebilirsin, Ryu."
Ryu sanki 5 yaşındaki bir çocuk gibi gülümseyip, "Tamamdır, Hana noona!" dedi.
Doktor Lee Hana: "Ya, ne kadar tatlısın, aynı kardeşim gibi."
Ryu ve Hana’nın konuşmaları, abla-kardeş ilişkisini andırıyordu. Ancak bir an, Ryu’nun gözleri Kim Johan’a kayarken, onun soğuk bakışlarını gördü. Konuşmuyordu ama bakışları adeta "Seni şanslı velet..." diyordu.
Noldu bir anda buna? Niye bana öyle bakıyor ki?
Bayan Lee Hana işlemi yaparken, Ryu Kim Johan’ın soğuk bakışlarına maruz kalıyordu.
Doktor Lee Hana: "Tamamdır! İşimiz bitti. Artık üstünü değiştirip buradan ayrılabilirsin, Ryu. Geçmiş olsun tekrar."
Ryu: "Teşekkürler, Hana noona!"
Kim Johan: "Bay Seung, üstünüzü değiştirip çıkalım artık. Bu arada, kazadan dolayı üstleriniz yandığı için size yeni bir üst aldım, tabi beğenip beğenmeyeceğinizi bilmem ama..."
Ryu: "Teşekkürler, Bay Kim."
Kim Johan: "Ve Bay Seung..."
Ryu: "Hm?"
Kim Johan, pişmanlıkla ve kendini suçlayarak başını eğdi. "Özür dilerim! Gerçekten özür dilerim! Benim yüzümden başınıza gelmeyen şey kalmadı."
Ryu: "Bay Kim!? Başınızı kaldırın lütfen! Sizin yüzünüzden olan bir şey yok!"
Ryu, Kim Johan’a bir şey olmadığını söylese de, Kim Johan kendini hala suçlu hissediyordu.
Ryu: "Gerçekten sorun yok, lütfen başınızı kaldırın. Sizlik bir şey yoktu."
Kim Johan başını kaldırdı ve tekrar özür diledi.
Kim Johan: "O zaman sizi aşağıda bekleyeceğim."
Ryu: "Tamam, teşekkürler tekrar."
Kim Johan ve Lee Hana birlikte odadan çıkıp Ryu'yu yalnız bıraktılar. Ryu, arkasına dönerken Kim Johan’ın bıraktığı üstleri aldı.
Bu arada, Kore Uyanmışlar Birliği’ndeki araştırmacılar patlamanın sebebini bulmak için olay yerini incelemeye başladılar. Mana tarafından yapılmış ve teknolojiyle birleştirilmiş dedektörlerle arayan beyaz maskeli ekip, bazıları duvarların arkasını, tavanı ve zemini ararken, bazıları ise hasar görmüş seviye ölçüm cihazlarını inceliyorlardı.
"Burada bir şey bulunamadı! Sizdeki durumlar nasıl?"
"Bizde de aynı şekilde! Her yer patlamadan dolayı harabeye dönmüş."
"İkinci Dünya Savaşı bile bu kadar zarar vermedi."
"Boş boş benzetmeler yapma."
"Niye öyle dedin ki..."
Odanın dışına, mana tarafından yapılan özel bir duvar kimsenin odaya girmesini engelliyordu. Aniden duvarın arkasında bir ses duydular.
"Ben S seviyeli savunucu Park Jinwoo! Odaya giriş yapmak istiyorum."
Ekipten biri koşarak duvara yakınlaşıp duvarı etkisiz hale getirdi.
"Bay Park, hoş geldiniz."
Park Jinwoo: "Bir şey bulabildiniz mi?"
"Daha bir şey bulamadık maalesef... Ama araştırmalarımızı hızlıca devam ettiriyoruz."
"HEY! PATLAYAN MAKİNDEN BİR ŞEY ÇIKTI!"
Park Jinwoo da dahil tüm ekip, oraya toplandı. Çalışan dedektör sayesinde makinenin içinde çıkan parçayı çıkardılar.
"Buda... Ne böyle?"
Yapısı küçük bir kristal parçasına benziyordu, tavşan kanı rengindeki kırmızı rengi hem karanlığın hem de ışığın muhteşem kombinasyonuyla gören herkesi içine çekiyordu.
Park Jinwoo aniden o çalışanın elindeki kırmızı kristali aldı.
"Bay Park Jinwoo, bunun ne olduğunu biliyor musunuz acaba?"
Siktir! Benimle dalga mı geçiyorsunuz?! Bu... Bu...
Park Jinwoo: "Şeytan Kristali! Bunun burda ne işi var?!"
Park Jinwoo hızlıca koşarak odadan çıkar, arkasındaki ekibe bağırarak "HER YERİ ARAYIN! BUNUN GİBİ KRİSTAL BULURSANIZ HEPSİNİ TOPLAYIN" emir verdi.
Siktir Siktir Siktir! Bunu hemen haber etmem lazım! O lanet olası yaratıklar şuan surların içinde geziyor olabilir!
[Hastaneye tekrar dönülüyor]
Kim Johan, siyah renkli Mustang Shelly GT 500'ü ile yola çıkarken, araba etrafındaki herkesin ilgisini çekiyordu. Ryu, hastaneden çıkıp Kim Johan’ın yanına geldiğinde, arabayı görünce gözleri parladı.
Ryu: "Bu gerçek mi!"
Kim Johan, havalı bir şekilde gülümsedi ve parmaklarını şıklatarak yanıt verdi:
Kim Johan: "Bu bebeğe binmek ister misin?"
Ryu: "Hiç olmadığı kadar hem de!"
Kim Johan ve Ryu, yüksek hızda ilerleyen arabaya bindiler ve Uyanmışlar Birliği’ne doğru yola çıktılar. Kim Johan, hızla giden arabada Ryu’nun merakını gidermek için bir sohbete başladı.
Kim Johan: "Yani, hastanedeki durum nasıldı? Doktorun seni nasıl buldu?"
Ryu: "Her şey yolunda görünüyor, ama bu kadar çabuk toparlanmak biraz kafa karıştırıcı. Sadece merak ediyorum, bu patlama gerçekten ne sebep oldu?"
Kim Johan: "Evet, onu bende senin kadar merak ediyom. Hala orada ne olduğunu araştırıyoruz. Ama seni görünce biraz olsun rahatladım."
Ryu: "..."
Ryu: "Bay Kim, acaba benim seviyem belli oldu mu? Birliğe varana kadar sormayı planlamıştım ama içimde kaldı."
Kim Johan: "Haha, anlıyorum. Evet, seviyen belli oldu ama ben de bilmiyorum hangi seviyede olduğunu. Birliğe gidince öğreniriz."
Ryu: "Anladım..."
Kısa bir süre sonra, Ryu ve Kim Johan, Birlik’e ulaştılar. Birlik’te herkesin telaş içinde olduğunu gören Ryu, patlamanın neden olduğu kargaşayı fark etti.
Ryu: "Patlamadan dolayı mı herkes bu kadar telaşlı?"
Kim Johan: "Evet, patlamadan dolayı Birlik’teki en önemli odalardan biri yok oldu. Ayrıca burada suçlular ve yaratıklarla savaşan ekipler olduğu için bugün her zamankinden daha yoğun."
Ryu: "Demek öyle..."
Kim Johan, Ryu’yu bir odaya yönlendirdi. Oda, hologramlarla ve belgelerle doluydu. Odanın ortasında büyük bir masa ve bilgisayarda çalışan bir kadın vardı. Kadın, Kim Johan ve Ryu’yu görünce başını çevirdi ve yanlarına geldi.
"Hoş geldiniz Bay Kim. Galiba Bay Seung’in seviyesi için geldiniz."
Kim Johan: "Evet, onun için geldik."
"Lütfen, şu büyük bilgisayar ekranına ilerleyin Bay Seung."
Ryu, derin bir nefes aldıktan sonra "Tamamdır" diyerek ekrana doğru yöneldi. Ekranda bir el izi belirdi ve Ryu, tereddüt etmeden elini ekrana koydu. Makine, Ryu ile ilgili bilgileri hızla çıkarmaya başladı.
[Bilgiler Ekranda Görünüyor]
İsim: Seung Ryu
Yaş: 17
Boy: 1.75 cm
Saç Rengi: Siyah
Göz Rengi: Sarı
Kan Grubu: AB+
Hastalık: Yok
Anne Adı: Seung Haru
Baba Adı: [Hata!]
"Sistemde bir hata mı oldu?"
Kim Johan: "Olabilir... Patlama tüm binayı etkiledi."
Ryu, babasının adının sistemde görünmemesine rağmen sessizliğini korudu. Bilgisayar, Ryu’nun seviyesini belirlemek için yüklenmeye devam etti.
[Seviye Ölçülüyor...]
[Seviyeniz Belirlendi!]
Seung Ryu'nun Seviyesi...
BÖLÜM NOTU
7. Bölüm Sizlerle! Umarım seversiniz
Bu arada beklentimin daha üzerinde bir anlatım tekniğin var baya iyi, eline sağlık.
Benim kan grubu 0- herkese kan verebiliyorum (teknik olarak) ama kimse bana kan veremez sadece benle aynı kan grubuna sahip olanlar verebiliyor AB+ ise herkesten kan alabiliyor