Eve geldiğimizde Theron başımda ki kaskı çıkardı, doktor bizden önce gelmişti. “İyi misin?” Başımı sallayarak onayladım. “Betin benzin atmış…” Koltuğa oturdum, doktor gelip belimde ki hırkayı çıkardı. Daha sonrada tişörtümü. Kesiği bir süre inceledi, daha sonra bana baktı. “Çok derin değil, organlara ulaşmamış bile, bir dikişle hallolur. Kan da kaybetmemişsin fazla.” Yutkunarak onayladım.
Theron derin bir iç çektikten sonra birilerini aradı. “Açmıyor, Nico’nun telefonu kapalı.” Bir başkasını aradı, sonra da bir başkasını. En sonunda aramalarına dönüş sağlanmıştı. Doktor o sırada yaranın etrafını temizledi, uzandı ve bölgeye anestezi yaptı. “Çok güçlü bir anestezi değil, biraz hissedebilirsin.”
Onayladım. Yarayı dikmeye başladığında sızlandım, çok güçlü değil diyordu ama bence anestezi bile yapmamıştı. İğnenin ucuna kadar, derimden derime geçirilişini resmen hissediyordum.
Sonra bir anda gözlerimden yaşlar akmaya başladı, dikişten değildi, eski arkadaşım olsa bile bu kadar zalim olmasıydı. Arkadaşım olduğunu düşünüyordum, onunla eğlenirken nasıl ailem hakkında böyle şeyler düşünüp dilemişti?… Onlar sadece benim ailem değildi, onunda ailesiydi, kardeşim gibiydi.
Bende abisiyle arasını kıskandım ama hiçbir zaman böyle şeyler dilemedim.
Nasıl?… Nasıl olurda…
Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı, gözlerimi elimle kapattım ve sessizce yakındım. Burnumu çektim, göz yaşlarım durmuyordu.
Theron fark etti, telefonu kapatıp yanıma geldi. “Hey, anestezi yapmadın mı? Sana özellikle dedim.” Doktor dikişi bitirmişti, Theron’a baktı. Tam kendisini açıklayacakken lafını kestim. “Sorun değil…” İkiside sessiz kaldı, doktoru kapıya kadar geçirirken eline parayı sıkıştırdı ve gitti. Daha sonra yanıma gelip oturdu. “İyi misin?” Göz yaşlarım durmuyordu, bir türlü nedense ağlamayı durduramıyordum.
Yaşlarımı yanaklarımdan sildim ama devamlı yeniden ıslanıyordu. “Ne dedi sana?” Islak bir bez hazırladı. “Şu yaralarına silip dikişe bandaj yapıştıralım.” Yutkundum. Söylediklerini yapmaya başladı. Benden bir cevap bekliyordu. “Küçükken, yani ortaokuldayken çok yakın dostlardık. Ben onu ailemden sayarken o ailem ölsün diye her gece dua eder dururmuş.”
“Öldüreyim mi onu? İstersen yaparım.” Dikişe bir bandaj yapıştırdı ve bana baktı. “Hayır, hayır saçmalama… ben onun gibi değilim.” Derin bir iç çekti. Kavgada sıyrılan bıçak yaralarını da temizledi. Onun yüzünde de birkaç kızarıklık vardı, haricinde başka bir şey yoktu. “Bir türlü ağlamayı kesemiyorum.” Gülümsedi. “Sorun değil, ağlamaya devam et. Kendini bu kadar sıkmak zorunda değilsin.” Daha fazla hıçkırmaya ve yakınmaya başladım. Birisinin karşısında daha önce hüngür hüngür hiç ağlamamıştım, babaannemin yanında bile. Nasıl ağladığımı gördüğünde hafifçe güldü ve saçlarımı karıştırdı, elini enseme kaydırıp tuttu ve kendine çekerek yüzümü omzuna yasladı. “Sorun değil.” Daha da hıçkırdım.
Theron benim saçlarımı her okşadığında biraz daha sakinleşiyordum, bunu gerçekten iyi yapıyordu, bir insanı nasıl sakinleştirmesi gerektiğini biliyordu. Hafifçe geri çekildim ve burnumu çekerek ıslak yanaklarımı sildim. “Daha iyi misin?” Başımı sallayarak onayladım. “Nicolas ne yapmış?..”
“Jack ölmek üzereymiş ambulans ile hastaneye kaldırılmış. Nico da zaten o anda hiçbir şey yapamamış. Sana teşekkür ettiğini söyledi.”
“Aslında kardeşinin acısını çıkartmak gibi bir derdim yoktu, kendi acımı çıkarıyordum.” Güldü. “Bunu Nico’ya söylemeyelim, tamam mı?” Başımı sallayarak onayladım. “Jack şikayetçi olur mu dersin?” Kendinden emin bir şekilde başını iki yana salladı. “İmkanı yok, seni şikayet ederse kendini de etmiş olur. Ne de olsa bir suç örgütünün lideri.”
“Hastaneye gitmek istiyorum.” Kaşlarını kaldırdı. “Şimdi mi?” Onayladım. “İmkanı yok, şu an gidemezsin. Taburcu olmasını beklemen lazım, yoksa şüpheli olursun, anladın mı? Ortam soğuyana kadar etrafında görünmemelisin.” Derin bir iç çektim ve suratımı ovaladım. “Lanet olsun ya.” Ayağa kalktı. Amerikan mutfak olduğu için mutfağa geçtiğini gördüm, dolabı açarak biraz bakındı. “Uzun zamandır böyle dövüşmemiştim, sanki bir karınca kolonisini yok ediyordum. Ama eğlendim ha.”
“Ya, bir de sen bana sor. Bütün herkes benim üstüme saldırdı resmen.” Güldü. “Sana öyle gelmiştir, çete kavgaları böyle.” Dolaptan çıkardığı yemeği bir çatalla alarak yanıma geldi ve diğer koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. “Birkaç gündür düşünüyorum da…” Yemeğinden bir lokma aldı, yanağına tıkıştırdı ve konuştu. “…kafes dövüşlerine artık çıkmasan mı?”
Yerimden fırladım. “Ne? Hayatta olmaz! Asla!” Şaşırdı. “Hadi ama, şu vücudunun hâline bak.” Çatalını bana doğru sallamaya başladı. “Her yerin kesik izi, sürekli yaralanıyorsun.” Ona yaklaştım ve yemeğine vurdum, bir kısmı üstüne düştü. Çok da değildi. Nefesi kesildi. “Hayatta olmaz Theron! Bana teklif edeceğin en son şey olsun bu!” Güldü. “Salçanın izi üstümden çıkmazsa seni gebertirim ona göre! En sevdiğim tişörtümdü bu benim! Kavgada bile çok dikkat ettim!” Sinirle bir iç çektim.
“Ağrı kesici iç!” O söyleyene kadar bir ağrım olduğunu fark etmemiştim. Bir anda karnıma ve dikişime ağrı saplanmıştı. “Bana ne yapacağımı söyleyip durmasana.” Alaycı bir ses tonuyla dediklerimi tekrarladı.
Tam duş almak için lavaboya girecektim ki kapı çaldı. Kimin geldiğini merak ettim. Theron yemeği ile ayağa kalktı ve kapıyı açtı. Bu Nico’ydu. “Nerede o?” Çok gergin görünüyordu. “Kim?” Theron’u ittirdi, yemeği yine üstüne dökülmüştü. “Bugün yemeğimle alıp veremediğiniz ne var!” Nico içeri girdiğinde benim üzerime yürümeye başladı. “Hey, hey—“
Theron da gerginliği anladığında yanımıza geldi, üstü hep salçalıydı. Nico neden bu kadar gergindi? Olasılıkları düşünemedim. Arkadaşım olduğunu mu öğrenmişti, bunu kardeşi için yapmadığımı mı öğrenmişti? Nico’nun bana vuracağını zannettim, kollarını havaya kaldırıp bana sarıldı. Theron da korkmuştu, beni korumak için hazırdı. Nico beni çekti, dahada sıkı sarıldı. “Çok korktum.” Kaşlarımı çattım. “Neden?..”
“Benim yüzümden bıçaklandın.” Çekilip ona baktım ve gülümsedim. “Saçmalama—“
“Özür dilerim, sizi hiç karıştırmamalıydım.” Theron onun sırtını ovaladı. Elinde hâlâ bağımlısı olduğu yemek vardı. Salçalı makarna. “Nico, bu sadece senin mevzun değildi, böyle şeyler söyleme lütfen…” Utanarak başını eğdi. “Sorun değil dostum, lütfen sıkma canını. Hem ben iyiyim, merak etme. Bıçak organlarıma zarar vermemiş hemen dikiş atıldı.” Başını sallayarak onayladı. “Duş alıp geleceğim, sakın konuşmayın olayları.” Onayladılar. Nico’nun omzunu pat patlayarak lavaboya geri girdim.


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı