“Hayatımda daha saçma bir plan duymadım, olmaz.” Heather sesini yükseltti. “Neresi saçmaymış? Gayette güzel!”
Wayne ile Heather doğum günümü kutlamak için ve ayrıca güzel bir yaz tatili geçirmemiz için doğum günümü otelde kutlamak istiyorlardı. “Hayır, asla kabul etmem. Niye Wayne’nin parasıyla otele gidelim? Bu aşırı!”
“Kendim teklif ediyorum, hem kafa dağıtman gerekiyor. Daha ne istiyorsun?”
“Kafamı burdada dağıtabilirim, deniz varken neden bir başka denize gideyim ki?” Heather kafama sert bir şekilde vurdu. İnleyerek başımı tuttum. “Wayne, sen rezervasyon yaptır, her türlü gelecek zaten.”
“Sırf tatile gitmek istediğin için bu kadar istiyorsun! Yazık değil mi çocuğun parasına?”
“Çocuğun parasının sınırı mı var? Hem tek başına giderse ne olacak? Ya dayak yerse gene?”
“Öyle bir şey olmaz, kim ne diye dövsün otelde!” Bağırdı. “Aaahhhh! Gidiyoruz işte! Neden böyle fırsatı elinin tersiyle ittiriyorsun?” Sessiz kalarak bir şey demedim. Zaten her Wayne’nin parasıyla bir şey yaptığımızda kendimi kötü hissediyordum, şimdi birde inanılmaz pahalı bir otele mi gidecektik? İmkanı yok.
“Hadi ama, beni kırmasana.” Wayne beni dürttü. “Burada kötü hissetmen için hiçbir şey yok ki, kendi isteğimle götürüyorum sizi, ikinizinde beni param için kullanmadığını biliyorum zaten.”
“Ondan emin olma, Heather seni kesinlikle paran için kullanıyor.” Heather bana tekrar vurduğunda bağırarak inledim. “Bana vurmayı keser misin artık?!”
“Hayır, neden keseyim?” Heather ona vurmayacağımı biliyordu, bu yüzden sürekli çok rahattı. Saçını tutarak aşağı çektim ve elleriyle ellerimi tuttu, acıyla inliyordu. “Bırakkk! Bıraksana ya! Acıtıyorsun!” Güldüm. “Sen acıtmıyor musun sanki?” Elime vurmaya başladığında hâlâ bırakmıyordum. Wayne’ye baktım. “Eylülde şimdi otele mi gideceğiz yani?” Heather acıyla inleyerek söylenmeye devam ediyordu, saçlarını bırakmamakta kararlıydım.
“Evet, doğum gününü orada kutlayacağız, güzel değil mi işte?” Biraz düşünür gibi yaptım. Wayne bizden bir yaş büyüktü, o çoktan on dokuzuna girmişti. Ben ise daha yeni reşit olacaktım, sosyal hizmetlerin desteği kesilecek ve üstüme çok ağır bir miras konacaktı. Babaannemden kalan, ailemden kalan…
“İyi, tamam, gidelim o zaman.” Heather’ın saçını bıraktığımda üstüme atladı. Boğazımı sıkarken onu ittirmeye çalıştım. “Delirdin mi lan?” Belinden tutarak ittirmeye çalışıyordum ama o beni boğmak yerine, boğazıma sabitlediği uzun tırnaklarıyla canımı yakıyordu.
Wayne onun belini sımsıkı kavradı ve geri çekti. “Saçları hassas noktası ya.” Boğazımı sıvazladım. Tırnak izleri yara yapmış olmalıydı. “Saçları hassas noktası falan değil, tam bir kaçık.”
“Seni varya! Hep mahvediyorsun saçlarımı!”
“Bana ne, sende o zaman hemcinsin gibi otur.”
“Sen bana—“ Wayne onun sırtını ovaladı. “Aidan kabul etti Heather.” Heather’ın gözleri kocaman açıldı ve parıldadı. Wayne’ye bakarken gülümsüyordu. “Gerçekten mi? Gidiyor muyuz?” Başını sallayarak onayladı. “Harika!!” Heather boynuma atlayarak bana sarıldı, tekrar boğazımı tırnaklayacak diye korkmuştum. “Ahh, çekilsene, iğrençsin.” Onu ittirdim. “Bana teşekkür edeceğine Wayne’ye et.” Göz devirdi ve Wayne’ye uzanarak sarıldı.
Wayne ona geri sarıldığında ayağa kalktım. Masadaki küllüğü çöpe boşaltırken saate baktım. “Yemek yemeye gidelim mi? Ben ısmarlayacağım.”
“Benim eve gitmem lazım, annem çağırdı.”
“İyi bari, bizde Wayne ile erkek erkeğe takılırız.” Elimi onun omzuna atarak gülümsedim. Heather tek eliyle omzumdan ittirdi. “Çok kötüsün.”
“Ne var? Bizim biraz erkek erkeğe takılmamız gerekiyor, seninle gezmeye devam edersek yakında etek giyeceğiz yani.”
“Yakışırdı sana.” Ayakkabılarını giymek için evin girişine ilerlerken onu sırtından ittirdim. Wayne’nin omzundan kolumu indirdim ve bizde Heather’ın arkasından gittik. Ayakkabılarımızı giyerken konuştum. “Nereye gidebiliriz?”
“Ben götüreyim mi? Seninkiler hiç hijyenik olmuyor.”
“Pahalı restoranlardan midem bulandı artık, hem onun lezzeti hijyenik olmamasından geliyor.” Işıkları kapattım ve kapıyı açtık. Wayne suratını büzüştürdü. “İğrençsin.” Gülümsedim. Kapıyı çekerek kilitledim ve şöförün yanına ilerledik. Bizi fark etmemişti, kapıyı açtım ve indim. Aceleyle telefonunu kapatmaya çalışmıştı. Ama ben neye baktığını görmüştüm. Kendi kendime güldüm. “Soldaki güzeldi.”
Neredeyse yanakları kızaracaktı, yüzüme bakmıyordu. Wayne ve Heather yine arkaya oturdular. “İlk Heather’ı eve bırakalım, daha sonra Aidan bizi yemek yemeye götürecekmiş.”
“Peki efendim.” Arabada sohbet ederken Heather bana mezuniyette verdiği hediyeyi ne yaptığımı sordu. “Ahhhh! Ben onu unuttum ya. O gün o kadar çok şey oldu ki veremedim bir türlü.”
“Nerede peki? O Wayne’nin hediyesiydi, kayıp mı ettin Aidan!” Wayne ikimize baktı. “Ne hediyesi ya? Bana hediye mi almıştın?” Heather başını sallayarak onayladı. “Bilmiyorum, odada eşyalarımın arasında olması gerekiyor, doğru düzgün ararsam bulabilirim herhalde.”
“Onu Wayne’ye ver! Çok kötüsün ya, çocuğun haberi bile yokmuş.” Ona dönüp baktım ve kaşlarımı çattım. “O gün neler yaşadığımızı unuttun herhalde? Mezuniyette kavga çıktı, babaannem öldü, herhalde unutacaktım. Ufak bir hediyeyi mi hatırlayacaktım?”
“Tamam be, özür dilerim, bir şey demedim.” Başını başka tarafa çevirdi. “Önemli değil, arar buluruz. Teşekkür ederim Heather.” Önüme döndüm ve sinirle bir iç çektim.
Heather’ı evine bıraktık. Daha sonra şöföre tarif ettiğimiz sokak lezzetçisine gittik. Yol kenarında bir minibüsteydi. Doğrudan yemeğin nasıl hazırlandığını görebiliyorduk. Wayne suratını asmıştı, sandalyelerden birinde otururken hiçte memnun görünmüyordu. “Azıcık gülümsesene, hem bak, nasıl yapıldığını görüyorsun. Hijyenik değil, diyemezsin.” Adam ilk hazırladığını uzattığında alarak şöföre götürdüm.
Sık sık ona da alırdım ama yine de çok şaşırırdı. Onunda bir insan olduğunu hatırlamak gerekiyordu, sürekli bizim için bir yerlere gidip duruyordu, üstelik hiç sesini çıkarmıyorduda.
Teşekkür ettiğinde uzaklaştım ve diğer yeni çıkan iki yemeğide alarak Wayne’nin yanına gittim. Ona uzattım ve masaya oturdum. Yemek o kadar sıcaktı ki üflemem gerekiyordu. “Off, harika burası ya. Üflemeden yeme, dilin yanar yoksa.”
Dediğimi yapmadı ve dilini yaktı. Hemen yemeği tükürdü. “Ahhh!” Dilini çıkardı, eliyle ağzına rüzgar yaparken bir yandan bende destek attım. “Salak mısın ya? Gözlerin yaşardı bak, şimdi hiç geçmeyecek acısı.” Güldüm. Üfleterek soğuttuğum yemeği kaşıkla ağzıma attım.
Saat on ikiye gelmek üzereydi, etraf karanlıktı ama ayrıca hava çok sıcaktı. Sadece minibüsteki ışık ile geçiniyorduk ancak o kadarda kötü değildi. Etraftaki böceklerin sesleri ortama huzur katıyordu.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı