“Kaç gündür benimle konuşmuyorsun, arkadaşların seni ziyarete geliyor onlarlada görüşmek istemiyorsun.” Koltukta bacaklarımı kendime çekmiştim, dizlerime sarılmış yüzümü yaslamıştım. “O gün çığlıklarla uyandın, ilaçlarını içmedin, uyumayı da bıraktın. Sadece dışarıyı seyrediyorsun, koltukta yatıp öylece tavanı izliyorsun. Yemek yemiyorsun. Sana bunu yapanın ne olduğunu öğrenmem gerekiyor Aidan. Ne gördün rüyanda?..”
Wayne bana kızgındı, yanına gitmediğim sürece bana her zaman kızgın olacak. Ve yanına gitmek için elimden gelen hiçbir şey yok. Sikeyim, neden her şey böyle olmak zorunda?.. Neden mutluca yaşayıp ölemedik ki?
Wayne öldü, gerçekten öldü. Yapayalnız ne yapacağım? Beni ziyarete gelmiyor, geldiğinde sürekli öfkeli.
Bende öfkeliyim, babasına, Jackson’a, kamuoyuna. Herkese öfkeliyim, Wayne’ye bile.
Özellikle de kendime.
“Wayne öldü.” Alina’nın gözleri genişledi. “Yapayalnızım.”
“Yalnız değilsin, ben buradayım. Arkadaşın Heather burada, patronun Antony burada. Her gün seni ziyarete geliyorlar.”
“Yapayalnızım.”
“Neden böyle düşünüyorsun?” Sessiz kaldım. Derin bir iç çektim. “Buna devam etmek istemiyorum.” Koltuğa uzandım ve sırtımı ona döndüm. “Aidan… benimle konuşmazsan sana yardımcı olamam.” Çok ısrarcıydı. “Wayne bana kızgın, onu terk ettiğim için çok kızgın.”
“Sen kimseyi terk etmedin. Sence Wayne yaşıyorsun diye sana kızar mıydı gerçekten? Kızmazdı, Wayne senin yaşamanı ister.” İç çektim. “Wayne sana kızgın değil Aidan, hiç kimse değil. Wayne onun ruhunu serbest bıraktığın için çok minnettar olmalı.”
“Bırakmadım. O hâlâ benimle. Wayne’yi hissedebiliyorum ama bir türlü… bir türlü göremiyorum. Görsem bile çok uzaklarda görüyorum, yanıma gelmeyi reddediyor. Beni hiç affetmeyecek. Neye öfkelenmeliyim, neye isyan etmeliyim, ne yapmalıyım bilmiyorum… sevdiğim herkesi kaybediyorum. Yalnızım, yapayalnızım diyorum. Herkesi kendimden uzaklaştırıyorum. Heather’ı, patronumu, iş arkadaşlarımı. Çünkü… çünkü yalnız olmalıyım işte, yalnız olmalıyım…”
“Aidan, kendini yalnız bırakarak cezalandırıyorsun. Sanki sevdiklerini kaybetmenin bedelini ödemek zorundaymışsın gibi… Ama suç, senin taşıyacağın bir yük değil. Wayne’nin seni affetmemesiyle değil, senin kendini affetmemeyi seçmenle alakalı. Yalnızlıkla kendini koruduğunu zannediyorsun ama bu seni iyileştirmiyor. Bu sadece sana zarar veriyor, seni karanlığa sokuyor.”
“Söyle bana o zaman.” Oturur pozisyona geçip tekrardan dizlerimi kendime çekip sarıldım. Alina’ya baktım. “Ben ne yapmalıyım bu karanlıkta? Işığımı kaybetmişken nasıl ilerlemeliyim?”
“Karanlıkta ilerlemeye başlayacaksın. İlerlemek için ışığa ihtiyacın yok, hislerini kullan. Duygularını kullan. Yaşamak istediğini biliyorum, sen güçlü bir çocuksun. Nelere maruz kaldığını biliyorum ve ben seninle gurur duyuyorum. Bu kadar yolu hiç tökezlemeden gelmişsin, şimdi pes edip durursan katlandığın onca şeye yazık olmayacak mı?”
İç çektim ve başımı tekrar dizlerime yasladım.
“Wayne senin ilerlemeni istiyor, onun yaşayamadığı hayatı senin yaşamanı istiyor. Bunu istiyor ve ben biliyorum çünkü aynısını bende isterdim. Kim olursa olsun isterdi. Abin yaşaman için seni kurtardı, Wayne senin sayende bunca zaman hayatta kalmıştı. Ve inan, hiçbirinin ölümünde senin suçun yok, sen elinden geleni yaptın ve harikasın. Dimdik duruşun, yaşadığın onca şeye rağmen iyi ve güçlü birisin.”
“Güçlü olsam burada mı olurdum?”
“Önemli olan nerede olduğun değil, önemli olan hala burada olman.” Derin bir iç çektim. Çok uykum vardı, uyumak istiyordum ama Wayne’nin bana ne kadar kızgın olduğunu hatırlayınca uyumak istemiyordum, uyuyup tekrardan bana kızmasını istemiyordum.
Onun yanına gidemediğim için bile çok kızgındır.
“Alina, daha fazla uzatmayıp bugünü bitirelim. Yalnız kalmak istiyorum, biraz tek başıma düşünmeme izin ver.” Derin bir iç çekti ve başını sallayarak onayladı.
Ayağa kalktı, dosyasını ve defterini aldı. “Çıkmadan önce, şunu düşün Aidan. Eğer gerçekten Wayne burada olsaydı, sana ne demek isterdi? Senin için ne hissederdi?” Bir şey demedim ve odadan çıktı.
Ayağa kalkarak camın kenarına gittim. Sandalyeyi karşısına çekmiştim. Oturdum ve dışarıyı seyretmeye başladım.
Alina’nın dediğini düşündüm. Kâbusumdaki Wayne’yi değilde, gerçekten dostum olan Wayne’yi düşündüğümde bazı şeyler anlamsız geliyor. Wayne yaşadığım için bana sinirlenmezdi, beni suçlamazdı. Aksine, yaşadığım için sevinirdi. Belki de gerçek Wayne bir yerlerden beni seyredip gülümsüyordur. Ya da perişan oluyordur, beni bu hale çevirdiği için, çekip gittiği için pişman oluyordur. Bunları bilseydi yine de yapar mıydı? En azından kendine son bir şans verir miydi ki?…
Wayne’nin ölümünün yarısı benim yüzümden. Belki de daha fazlası. Heather bile fark etmişti bir şeyleri, Wayne’nin durumu çok kötüydü ama oysa ben iyi zannediyordum. Gayet iyiymiş sanıyordum. Ancak o günlerce zorbalığa maruz kalıyormuş, Jackson sürekli sözlü şiddet uyguluyormuş.
Ben bunun farkında değildim, Jackson’a neden bu kadar kibar davrandım? Neden… Eğer biraz daha sert davransaydım, eğer cidden onu biraz daha korkutabilseydim tüm bu her şey olacak mıydı? Ya da basın açıklamasından sonra, onun adını verdikten sonra Wayne’ye yaptıklarını bilseydim… bunlar yine de olacak mıydı?
Olmayacaktı, Wayne benimle olacaktı. Biricik dostum, tek ailem benimle kalacaktı. Belki de çok mutlu olacaktık.
Akan göz yaşlarımı ellerimle hızla sildim, burnumu çektim. Ellerimi yüzüme yerleştirdim ve sadece düşünmeye, ağlamaya devam ettim.
Keşke Wayne değilde ben ölseydim.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı