KESİNLİKLE ÇETE KAVGALARI KAFES DÖVÜŞÜNE BENZEMİYORDU.

Ama Theron bu konuda harikaydı, alışıktı ne de olsa. Hem bu olaya ciddi bakmıyordu, eğleniyordu. Karşısındaki rakipleri çocuk olsa bile kahkaha ata ata dövüşüyordu ve hiçbir yumruk dahi yememişti. Bıçak sıyırmamıştı bile. Nicolas da öyleydi. İyi bir dayak yiyordu ama manyak gibi gardını düşürmeden güle kahkaha dövüşüyordu. Bir çocuk ondan kaçarken saçlarını tutup sürüklerken gülüyordu.

Onların aksine ben, sanki tüm hepsi örgütlenip Aidan’ın üstüne saldıralım demişti, yedi-sekiz çocuk bir anda üstüme atlıyordu ve üstelik çoğu da bıçaklılardı. Bıçaklar çoğu yerimden sıyırmıştı ve suratımın bazı noktalarıda kızarmıştı. Nicolas sürekli haykırıp duruyordu, Jack’in nerede olduğu hakkındaydı. Gerçekten de Jack hiçbir yer de yoktu. Ya assolist gibi en son gelecekti ya da benim geldiğimi öğrenmişti, bu da demek oluyordu ki hiç gelmeyecekti.

Kroşelerimi ve tekmelerimi savurdum, çıyanlar gibi üstüme sarılmış ufak, bir elli çocuklardan kurtulmuştum. Yaş kitlesi şöyleydi; en küçük on beş iken, en büyük on sekizdi. Tahminimce.

Çocuklardan tam kurtulmuşken arkamdan birisi boğazıma kolunu doladı. Bir gülüş sesi duydum. Kolumla boğazımı sıkarken elimle kolunu ittirmeye çalıştım ama sürüklüyordu. “Eski dostum, eski dostum…” Sesi değişmişti ama bu kesinlikle Jack’ti. Kolları gerçekten çok sıkıydı, nefes almam gittikçe zorlaşıyordu. Beni direkt öldürecek miydi?

Hayır, Theron’u haklı çıkaramam. Burada ölemem.

Ayağımı yere sımsıkı bastım, onun kolunu ve omzunu kavradım ve güçlükle kaldırarak takla attırdım. Yere sırt üstü, önüme düşmüştü. Kalçamın üstüne düştüm ve öksürmeye başlayarak boğazımı sıvazladım. Gülerek ayağa kalktı, daha zar zor nefesimi toparlamışken yumruklarını savurmaya başladı. Hızla ayağa kalktım. Daha gündüz yağmur yağdığı için yerler çamurdu, her yumruğundan kaçtığımda dengem bozuluyor, bazenleri ise ayağım kayıyordu.

Kendime gelememiştim, nefesim çok fena kesilmişti ve ciğerlerim yanıyordu. “Dövüşmeyecek misin? Korkuyor musun?” Durmaksızın yumruklarını savurmaya devam ediyordu. Korkunçtu, kesinlikle karşımda ki o benim eski arkadaşım Jack olamazdı. Görünüşü bile ürkütücüydü, yüzünde dövmesi vardı, yara izleri, üçe vurulmuş saçlar… neye dönüşmüştü? “Canavara dönmüşsün.” Nasıl… nasıl olabilir?…

O sadece korkunç bir hâle bürünmüştü, bende en az onun kadar değişmiştim.

“Öyle mi dersin?” Durup soluklandı. Nefesim biraz daha kendine gelmişti ama diğerleri gibi her yerim çamura bulanmıştı. Herkes dövüşmeye devam ediyordu, Theron’u görmüyordum bile. “Neden? Bu hâle nasıl geldin?” Korkuyordum, eğer onu dinlersem belki de gardım düşecekti ama merak ediyordum. Benim bildiğim sevimli Jack nasıl böyle bir şeye dönüşmüştü?

“Ne o? Hayat hikayemi dinleyip bana acıyacak mısın yoksa?” Suratında iğrenç bir sırıtma oluştu. “Biliyor musun Aidy, ortaokuldayken seni çok kıskanıyordum. Ailenle çok harika geçiniyordun, babanla annen aynı yatakta yatıyor, siz dördünüz sürekli mutlu mesut aynı sofrada yemek yiyordunuz. Ama sen o kadar bencildin ki sadece abin sana değer vermiyor diye ağlanıp sızlanıp duruyordun. Çok öfkelendim, benim ailemde senin gibi olsun diye çok yalvardım! Ama hiçbir şey değişmedi, bende ne yaptım…” Gülümsedi. “Her gece, her yemekten önce dualar ettim.”

Yumruklarımı sıktım. “Ailen ölsün diye.” Gözlerim irileşti. “O kadar kıskanmıştım ki şeytana ruhumu bile satabilirdim. Ah, eğer o günlerde benimle yollarını ayırmasaydın sana daha neler yapacaktım bir bilsen~ Sıra sıra dizilmiş ananla babanın yanına gönderecektim seni—“

“Orospu çocuğu!” Üzerine atladığımda suratına sert bir yumruk attım. Beklemediği bir andı, bu yüzden şakaklarına sert bir tane yemişti. Ona küfürler saydırmaya başladım. “Öldüreceğim lan seni, lime lime edeceğim seni!” Bir yumruğumdan kaçtı ve karnıma sert bir dik gelen tekme savurdu. Geriye savruldum, ayaklarım kaydı. Kanayan burnunu koluyla sildi ve elini cebine atarak çakısını çıkardı. “He—he, hadi bakalım, kim kimi lime lime ediyormuş?”

Çakısını savurmaya başladı, acemiymiş gibi görünmeye çalışıyordu ama beni oyalayarak doğru zamanı bekliyordu. Beni yormaya çalışıyordu. Tutuşunu değiştirdi, avucunun içine aldı ve gülümsedi. Hızlıydı, bir açığını da bulamıyordum. Sinirden gözüm dönmüştü, mantıklı düşünemiyordum.

Bir anda ayağım kaydı dengem kayboluyordu, tam düşecekken beni yakalamıştı. Bir eli omzumdayken, çakı olan elini karnıma yaklaştırmıştı. Çakının ucu derime değerken etime geçmeye başladı, sızlandım. Sıkıca elini tuttum, sokmasını engellemeye çalıştım ama gittikçe derine giriyordu. Hızla koluna vurdum, çakı içimde hareket ettiğinde acıyla bağırdım ama bırakmıştı. Hızla karnına bir tekme vurdum ve yere düştü.

Çakıyı tutarak çıkardım ve kenara fırlattım. Gözüm seğirdi, karnımdaki kanı elimle kontrol ettikten sonra ona baktım. Ayağa kalkıyordu. Çenesine bir tekme attığımda tekrar düştü. Dizlerimi iki yanına koyarak üzerinde durdum. “Ne demiştin? Onların ölmesi için dua mı etmiştin?”

Tam cevap verecekti ki yumruğumu ağzına vurdum. “Ağzından çıkan her bir kelime için seni pişman edeceğim.” Defalarca ağzına ve yüzüne vurdum, dişleri artık elimi kesiyordu. “Arkadaşımdın lan sen benim! Nasıl… nasıl böyle bir şey isteyebilirsin?” Ortam sessizleşmişti, kimse müdahale etmezken kalabalığın içinden bir kişi beni koltuk altlarımdan tutup geriye sürüklemişti. Çırpındık, bırakması için küfürler savurdum.

Çamurda kaydı ve ikimizde yere düştük. Bu Therondu. Kimi beklerdim ki zaten? “Bırak lan beni! Öldüreceğim onu, öldüreceğim!” Çırpınmaya devam ederken kolunu boynuma dolamıştı, sıkmak için değildi, vücuduma ve bana hakim olmak içindi. “Sakin ol!” Sesini yükseltti. Bırakması için bağırdım. Jack’in öksürdüğünü fark ettim, ağzından kanları fışkırıyordu. Elini alnıma koyup başımı göğsüne yasladığında sakinleşmem için birkaç kez daha bağırdı. “Çocuğu— çocuğu çevirin!” Kanlarında boğuluyordu. “Hayır! Hayır, ölmesi gerek!” Hıçkırdım, bir anda hiç beklemediğim bir şekilde gözlerimden yaşlar akmaya başladı. “Ebeveynlerimi, abimi öldürdü, orospu çocuğu!”

“Öyle bir şey yok! Öyle bir şey yok… sadece… seni kışkırtmaya çalışıyor, tamam mı?! Kimse onları öldürmedi… sakin ol…” Nefes alıp vermeye başladım. Nico, onun yanına gitti. Theron beni ayağa kaldırdı. “İyi misin?” Karnımdaki yarayı gördü. Hızla tişörtü kaldırdı ve baktı. “Ha siktir.” Adrenalinden acısını hissetmiyordum ama yavaş yavaş geliyordu. Kanamaya devam ediyordu.

“Nico’ya sahip çıkın! Başka yaralanan var mı?!” Kalabalıktan bir ses gelmedi. “Gidelim.” Motor’a doğru ilerledik. “Motorum…”

“Merak etme, çocuklardan birisi getirir.” Theron’un R1’ine bindik, çok dehşet bir şekilde panik halindeydi. “Sımsıkı tutun, eğer gözlerin kararır, başın döner gibi olursa bana işaret et, tamam mı?” Mırıldanarak onayladım. “Binebilecek misin?” Tekrardan onayladım. Kaskımı başıma taktı, kendisininkinide takarak motora binip çalıştırdı. “İstediğin gibi bin, dengeyi boşver.” Eşşeğe biner gibi bindim, biraz sallandık ama Theron tüm dengeyi sağlamıştı.

Yola koyuldu, eve sürüyordu, bir doktoru aradı.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu