İki sene oldu, kalbi bir daha durmadı. Uyanmadıda. Ama umudumu kesmedim, bir gün uyanacağından emindim. Yirmi dört yaşıma geldim, o ise yirmi yedi. Ben onu beş senedir tanırken, o beni sadece üç senedir tanıyor. Ne kadar garip, zaman ne kadar çabuk geçiyor. Su gibi akıp gidiyor, herkes ondan umudunu keserken ben aksine daha da umutlanıyorum. Ne kadar zaman alırsa alsın, gerekirse on sene olsun. Ondan asla vazgeçmeyeceğim, uyanmayacağını bilsem bile beklerim. Kalp krizi geçirdiği günden beri bir daha öyle bir şey denemedim. Ölmeyi aklımdan bile geçirmedim.

Kafes dövüşleri devam ediyor, arada sırada gidiyorum. Ruby oldukça iyi yönetiyordu, kazançlar çok iyiydi. Yurt evinde her şey sorunsuzdu, çocukların tüm ihtiyaçları karşılanıyordu. Nicolas da iyiydi. Xavier denilen çocuk, Vladimir’in tüm illegal işlerini patlatmıştı. Ekibinden mi denmeli, yoksa çetesinden mi denmeli bilmem ama tüm adamları tutuklanmıştı. Hepsi yakalanmıştı.

Vladimir ölse bile etrafta gerçektende “AltEdilemez Theron, Alt edilmiş.” dedikodusu dönüyordu. Mekânda herkes bunu konuşuyordu ama yine de kimse inanmıyordu. Hepsine Theron’un yenilmediğini anlatıyordum. Bu kadar güçlü bir insan nasıl bir anda yenilsin? Kulağa saçma geliyor.

Tekrar uyandığında ne yapmak ister acaba? Beni hatırlar mı? Sonuçta doktor beyninde kalıcı bir hasar oluşabilir demişti. Belki felç, belki sağır, belki kör kalabilir… her şey olabilirdi. En önemlisi… uyandığında beni affeder mi ki? Bana kızgın olur mu? Eğer gitmemi isterse gideceğim. O ne isterse onu yapacağım, ne de olsa ben bile daha kendimi affedemedim. Sanırım hiçbir zaman da affetmeyeceğim. Affedilmeyi hak etmiyorum.

Theron’un bacaklarına başımı yaslayarak uyukluyordum. Kâbuslar peşimi bırakmıyor, iki sene oldu ama Vladimir’in korkunç sırıtması ve gözleri beni seyrediyor. Theron oracıkta ölüyor. Bazen uykularımdan ağlayarak uyanıyorum, onun öldüğü rüyadan uyanınca korkuyla kalkıyorum. Soluklarını duyunca rahatlıyorum.

Ama bu sefer garip bir hisle uyandım. Gözlerimi kırpıştırırken sabah olduğunu fark ettim. Saçlarımda birkaç parmak hissettim, kim olduğunu merak ettiğimde hafifçe başımı kaldırdım. Theron titreyen elleriyle saçlarımı okşarken, yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Gözlerim irileşti. Kalbim deli gibi çarptı. Bedenim dona kaldı. “T—theron…” Sabahın ilk ışığı onun yüzüne vuruyordu.

Nefesi hırıltılıydı, konuşmayı denedi ama yapamadı. “Y—yorma… yorma kendini… doktor… doktoru çağıracağım, tamam mı?” Hızla ayağa kalktım. N’apacağımı bilemedim. Rüya mı bu? Şu an rüya mı görüyorum? Ya halüsinasyon gördüysem? Ya tekrardan aklımı kaçırdıysam? Yapmadığım şey değil sonuçta.

Siktir, dur. Korkuyla yavaşça ona döndüm. Uyanık mı? Gerçekten uyanık mı? Sıkıca kapattığım gözlerimden bir tanesini yavaşça açmaya başladım. “Lütfen uyanmış ol… lütfen uyanmış ol… lütfen uyanmış—“ Uyanmış! Gözleri açıktı! Kendime bir tokat attım. Tekrardan ona baktım. Bu sefer bana bakıyordu. “Uyanmışsın!” Gülümsedim, hemde kocaman gülümsedim. “B—bekle… sakın bir yere ayrılma!” Zaten nereye ayrılabilirdi ki?… “Doktor!!!!” Hızla koridora çıktım. Doktor tamda sabahın ilk kontrolünü yapmak için odaya geliyordu. Hızla onu tuttum. “Doktor bey! T—theron uyandı!” Doktor hiç zaman kaybetmeden odaya koştu.

Ardından içeriye girdim, bir hemşire geldi. Hemen kontrollerini yapmaya başladılar. Gözlerine ışık tuttular, elini takip etmesini söylediler. “Theron, beni duyabiliyor musun?” Mırıldanarak onayladı, çok sessizdi ama. Kalbim yavaşlayacağına dahada şiddetleniyordu. Gözlerime inanamıyordum. Ne kadar da özlemiştim.

“Elimi sıkabilir misin?” Doktor elini tuttu, hafifçe kasılarak sıktığını gördüm. “İki yılın ardından bu gerçektende inanılamaz… bacaklarını hissediyor musun?” Hafifçe bacaklarını ve ayaklarını sıktı. Theron tekrar onayladı. “Ya ellerin?” Onayladı. “İnanamıyorum…” Göz göze geldik. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Hâlâ inanamıyordum. Her şey bir rüya gibiydi. Eğer rüyaysa, son zamanlarda gördüğüm en güzel rüya olabilirdi; umarım uyanmam.

Doktor hayati değerlerini kontrol etti. Beynin uyanma tepkisini değerlendirdi. Onu çok zorlamam gerektiğini söyledi hemşireler, doktor açıklamaya geldiğinde ise, “Theron’un iki sene sonrasında gözlerini açıp tepki vermesi gerçekten mucizevi bir şey. Çok güçlü birisi. Ama hâlâ tam anlamıyla bilinci yerine gelmedi, ilerleyen zamanda ne kadar farkındalık göstereceğini öğreneceğiz. Biraz dinlenmesi lazım, çok uyarılmaması için yalnız kalması gerek.” dedi. O yüzden dışarıda bekledim devamlı, Ruby’e haber verdim. O da Alice’ye ve Heather’a vermişti.

Hatta sadece üçünün geleceğini sanarken bir anda, küçük çocuklardan tut, mekândaki tüm dövüşçüler, tüm çalışanlar buraya gelmişti. Odaya girmelerine izin vermedim. Sadece nasıl olduğunu sordular ve olanları anlattım. “Yani anlayacağınız, çok şükür sağlıklı. Umarım ilerleyen zamanda sapasağlam aramıza döner.” Dövüşçüler sevinçle bağırırken bana sarıldılar. “Ahhh! Lan sessiz olsanıza, hastanedeyiz!”

“Kusura bakma Aidan.” Güldüm. Sessizleştiler. Alice kenarda tek başına mahçup mahçup oturuyordu. Yanına gidecektim ama vazgeçtim. Önüme dönüp çocuklarla konuşmaya daldık. Tekrar dönerek baktığımda yanında Heather’ın oturduğunu gördüm. Elini sırtına koymuş gülümseyerek ovalıyordu. Onu teselli ediyor olmalıydı. Birbirlerine sarıldılar. Derin bir iç çektim. İkimiz de ağır konuşmuştuk, birbirimizden özür dilemek istiyorduk ama hiçbir şey yapmıyorduk. Ellerimi cebime soktum ve önüme geri döndüm.

Theron uyandığı için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Hâlâ bir rüya gibi hissettiriyordu. Bu hastane koridorlarından bunca zamana kadar hep tek başıma çıkmıştım, tekrardan yalnız başıma döneceğim diye çok korkuyordum. Ama şimdi Theron ile birlikte çıkacak olmak beni çok sevindiriyordu. İkimizinde birbirimizden vazgeçmemesi bizi diri tutan şeydi.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu