Aidan olmadan sanırım iki buçuk ay oldu. Corvin hâlâ takip ediliyordu ama Vladimir onunla ilgilenmiyor gibi görünüyordu. Sonuçta Corvin’in bildiği pek bir şey yoktu, o yüzden onunla uğraşmıyordu. Yine de ne olur, ne olmaz onun peşindeydik.

Xavier ile görüntüleri inceliyorduk. Sadece biz de değil, bir başka ekip arkadanda çalışıyordu tabii ki. “Bak!” Bilgisayarı bana çevirdi. “Görüyor musun?” Kaşlarımı çattım ve ekrana yaklaştım. “Neyi görmeliyim? Anlamıyorum.” Gözüme en son ne zaman uyku girmişti hatırlamıyorum bile. “Şu adam, apartmana sinyal bozucuyu sokuyor. Vladimir daha ortaya çıkmadan.” Parmağı ile adamı gösterirken elini ittirdim. Yüzü görünmüyordu, simsiyahtı. Gece saat üç buçuktu. “Güvenliği de bir başkası devredışı bırakmış, görüyor musun? O da apartmandan çıkıyor.”

Ayrı ayrı dağılıyorlardı, ilk çıkan adam siyah bir arabaya bindikten sonra diğeride bir süre sonra onun yanına gitti. “İyi de Vladimir’in adamı olduğunu nerden biliyoruz?”

“Başka kim apartmana sinyal bozucu koyar? Üstelik Aidan kaçırılırkende kullanılıyor. Sadece Aidan kaçırılırken, başka hiçbir şekilde kullanılmamış.” Gözlüğümü saçlarıma ittirdim ve gözlerimi ovaladım. “O zaman bu görüntüleri neden yok etmemişler?”

“Unutulmuş olabilir. Ya da bizim bu kadar eskiye bakacağımız akıllarına gelmemiştir.“ Başımı sallayarak onayladım. “Aracın plakasını kontrol ettiğimizde tabii ki sahte bir plaka olduğunu anlıyoruz ancak arabanın modeli bu ülkede sadece sınırlı sayıda var. Hepsi de tek bir bayiden çıkıyor. Çocuklardan birisi bayi yolunda, satıcılarla konuşup arabayı kimin aldığını araştıracak. Eğer şüpheli bir isim varsa adamı yakalayıp sorgulayacağız, plan bu şekilde. Bu şüpheli iki herif bu arabayı kullanıyorsa Vladimir’e yakın olmalılar. Çünkü sinyal bozucuyu kuran adam kullanmasını bilendir. O gün çalıştırırken orada olması gerekir.”

Onun sırtını sıvazlayıp gülümsedim. Biraz olsa bile bir şeyler becermek insana ufak bir umut veriyordu. “Bu görüntülerde ki arabaya n’olmuş?” Derin bir iç çekti. “Arabayı mobese kayıtlarından takip ettik ancak bir süre sonra kamerasız bir alana giriyor. İzini kaybettik, orayı kontrol ettiğimizde iki yırtmaç var. İkisinden birine gitmiş olmalı ancak hangisi olduğunu bilmiyoruz. İzini kaybettik anladığın. Hâlâ aramaya devam ediyoruz ama o arabanın bizi Aidan’a götüreceğinden emin değilim. Kesinlikle sabit durmuyorlar, sürekli yer değiştiriyorlar ve bunu harika bir şekilde yapıyorlar.”

“Nasıl bu kadar eminsin? Aranırken ordan oraya yer değiştirmesi çok zor.”

“Eğer değiştirmeseydi onu şu an yüz kez bulmuş olurdum. Yüz de yüz eminim.” Sinirle bir iç çektim ve arkama yaslandım. Ruby heyecanla içeri daldı, hatta Xavier ile korkudan yerimize fırladık. “Bulduk… hah… çocuklar… bulmuş…” Hızla ayağa kalktım ve onu tuttum. “Ne? Neyi bulmuşlar? Aidan’ı mı?!”

“Hayır…” Onu bıraktım ve gözlerimi devirdim, oysa çok heyecanlanmıştım. “…bir depo…” Sehpadan bir şişe su alarak ona fırlattım. Yakaladığında lıkır lıkır içti. Biraz soluklandıktan sonra kendine geldi. “Aidan’ı tuttuğu bir depo olmalı, kendin gidip baksan daha iyi olur Theron. Sizin eve sadece birkaç kilometre uzaklıkta.” Başımı sallayarak onayladım. “Konumu gönderdim.” Kaskımı aldığımda Xavier’e döndüm. “Kamera varsa oranın görüntülerini getireceğim, çocuklara söyle çevreyi araştırsınlar. Yakınlarda bir yerlerde olabilirler.”

Onayladığında mekândan çıktım ve motora atladım. Konumu kontrol ettim. Burası eskiden bir malzeme deposu olarak kullanılıyordu, sahibi öldükten sonra bakılmadı ve çürüdü. Terk edilmiş bir yerdi, çok büyük değildi ama küçükte değildi.

Kaskı taktım ve konuma hızla sürdüm. Birkaç dakikaya orada olmuştum, inip kaskı üstüne bıraktığımda etrafa bakındım. Bizim çocuklar buradaydı, etrafı araştırıyorlardı. Aidan şu an belki burada bile olabilirdi… bir yerde saklıyor olabilirlerdi. Bunun düşüncesi bile beni heyecanlandırıyordu.

Diğerlerinin yanlarına ilerledim. “Hoş geldin.” Başımı sallayarak onayladım. “Çocuklar her yeri araştırdı, gizli bir kapı, gizli bir oda yok. Sadece üst kat ve alt kat var, her yer boş. Anlayacağın elimizde sadece toz ve küflenmiş şeyler var.” Kollarını göğsünde birleştirdi. “Ancak içeride şüpheli şeyler var.”

“Ne gibi?” Birlikte içeri ilerlemeye başladık. Flaş’ı açarak karanlığı aydınlattı. Üst kata çıktık ve bir odaya girdik. Flaş’ı yere tuttuğunda yerde bir takım şırıngalar ve ilaç şişeleri olduğunu gördüm. “Bu ne?” Eğildi ve telefonu bana uzattı. Aldığımda tuttum, o da eldivenli elleriyle şişeyi kaldırdı. “Bunlar yeni, üretim tarihine bak. Depo kapanalı çok oldu, bunlar sonradan gelmiş olmalı.”

“Yani o söylenti doğru olabilir mi diyorsun?” Başını sallayarak onayladı. “Corvin’in dediği şeyle uyuşuyor, etrafta bir sürü şırınga ve şişe var. Anladığım kadarıyla ona devamlı, dozları değişecek şekilde sedatif ve ketamin veriyorlar. Sedatif insanı gevşetir, reflekslerini yavaşlatır. Ketamin ise gerçeklikten koparır, uyuşturur. İkisini birleştirdiğinde bedenin teslim olur, zihnin bulanır. Nefesin daralır, direnemezsin. Sadece boşluğa düşer gibi bayılırsın. Tabii, bu sadece nereden uygulandığına bağlı. Eğer boğazından veriliyorsa iş daha ciddi, ciğerlerine dolar, insanı nefessiz bırakır. İlaç kana karışmadığı için boğulur. En acı vericilisi budur, yavaş yavaş havasızlıktan tükenir.”

“Ama bu onu öldürmek oluyor. Vladimir bunu yapmaz çünkü onu bana karşı kullanacak.” Başını sallayarak onayladı. “Yine de yapmıyor diyemeyiz, bunu boğazdan verdikten sonra tedaviyi uyguluyor olabilir.“ Vücudum tekrardan öfkeyle doldu, Corvin’in dedikleri doğruydu. Ona ilaçlar veriyorlardı. “Kalıcı hasar oluşabilir, boğaz gerçekten çok tehlikeli bir bölge.”

“N—nasıl? Ne gibi?”

“Beyin oksijensiz kalır, konuşma, hareket veya hafıza kalıcı zarar görebilir.“ Yutkundum, kalbim sıkışınca elimle vurdum. Tahminleri doğruysa, boğazından iğne yapılıyorsa… Aidan belki de hiç kurtulamaz. Belki de çoktan ölmüş olabilir. Tanrım… gerçekten ölmüş olabilir mi? Ya da şu an yaşadığı şeylerden dolayı ölmeyi diliyor mu? Beni affetmeyecek, onu bulsam bile beni hiçbir zaman affetmeyecek. Neyse, onu kurtarayımda n’olursa olsun. Tabii, kurtarabileceğim bir Aidan varsa.

Flaşı çevirdim, gerçekten çok fazla iğne ve şişe vardı. Ama aralarında, eski bir masanın altında parlayan bir kolye gördüm. Eğilip baktığımda bu kolyenin Aidan’a ait olduğunu gördüm. Gözlerim irileşti. Abisine ait olan o dört yapraklı yonca, gümüş kolye. “Bu kolye Aidan’a ait.” Kolyeyi kaldırdım ve ona gösterdim. “İyice araştırın, yakınlardaki her yere bakın. Buraya yakın olabilirler, tüm mobese kayıtlarını alın.” Onayladı.

Birlikte depodan çıktığımızda avucumdaki kolyeye baktım. Hâlâ parıldıyordu, hiç eskimemişti. Aidan bu kolyeye gerçekten çok özenle bakmıştı, bir kolyesi, bir de saatiydi zaten. Saati evdeydi ama kolyesini hiçbir zaman boynundan çıkarmazdı. “Bunu sana vereceğime söz veriyorum, kurtaracağım seni.”




user

Kurtaracağından şüphemiz yok zaten…

Novebo discord sunucusu