“Paraya neden çok düşkünüm biliyor musun? Yatalak bir annem vardı.” Kaşlarımı çattım. “Vardı? Öldü mü?” Başını sallayarak onayladı. “Bu sektöre ne zaman girdim hiç hatırlamıyorum, ortaokulun son yılı mıydı? Lisenin başı mıydı?.. Aklıma gelmiyor… ama o kısımlarda bir şey işte.”

“Tanıdığım bir abi vardı, çete işleriyle ilgileniyordu. Beni almasını çok istemiştim çünkü o zamanlar o kadar havalıydı ki bende bir çete üyesi olmak istemiştim. Zaten çeteye girdiğimden beri dövüş stillerim karıştı.Tabii ki şu an yaptığımız işin çetelikle bir alakası yok, sadece bir klübüz. İsmimiz illegallerin arasında bilindik ama.” Başımı sallayarak onayladım. “Abi beni çeteye almıştı, gün geçtikçe güçlendirdi. Zaten dövüşmeyi biliyordum, hem de çok iyi dövüşürdüm. Babam küçükken annemi döver dururdu, ben de onu dövmesin diye dövüşmeyi öğrenmiştim. Annemi korumak için.”

Yutkundum. Theron’un bir hikayesi olduğunu biliyordum ama bu kadar anlamlı ve derin olacağını hiçbir zaman düşünmemiştim. Aynı benim gibiydi, eskim hâlim daha doğrusu. Her zaman mutlu ve güçlü görünüyordu.

Yemek siparişlerimiz geldiğinde adama teşekkür etti ve yemeğe başladım. “Sosu dene, sosu dene.” Elindeki tavukla sosu işaret etti. “Deneyeceğim…”

Ağzındaki lokmayı içeceği ile yuttu ve dudaklarını peçeteceyle sildi. “Sonra çetede güçlendim ettim derken bir anda dağıldı, artık eskisi kadar kavga olmuyordu. Kimse uğraşmak istemiyordu çünkü hepimiz büyüyüp gidiyorduk, artık hayatımız olmalıydı ve bir iş edinmemiz gerekiyordu, cv’mizi bozamazdık.”

“İş aradığım sıralar annem çok fena hastalığa yakalandı, babam yüzünden çok stresli bir hayat yaşıyordu. Ne kadar eskisi kadar annemi dövemiyor olsa bile yine de benim için ve geçmişinden dolayı çok endişelenip üzülüyordu. Sonuçta oğlu bir çete üyesiydi, bıçaklı, silahlı kavgalara bulaşıyordu; korkuyordu. Her gün yanına yüzünde birkaç yarayla geliyordu.”

Tavuktan birkaç lokma aldıktan sonra çiğnemeye başladı. “İş buldum ama annemin hastane masraflarına yetmiyordu, üstelik küçük kız kardeşim ise okula gidiyordu, hiçbir şey yapamazdı. Babam ise bizi terk etmişti, bir yandan annemin hastane işleri ile uğraşırken, bir yandanda ev ve kardeşimin okul masraflarıyla uğraşıyordum. Kardeşim okuyup bir avukat olmak istiyordu, ek işlere girip dersten odağını çekemezdi. İstese bile ben buna izin vermezdim. Ailemizden bari birisi soyadımızı taçlandırsın dedim.”

İçeceğini içti ve yutkundu. Daha sonra soluklanarak devam etti. “Düşündüm durdum, ne yapmalıyım, ne etmeliyim dedim. Bir gelecek planı yapmaya fırsatım yoktu, çalışıp okuyup iş adamı olmaya da zamanım yoktu. Sürekli borçlanıp duruyordum, tefeciler her gün kapıma geliyordu. Daha on altı, on yedi yaşımdaydım. Sonra aklıma bir fikir geldi, çetemiz çok büyüktü, kalabalıktık. Çoğu dağılmak istemiyordu, dövüşmek istiyordu. Hepsininde numarası o eski tuşlu telefonumda kayıtlıydı. Hepsine teker teker eski buluşma yerimize gelmeleri hakkında mesaj attım.”

“Gittim oraya, kimse gelmeyecek sandım. Ama bir baktım hepsi motorlarıyla uzaktan, vın vın vın diye kesicilerle geliyor. Kalbim güm güm atmıştı, hiç unutmuyorum.” Güldü. “Bir dövüş klübü açacağımdan bahsettim onlara, biraz desteklerine ihtiyacım olduğunu söyledim. Kafes dövüşü olacak, herkes dövüşecek, izleyiciler bahise girecekler, her dövüşçüye bir miktarın üstünde para basacak, bastıkları parayı ya geri kazanacaklar ya da kaybedecekler. Kaybettikleri paranın bir kısmı dövüşçülere gidecekti. Ki o zamanlar herkes iş arıyordu ama dövüşmeyi de seviyordular, bir anda herkesin kanı kaynamaya başlamıştı. Yumruklarını kaldırıp, hurrraaa, diye bağırdılar. Benden büyük insanlar ya, nasıl şaşırmıştım hiç unutmuyorum. Beni orada dövecekler sanmıştım, seni kim dinler velet, diye.”

Yemeğini yemeye devam etti. “Beğendin mi sosu?” Başımı sallayarak onayladım. “Tatlı bir acısı var, ama sonradan çok yakıyor.” Yanağı, ağzındaki lokmadan şişmişken gülümsedi. “Harika değil mi?” Onayladım. “Neyse. Sonra tabii buraya kadar gelmesi kolay olmadı, bazen çok kötü dönemler geçirdik, dövüşçülere paralarını veremedim diye işten çıktılar. Ama sonra bir vurgun yaptık, iş adamlarına kadar gitti yol. Düşünebiliyor musun? Bir sürü holding sahibi iş adamı geliyordu maçları seyretmeye, deli gibi para basıyorlardı. Kaybediyorlardı, yine de basıyorlardı.”

“Çok mutluydum, o kadar mutluydum ki elimdeki para sonunda yetiyordu. Borçlarımı kapatmıştım, annemin hastane masraflarını öderken bir de kardeşimi dershaneye yazdırma fırsatım bile olmuştu.” Ağzındaki lokmayı güçlükle yuttu, sonra bir diğer butu aldı. “Bir gün bende dövüşteydim, kafese ara sıra çıkıyordum. Tam kazanacaktım ki geçen sefer sana olduğu gibi bir adam kafese atlayıp karnımdan beni bıçaklamıştı.” Ellerini peçeteye sildi ve kapüşonlusunu kaldırıp dikiş izini gösterdi. Kaburgalarından, göbeğine kadardı. “Normal bir bıçakta değildi, palayla girmişti.” Kapüşonlusunu indirdi ve butu ısırmak üzere tekrar eline aldı.

“Oha.” Başını sallayarak onayladı. “Eh, sektörün en iyisi olunca hasım çok oluyor tabii.” Gülümsedi. “Oradan hastaneye kaldırıldım, ameliyat, adli işler, cart curt derken annemin kalp krizi geçirdiğini öğrendim. O gün yataktan nasıl kalktığımı bilmiyorum, erkek hemşireler beni tutmaya çalışıyor ama izin vermiyorlar. Hepsine birer yumruk atıp kaçmıştım.”

“Yukarı çıktım, doktorlar bir süre müdahale etti ama yaşayamadığını söylediler. On dokuz yaşımdaydım. Bir süre kabullenemedim, annemin ölüsünü görmek istemedim çünkü onu o hâliyle görmek istemiyordum, güzel hatırlamam gerekiyordu. Cenaze bensiz yapıldı, nankör teyzemler yaptı. Bir kere olsun annemi hastanede ziyarete gelmemişlerdi, bir şeye ihtiyacımız var mı, diye sormuyorlardı. Günlerce annem belki hâlâ ordadır diye gidip duruyordum. Böyle böyle alıştım öldüğüne, orada yoktu. Beni bıçaklayan herifi biliyorum ama aramadım, merak da etmiyorum, sadece bir gün götü yiyorsa geri dönmesini bekliyorum.”

Theron da bir anlığına kendimi görmeden edemedim. Benden üç yaş büyüktü ama bana her zaman bir arkadaş gibi yaklaşırdı.

“He, bu arada.” Lokmasını yuttu. “Seni araştırdığımda bana ne kadar benzediğini gördüm, eskiden epey bi gürültülüymüşsün. Benden daha rahatsız edici değilsindir tabii. Dedim bu çocuktan olur, ben bunu yanıma alacağım. Ailen için üzgünüm, babaannen ve Wayne içinde öyle.” Başımı salladım. “Zor dönemler geçirmişsin, helal olsun, ayakta olmana çok şaşırdım. Ben olsam kendimi öldürürdüm.” Güldü ve son lokmasını yedikten sonra içeceğini başına dikip ellerini ıslak mendille temizledi. Uzanarak saçlarımı karıştırdı. “Şaka şaka, sakın yapma ha.”

Sandalyeye geri oturdu. “Babana n’oldu? Ondan hiç haber aldın mı?” Başını iki yana salladı, sonra aydınlandı. “Ahhh, evet, bir kere sanırım.” Güldü. Hatta biraz fazla güldü. “N’oldu?”

“Çok utanç verici, birkaç sene önce sevgili bulma uygulamasında gördüm.” Kaşlarımı çattım. “Senin o uygulamada ne işin vardı?” Durdu. “Ben? Ben mi?” Kendini gösterdi. “Benim mi?” Başımı sallayarak onayladım. “Benim değildi, arkadaş— arkadaşımındı.”

Gülümsedim. “Tabii, tabii, öyledir. Özellikle erkek kısmında ne işin vardı? Sonuçta babanın karşına çıkması için erkek kısmında olman lazım.” Güldüm ve tavuğumu sosa bandırıp ısırdığımda kafama bir peçete fırlattı. “Bu öyle bir şey değil lan! Hem ne var? Sevgili arayamaz mıyım? Yaşıma bak. Benim senin gibi çıtır sarışınım yok.”

“Heather mı? O benim sevgilim değil ki…” Gülümsedi ve bana yaklaştı. “Öyle mi? Bana ayarlasana, çok tatlı.” Parmaklarımdaki sosları yalarken konuştum.

“Hayatta olmaz.” Suratını yaladığım parmaklarımla ittirdim. Yağlı, salyalı ve soslu karışık elim gözlüklerinde iz yaptı. Bağırdı ve hemen yeni bir mendille suratıyla gözlüğünü temizledi. “İğrençsin!” Sessizce güldüm. Kaşlarını çattı. “Güldün mü lan?” Cevap vermedim. “Güldün, ilk defa görüyorum.” Hafifçe titredi. “Brr, tüylerim dikeldi lan!” Ona bakarak son tavuğumu yedim ve ellerimi ıslak mendille temizledim.

Gözlüğünü kuruladı ve geri taktı. “Hadi gidelim.” Başımı sallayarak onayladım. Ayağa kalktık ve hesabı ödemek için kasaya gittik. Cüzdanımı çıkaracaktım ki eliyle elimi indirdi. Cüzdanından birkaç nakit çıkardı ve saydıktan sonra adama uzattı. “Teşekkür ederiz, ellerinize sağlık.”

Masaya geri dönüp unuttuğumuz kaskları alıp birlikte çıktık. “Eve mi bırakayım? Yoksa gelir misin kafese?”

“Eve gideyim, biraz uyumayı deneyeceğim. İki gündür hiç uyuyamadım.” Motora ilerlerken kaskını ona uzattım. Gerçektende hiç uyuyamamıştım. Birkaç saat bile. “Uyumana yardım edeyim mi? Sana ninni okuyayım mı? Kardeşim küçükken annemle babamın kavgalarından hiç uyuyamazdı, bende onun kulağına hep ninni fısılardım. He he.”

“Kulağıma ninni mi fısıldayacaksın?” Güldü. “Evet, olmaz mı?” Suratımı ekşittim. “Garipsin.” Küçük bir kahkaha patlattıktan sonra kaskını başına geçirdi. Bende aynı şekilde başıma taktıktan sonra kemerini kapattım. Vizörüme vurup indirdi ve motora bindi.

İç çekerek vizörü geri açtım. “Gel hadi.” Arkasına bindim ve yola çıktık.

Eve geldiğimizde ben indikten sonra o da indi. Kaskı çıkarıp ona baktım. “Sen neden indin?” Kaskını çıkarıp gözlüğünü düzeltti. “Ah, neden indim ki?” Saçlarını karıştırdı. “Bende geleyim mi? Dönüş yolunu hiç gözüm almadı, çok yorgunum!” Derin bir iç çekip onayladım. Gülümsedi ve arkamdan beni takip etmeye başladı.

Eve girdik. Ayakkabıları çıkardık ve kaskı kenara koydum. “Kapıyı kapat.” Dediğimi yaptı ve benim ardımdan salona girdi. Işıkları açmadım bile, direkt koltuğa uyumak için uzandım. O ise diğer koltuğa geçti ve uzanarak telefonunu çıkardı. Bir video açtı ve kısık sesle izlemeye başladı.

Defalarca kez döndüm dolaştım, uyuyamadım. Theron üç tane video bitirmişti, şu an sadece telefonundan bir şeyler okuyordu. Uyuyamadığımı anlamış olmalıydı.

Gözleri ekrandayken bir şarkı mırıldanmaya başladı. Sanki bildiğim bir şarkıydı ama çıkaramadım. Kısa bir süre sonra uykuya dalmıştım. İki günün sonuna ilk defaydı.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu