Bu gece alkolü biraz fazla kaçırmıştım. Başım dönerken ellerimin arasında ki kumla oynuyordum. Gökyüzü karanlıktı, insanı içine çekip duruyordu. Nedense birkaç anım aklıma gelip duruyor. Wayne’nin bu sahilde ki gülüşleri, kahkahaları. Ailemle yaptığımız piknikler, abimle ettiğimiz kavgalar. Çoğunu artık hatırlamıyorum, Wayne’nin… babaannemin… onların seslerini bile bir türlü hatırlayamıyorum.
Babamın yüzünü unutuyorum, ona sarılmanın nasıl bir his olduğunu hatırlamıyorum bile. Gerçekten… o gün bana yardım ederken hiçbirinin yüzünü görememiştim. Hepsi bulanıktı. Ne kadar komik ki abimin yaşını geçtim, yirmi üç yaşındayım; abim on yedi kaldı. Her büyüdüğüm gün, onlar biraz daha karışıyor toprağa.
Artık içimden hiçbir şey gelmiyor. Düşünecek hiçbir şeyim kalmadı. Theron bir daha uyanmayacak. Neden hâlâ kalıyorum? Neden buradayım? Kalmak için hiçbir nedenim yok. İnsanları kaybederken kendimi de kaybettim, daha fazla kaybetmek istemiyorum.
Ayağa kalkarken hafifçe sendeledim. Etrafıma baktım, kimse sahilde yoktu. Theron bana geceleyin denize girmenin tehlikeli olduğunu söylemişti. Deniz sizi geceleyin içine çekip götürür. Bir daha çıkamazsınız. Hatta, bir daha cesedinizi bile bulamazlar. Bu Dünyaya zararlıyım, sanırım bedenimin bile bulunmasını istemiyorum.
Bütün anılarımı içine gömdüğüm denize kendimi gömeceğim. Burası benim mezarlığım olmalı. Dalgaların sesi, suyun soğukluğu, ay’ın yansıması… hepsi benim bir parçam oldu. Yavaşça suya ilerlerken tüm anılarım bir anda gözümün önünden geçiveriyor. Hah, sonunda ölüyor muyum? Soğuk su bileklerime kadar yükseliyor. Dalgalar dizlerime çarpıyor. Theron’un yüzünü görüyorum. Uyanmışta bana bakarak gülümsüyor, ay’ın ışığı değilde, güneşin ışığı yüzüne vuruyor. Tanrım… ne iyi olurdu. Hayal kuranı gerçekler öldürür.
Tüm sevdiklerime kavuşacağım. Sonunda, sonunda özgürüm! Wayne’ye kocaman sarılacağım, babama sarılıp sakallarına yüzümü sürteceğim! Abimle barışacağım, bana canını verdiği için ona ne kadar minnettar olduğumu söyleyeceğim. Annemin güzel kokusunu içime çekeceğim, sımsıkı sarılıp onu bırakmayacağım. Babaannem ile on sekizinci yaşımı kutlayacağım. Theron’u da alır, ailemle tanıştırır; Wayne ile tanıştırırım. Belki de hepimiz birlikte Vietnam’a gideriz. Orada küçük bir kasabada en sonunda mutlu bir şekilde yaşarız. Wayne ile Theron anlaşamazken, abimle ödev yaparken; babamla annem aşk ile dans ederken belki de tekrardan bir insan gibi hissederim!
Telefonumun inatla çaldığını duydum, bir yandan durmaksızın mesaj geliyordu. Beni kim arayabilirdi ki? Nedense vücudum durdu, oysa su dizlerime kadar gelmişti. Elimi cebime attım. Çıkardığımda beni arayan kişi Ruby’di. Önemli bir şey olabilceğini düşündüm çünkü aynı zamanda acilen bakmam için mesaj atıyordu. Endişelendim. Açarak kulağıma koydum. Denizin soğukluğu beni ayıltıyordu. “Hey.” Ağlıyordu. “Aidan… ne yapacağız?” Hemen aklıma babaannem geldi, bir anda Heather’ın sesini duymuş gibi oldum. “Y—yoksa?” Yutkundum. “Theron… kalp krizi geçiriyor…” Gözlerim irileşti, kalbim şiddetle çarpmaya başladı.
Telefonu kapattım. Arkamı döndüm ve sahile geri koşmaya başladım. Ne ki deniz hiddetlendi, beni dalgalarla birlikte içine çekmeye başladı. “Hayır! Hayır olmaz… olmaz! Gitmem lazım! Lütfen!” Tanrım! Tanrım lütfen… lütfen bana izin ver. Ayaklarım denizin içinde kayarken suyun içine düştüm. Tuzlu su ağzıma dolarken tükürdüm ve tekrardan ayağa kalktım. “Tanrım, bırak gideyim! Lütfen… bu sefer… bu sefer yaşamak istiyorum!” Özür dilerim Theron! Özür dilerim! Bunu asla düşünmemeliydim! Seni yalnız bırakmamalıydım! Lütfen… lütfen sende beni yalnız bırakma!
Ellerimin üstüne düştüm, suyun içinde emekleyerek, tırnaklarımı kuma saplarken yavaşça çıkmak üzereydim. Ağzımın içi suyla dolmuştu, boğazımı yakıyordu. Sonunda karaya çıktığımda ellerimin ve dizlerimin üstünde öksürdüm. Kaybedecek zamanım yoktu. Hemen ayağa kalktım ve motoruma doğru koşmaya başladım. “N’olur! N’olur babaanneme olduğu gibi olmasın! N’olur! Yalvarıyorum.” Birkaç kez kumda kayarak yere düştüm. Her yerime kumlar yapışmıştı. Umrumda değildi, tekrardan ayağa kalkarak motorumun yanına ulaştım ve kaskımı takarak hızla üstüne bindim.
Ne kadar hızlı olduğumu bilmiyordum, sadece yola odaklıydım. İçimden deliler gibi yalvarıyordum. Hayatta istediğim hiçbir şey olmadı ama lütfen Yüce Tanrım, bu sefer… bu sefer bari onun yaşamasına izin ver. Eğer uyanacaksa benim canımı al, yaşamaya değer olan o. Ben değilim, lütfen uyansın.
Hastaneye girdiğimde hızla kaskı çıkarıp bıraktım ve içeri koştum. Yoksa… yoksa babaannem gibi Theron’un cansız bedenini mi göreceğim? Olamaz! Olamaz, hayır böyle bir şey olamaz! Asansörün önü oldukça kalabalıktı, daha fazla bekleyemedim, hızla merdivenleri çıkmaya başladım. N’apacağım? Eğer kalbi durursa kendimi nasıl affedeceğim! Wayne’de olduğu gibi… kabullenemezsem? Yemin ediyorum bu sefer aklımı kaçırırım kimse kurtaramaz! Bir saniye bile kalmam.
Sonunda kata ulaştığımda soluk soluğa kalmıştım. Ruby korkuyla kapının önünde bekliyordu, bacakları titriyordu, hüngür hüngür ağlıyordu. Onu sıkıca tuttum ve salladım. “N’oldu?! Nasıl durumu!? Yaşıyor mu?!!”
“Bilmiyorum! Bilmiyorum, doktorlar içeriye girmemize müsade etmiyor!” Başlarım doktoruna. Kapıyı açtım, bir doktor ona şok yapıyordu. Monitörün alarmı deli gibi ötüyordu. Vücudum hareket etmedi, sadece seyirci kaldım. “Üç yüz altmış, herkes geri çekilsin! Hadi!” Çıplak göğsüne verilen şok onun bedenini sıçrattı.
Bir anda monitör ötmeyi kesti ve normale döndü. Kalbi geri çalışmıştı. Yere düştüm, başımı duvara verdim ve alnımı ovaladım. Ağlamaya başlarken ellerimle gözlerimi kapattım. “Şükürler olsun…” Fısıldarken doktorlar diğer müdahalelere devam etti. Mutluluktan ve korkudan ağladığımı fark ettim. Bir yandan gülerken, diğer bir yandan korku hâlâ damarlarımda dolanmaya devam ediyordu.
İlk defa mutluluktan ağlıyordum. Şükürler olsun, Theron gitmemişti. Uzun zaman sonra gösterdiği ilk belirtiydi. Delice gelecek belki ama… kalp krizi geçirmesi bile beni sevindirmişti. Ne de olsa bu uyanmaya çalıştığının bir belirtisi sayılmaz mı? Beni yalnız bırakmayacağını biliyordum.


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı