Artık Wayne’yi daha az görüyorum, beni ziyarete gelmiyor. Ben yatakta uzanırken o koltukta uzanmıyor, sohbet etmiyoruz, ucuz şakalar yapmıyoruz.

Ara sıra sadece pencereden dışarıya baktığımda onu görüyorum, aşağıdan bana bakıyor ya da hastanenin banklarında oturuyor. Sırtı bana dönük olurdu genelde. Alina bana o iğneyi yaptığından beri böyleydi.

Wayne’yi daha az görmeye başladığımda tek bir şey fark ettim, yalnızdım. Gerçekten yalnızdım. Onu özledim. Wayne’yi görmek için uyumayı deniyorum ama onu bile yapamıyorum, gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Her ne kadar denesem bile olmuyordu.

“Yanıma gelmeyecek misin?” Sırtım Alina’ya dönüktü, yatakta uzanıyordum. “Böyle yapma Aidan, benimle konuş.” Sessiz kaldım, onunla konuşmak istemiyordum. “Eğer konuşmazsak içine kapanacaksın, bunu yapmanı istemiyorum. Seni üzmek istemedim, lütfen gel.”

Çarşafı başımın üstüne çektim ve tamamen kapandım. “Uyumak istiyorum.” Topuklu ayakkabılarının sesinden yanıma geldiğini fark ettim. “Yatağının yanında ki ilaçlar antidepresan, içersen uyuyabilirsin.” Çarşafı açtım ve oturur bir pozisyona geçtim. “Ama ilk olarak benimle konuşmalısın.”

“İstemiyorum, hani zorlama yapmıyordun?” Derin bir iç çekti. “Seni zorlamıyorum, sadece biraz benimle konuşmanı istiyorum.” İlaçlara uzanarak bir tane aldım ve bir bardak suyla içtim. “Uyuyup uyandıktan sonra benimle konuşacağına söz verir misin?” Sessiz kaldım. “Lütfen.”

“Tamam.” Gülümsedi. “Bu antidepresan hem uyku problemin için iyi olacak hemde ruh hali durumun için iyi olacak. Ama yine de uyuyamazsan senin için uyku ilaçları takviye edeceğim.” Yatağa geri uzandım ve sırtımı ona döndüm.

Uzaklaştı ve odadan çıktı. Gözlerimi kapattım, bu sefer uyumak istedim. Uyumayı becerip Wayne’yi tekrar görmek istedim.

***

Her zaman ki sahil, burayı ne kadar özlemişim anlatamam. Dalgalar hafifçe karaya vuruyor, denizin sesi beni geçmişe götürüyor. Wayne ile burada bir çok anımız vardı. Bizim için burası her zaman huzur yerimiz.

Ama o zamanın aksine burası huzur dolu değildi, etraf karanlıktı. Sonu olmayan siyah odanın içinde denizin suyu bile yansımadan siyahtı, kumlar beyazdı. Burasının neden böyle olduğunu anlamadım, kafam karıştı.

Nereden geldiği belli belirsiz bir rüzgâr esmeye başladı, dalgalar hızlandı ve daha şiddetli şekilde karaya vurmaya başladılar. Ufak bir fırtına çıkmıştı sanki. Kumlar uçuşuyordu, kolumla gözlerimi kapattım, rüzgâr o kadar şiddetlendi ki saçlarım, kıyafetlerim sürekli dalgalanıyordu.

Kumlar gözüme girmesin diye kolumla kapatmıştım ama indirdim ve etrafıma bakındım. Wayne karşımdaydı. “Wayne.” Rüzgârın eşliği ile ona doğru ilerlemeye başladım. Bana bakıyordu, benim gibi saçları ve kıyafetleri dalgalanıyordu.

Mutsuzdu, kızgındı. Yüzündeki ifadeden bunu anlayabiliyordum. Keskin gözlerini bana dikmişti, ela gözleri parıldamıyordu. Karşısına gittim, onun omuzlarından tuttum. Göğsüme çektim ve sımsıkı sarıldım. Bana geri sarılmadı. “Neden konuşmuyorsun? Neden öfkelisin?” Çekilip ona baktım. “O kadının tedavisini kabul ettin.”

“Hayır, yapmadım, kendisi… kendisi bana enjekte etti. Ben istemiyordum…” Bana aynı ifade ile bakmaya devam etti. “Kızma, kızamazsın. İstemedim, bunu istemedim!” Başımı iki yana salladım. “Yemin ederim.”

“Hani her zaman birlikte olacaktık, beni bırakmayacaktın? Ailem gibi sende beni yapayalnız bıraktın! Dışarıdaki insanlar gibi oldun, herkes gibi oldun!” Sanki şu an yüreğim onun avucundaydı, sıktıkça sıkıyordu, nefes alamıyordum. Ben herkes gibi mi oldum? Wayne için herkes gibiyim.

Kaşlarımı çattım ve onun omuzlarını sıkıp salladım. “Bana bunu söyleyen sen misin? Öfkelenmesi gereken sen misin? Geriye kalan tek şeyim sen olduğunu bile bile…” Yutkundum. Boğazıma yumrular dizilirken derin bir nefes aldım. “…bile bile… kendini…” Bir elimi göğsüme koyarak yumrukladım.

Onu bıraktım ve nefesimi eğilerek toplamaya başladım. “…öldürdün.” Nefesimi doğru düzgün toparladığımda onu tekrar sıkıca tuttum ve şiddetle salladım. “Neden!? Neden bunu yaptın? Neden beni yalnız bıraktın?!” Sadece yüzüme baktı. Bir şey demesini istedim, belki bir özür bekledim ama hiçbir şey demedi. Anlamsız bir ifade ile bana bakıyordu.

Hıçkırıklar dudaklarımın arasından kaçarken hafifçe yere, dizlerimin üzerine çöktüm. Başımı onun ayakkabılarına yasladım ve hüngür hüngür ağlamaya devam ettim. “Neden? Neden yanımda kalmadın?.. Sahip olduğum tek ailemdin.” Eğildi. “Benim için yaşamanı istiyordum, benim için gülmeni istiyordum. Benim için her şeyin üstesinden gelmeni istedim!”

“Bunun için birini öldürür müydün?” Yukarıdan acımasız gözlerle bana baktı, hiç düşünmeden cevap verdim. “Öldürürdüm!”

“Peki ya…” Biraz düşündü. “…birisine acı çektirir miydin?” Sesim gittikçe yükseliyordu “Çektirirdim!”

“Kendi öz aileni arkada bırakman gerekse bile yapar mıydın?”

“Yapardım! Ne olursa olsun her şeyi yapardım!” Başımı kaldırdım, yere bakarken göz yaşlarım akmaya devam etti. Çenemden tutup yüzümü kaldırdı ve bana baktı. “Biz yaşayan ölülerdik Aidan ama birimiz artık yaşamıyor.” Eli çenemden yanağıma kaydı ve sıvazladı. “Kabul et ya da benimle gel.”

“Nasıl yapacağım? Odada hiçbir şey yok.” Başını salladı. “Halledeceksin, sen bir yolunu her zaman yaptığın gibi bulursun.”

***

Çığlıklarla uyandım, Wayne’nin adını bağırdım. Alina da benim ismimi bağırıyordu, sakin olmamı söylüyordu. Hemşireler bana sakinleştirici yapmak için yaklaşıyordu ama Alina onları durdurdu. Başımdan tutup beni çekti ve göğsüne yasladı. Kalbinin şiddetli sesini duyduğumda sakinleştim. Küt küt atıyordu, korkmuştu. Saçlarımı okşamaya başladı. “Geçti, geçti… Sakin ol.”

Bir anda annemin şefkatini hissetmeden edemedim. Sanki tekrardan fırtınalı bir günde kâbus görmüş küçük bir oğlandım.

Ellerimi onun beline sardım ve kendimi ona bıraktım. Biraz daha annemin şefkatini hissetmek istedim, sessizce sadece ağladım. Bunu yapması yasaktı ama yine de Alina garipsemeden saçlarımı okşamaya ve bana sımsıkı sarılmaya devam etti.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu