Gün geçtikçe daha da geriliyordum. Nedense babamla görüşeceğim gün yaklaştıkça panikliyordum, korkuyordum. Küçüklüğümden kalma bir alışkanlık olmalıydı, ne de olsa hep korkuyla büyüdüm zaten.

Aidan ile motorları park ettik, mekana gelmiştik. Biraz daha iyiydi ama yine de eskisine göre daha dalgın ve durgundu. İkimizde kötü bir zamandaydık, onunla yeterince ilgilenemiyordum ancak elimden geleni yapmaya çalışıyordum.

Binaya girdiğimizde içeridekilere selam verdim. Yeni mekan yine bir sokak arasındaydı. Bu sefer ki sokak daha dardı ve daha az dikkat çekmesi için girişi normal bir yemek dükkanı yaptık. Ancak mutfaktan içeri girdiğinizde ızgaraların arkasında neredeyse görünmeyen kapıya şifreyi girdiğinizde aşağı kata, dövüş alanına iniyordunuz.

Dövüş saatlerini geceye çekmiştik, gündüzleri ise sadece bir lokantaydı. Şimdilik hiçbir sıkıntı yoktu. Jaxon eski mekanı patlattığından beri daha doğrusu.

Şifreyi kapıya girdiğimde parmağımıda okutarak kapıyı açtım. Aidan ile birlikte merdivenleri inmeye başlarken bir sigara yaktım. Her bir basamak indiğinizde dövüş ve tezahürat sesleri daha da yükseliyordu. Ben yıllık izindeyken ikinci yönetici işi devralmıştı.

Aşağıya indiğimizde herkes selam verdi. “Hoş geldiniz!” Aidan kafeste göz gezdirdi. Dövüşçüleri inceledi. Artık çok sık kafese girmiyordu, sadece çok güçlü rakipler geldiğinde çıkıyordu. Birlikte sürekli antrenman yapmaya devam ediyorduk tabii.

Ziller çaldığında dövüşün bittiğini anladım. Odaya geçmek için kalabalığın bize açtığı yoldan geçiyorduk. Bir elimde kaskım vardı, diğer elimle sigaramı içmeye devam ettim. Bizim değil de karşı rakibin koçu delirmişti. Başımı yana eğdim, bu sayede daha rahat görebilecektim.

Kendi dövüşçüsüne bağırıyor, etraftaki insanlara bulaşıyordu. Müşterilerimi etkileyecek ve buranın değerini düşürecekti. Dayanamadım, Aidan’a döndüm. “Sen burada kal.” Kaskımı ona verdim ve ilerledim. İnsanları ittirdim ve onun karşısına geçtim. “Sorun nedir?” Sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirdim ve ellerimi cebime koydum, gözlerimi onunkilere yukarıdan diktim. Güldü, kırk yaşlarında bir adamdı, kısa boyluydu. Biraz kilosu vardı ama aşırı da değildi.

“Sen AltEdilemez Theron’sun.” Başımı sallayarak onayladım. “Derdin ne?” Dumanı üfleyerek tekrardan dudaklarına koydum. “Hile yapıyorsunuz, bütün dövüşçülerinizin elinde bir silah var!” Derin bir iç çektim. Çok çabuk öfkeleniyorum, sakin ol Theron. “Eğer legal bir dövüş istiyorsan dövüşçünü MMA’ye sok. Burası illegal bir kafes, ne bekliyorsun? Eğer şikayetçiysen bir dahakine kendi silahını getir ama dövüşçünün zayıf olması benim sorunum değil.” Adam tekrar güldü. “Dövüşçümün zayıf olması senin sorunun değilmiş, ne? Benim sorunum mu? Kendisine bıçak çekilmiş adam başka ne yapabilir?”

“Burada herkese bıçak çekiliyor, hepsi nasıl kontrole alacağını da iyi biliyor.” Sinirle iç çekti. “Adil bir dövüş daha iyi olmaz mı? Silahı yasakla.”

“Kurallarımın nasıl olması gerektiğini sormadım. Fikirlerin umrumda değil, eğer beğenmiyorsan siktir git.” Yine güldü ama bu sefer öfkeyleydi. “Egoist piç.” Gözlerim irileşti, söylediği şeyi duyduğumda gözlerim karıncalandı. Görüşüm karardı ve kalbim öfkeyle çarptı. Sigarayı dişlerimin arasına koydum. “Ne dedin?”

“Egoist piç dedim lan!” Adamın saçlarını kavradığım gibi başını eğdim ve suratına sert bir diz attım. Geriye doğru fırlayan başını tekrar saçlarından kavrayarak suratını tellere vurdum. Birkaç defa durmaksızın vurdum, daha sonra yere, insanların arasına fırlattım. Bilinci çoktan kapanmıştı. Herkes bana ve ona baktı. Sigaramı ağzımdan indirdim ve dumanı üfledim. İzmariti onun gövdesine atarak ayağım ile ezdim. “Alın şunu.”

Suratı ezilmişti, burnu içe göçmüştü, kan içindeydi. Sinirle saçlarımı geriye atıp soluklandım. Başka bir işim yokmuş gibi bir dinazorun dırdırını çekeceğim, hah. “Theron—“

“Kimsin sen?” Çocuğa döndüm. “Ben dövüşlere katılmak—“ Kaşlarımı çattım ve ona yakından baktım. “Seni tanıyor muyum?” Başını iki yana salladı. “O zaman konuşma benimle.”

Kalabalığın arasından geri çıktım ve odaya ilerledim. “Bu aralar ayrı bir gerginsin.” Aidan’a baktım. “Öyle miyim? Bence insanlar ekstra bir sinir bozucu.” Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri geçtik. “Öyle, öyle tabii de… çok ciddisin.” Ona cevap vermedim. Anahtarı cebime geri koydum ve gözlüğümü çıkararak kendimi koltuğa bıraktım. Yüzümü ellerimle ovaladım. “Off, bilmiyorum ya. Her şey üst üste geliyor. Dosyayı getirsene.”

Dediğimi yaptı, masadan dosyayı kaptı ve yanıma oturup uzattı. Aldım. Bu haftaki tüm dövüşleri kontrol ettim, dövüşçülerin profillerini inceledim. “Ben ne zaman kafese çıkacağım?”

“Birkaç hafta yoksun tabloda ama elbet çıkarsın.” Sıkıntıyla iç çekti, böylesi onun için daha iyiydi. Daha doğrusu benim için, onun yüzünden endişeye girip durmak istemiyordum. “Merak etme, bunu sevdiğini biliyorum; o yüzden en kısa sürede seni tekrardan kafese çıkaracağım. Sadece senin denginde birisi yok şu anlık.” Bir sigara yaktı. “Madem şu anlık bir dengim yok, neden buraya geliyorum ki?.. Evde otururum daha iyi…” Ayaklarını sehpaya uzatıp başını geriye yasladı.

“Bir gün ben emekli olursam kral’ın tacı sana geçecek. O yüzden işleri çok iyi öğrenmen lazım. Bahislerdir, dövüşçüleri ayarlamaktır, iddia tutarlarıdır… ve benzeri şeyleri…”

“Sanki çok büyüksün ya benden, sadece üç yaş var aramızda. Sen emekli olunca bende olacağım.” Kaşlarımı çattım, dosyadan gözlerimi çektim ve ona baktım. “Ya yarın ölürsem, ne yapacaksın? Burayı böylece bırakacak mısın? Ha?” Kafama vurdu. “Şöyle konuşmasana! Öleceğin falan yok, eminim senin yüz yıl yaşayacağın vardır.”

“Diyelim öldüm, Allah korusun tabii; o zaman ne yapacaksın? Söyle! Söyle! Patronunun o kokuşmuş restorantına geri mi döneceksin! Eşşek gibi buraya bakacaksın. Vasiyetnameme bunu yazacağım, Aidan Acker kafes dövüşünün başına geçecek, aynen böyle.” Dosyayı kapattım ve sehpaya koydum. “Galiba bıkmışsın biraz bu işten. Harbiden ha, eğer bu işi yapmasaydın ne yapardın?”

“Torbacılık, çok iyi para var.”

“Ya! Öyle değil! Hayalini soruyorum.” Dudaklarımı büzüştürdüm. Sehpaya bacaklarımı uzattım ve başımı geriye yaslayarak dudaklarımı büzüştürdüm. “Bilmem ki… daha önce kimse bana hayalimi sormamıştı, ben de ne olduğunu bilmiyorum.” Bir süre düşündüm. Gönlümden ne geçiyordu ki?.. “Yok, aklıma gelmiyor… sanırım bunun için doğdum. Hayal, gelecekte kurduğun bir hedeftir. Öyleyse annemi kurtarıp para kazanmaktı sanırım.”

“Hayır, asıl istediğin şey ne diye soruyorum. Bu hayal falan değil, bu zorunluluğun ve sorumluluğundu.” Ona baktım. “Ya bilmiyorum işte! Neden sorup duruyorsun?! Yirmi beş yaşıma gelmişim, hayal mi kuracağım?”

“Hayal kurmanın yaşı yok ki.”

“Çok saçma, bir hayal için yaşıyorsun; hayatını ona göre ilerletiyorsun. Anı yaşayamıyorsun, çok sıkıcı. Benim için anı yaşamak daha mantıklı. Eğer yaşıyorsan dibe çakılmazsın ancak hayal kuruyorsan sadece hayal kırıklığına uğrarsın.” Omzuma bir yumruk attığında kaşlarımı çattım. “N’apıyorsun?”

“Sorduğum soruyla dediklerinin hiçbir alakası yok!” Bacaklarımı sehpadan indirdim ve ona döndüm. Alnını elimle ittirdim. “Çok meraklısın herhalde.” Başımı eğerek ellerime baktım. “Ressam ya da heykeltıraş olmak isterdim herhalde. Ama hiç denemedim, o yüzden bilmiyorum.” Güldüğünde tekrar ona baktım. “Ne gülüyorsun lan? Doktor mu deseydim? Pilot mu deseydim?”

“Hayır hayır, sadece garip. Seni normal bir insanmış gibi düşündümde…” Hızla onun boynuna kolumu sardım ve kendime çektim. Kaçmaya çalıştı. “Anormal miyim lan ben! Dışaradaki o sıradan insanlardan kat ve kat daha iyiyim!” Kolumu ittirdi. Tam bir söyleyecekken içeri görevli çocuklardan birisi geldi. “Paralar.” Kocaman gülümsedim, gözlerim genişledi. “Ohh, keyfim yerine geldi…”




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu