Birkaç hafta daha geçti, gerçekten çok uzun zaman geçmişti. Gün geçtikçe umudumu biraz daha kaybediyordum, bulduğumuz depoya kimse geri dönmemişti. Xavier hâlâ ekibiyle araştırma yapmaya devam ediyordu ancak Vladimir gerçekten çok kusursuz ilerliyordu.

Alice ile günlerdir konuşmuyoruz, arayıp sormuyor, bende yapmıyorum. Onu merak ediyorum, başına bir şey gelip gelmediğinden şüpheleniyorum ama iyi olmalı. Babasıyla artık çok mutlu olmalı, eminim beni düşünmüyordur bile.

Çok az uyuyorum, uyumakta da zorlanıyorum. İştahım yok, ev hâlâ çok sessiz. Anılarla sıkışıp kalmamak için oraya çok sık uğramıyorum bile. Aidan’ın motoru bile tozlanmıştı. Ona bakmaya bile cesaretim yoktu. Günlerdir yükün altından kalkamıyordum, endişe olsun, pişmanlık olsun, korku olsun, öfke olsun… dayanamıyordum. En önemlisi ise yetersizlikti, bir türlü Aidan’a yaklaşamıyordum. Tüm çabam yetersiz kalıyordu, elimden hiçbir şey gelmiyordu. Daha fazlasını yapamıyorum, her geçen gün kendimi daha da kaybediyorum.

“Bir şey soracağım, Xavier, Nicolas’tan haber var mı?” Ruby sorduğunda Xavier’e döndüm. Doğru, Nicolas’ı gerçekten tüm bu olanlar yüzünden unutmuştuk. Xavier bile unutmuştu. “Ahhh, onu tamamen unuttum ya. Çocuklar takip etmeyi bıraktılar, Aidan’a odaklı hepsi. Nicolas ne durumda hiçbir fikrim yok, öğrenirim ama.”

“Unut gitsin, o hainden daha önemli işlerimiz var. Ne bok yiyorsa yesin, bu onun kendi tercih ettiği yoldu, unutmayın.” Ruby üzülerek bir iç çekti. Ruby de genç bir kızdı, Nicolas ile aynı yaştalardı. Nicolas’ı bilmem ama Ruby ona karşı bir şeyler hissediyordu. “Sence… ona biraz ağır davranmıyor musun?” Sinirle bir iç çektim. Ruby çekinerek sormuştu, ona baktığımda bana bakmıyordu bile. Herkes kötü bir dönemden geçtiğimi görüp benden ürküyordu. Bundan nefret ediyordum. Bana küçüklüğümü hatırlatıyordu.

Öfkemi sakinleştirdim ve elimden geldiğince sakin kalmaya çalıştım. “Bak Rub, şu an ne yaşıyorsak yarısı Nicolas yüzünden. Eğer onlarla iş birliği yapmak yerine şu an bizimle yapsaydı hiçbir şey böyle olmazdı. Ya da önlemimizi alırdık. Gizli gizli bilgi sızdıran o, Aidan’ın kaçırılmasında da payı olan o. Biraz olsa aklını kullansaydı ya da gelip benimle konuşsaydı Vladimir’i alt edebilirdik.”

Başını sallayarak onayladı. Uzanarak onun elini avuçlarımın arasına aldım. “Üzgünüm, bende böyle olmasını istemezdim. İkiniz de benim kardeşim gibisiniz ama bazen bazı şeyler böyle olmalı, bende ikinci bir şansın olmadığını biliyorsun.” Tekrar onayladı. Hafifçe gülümsedim ve elini bıraktım.

O sırada Xavier’in bilmem kaçıncı telefonu çaldı. Uzanarak kulağına attı. “Hey.” Telefonu dinledi. Hepimiz dikkatimizi ona verdik. Gözleri genişledi ve ayağa kalktı. Bir şey olmuş olmalıydı, bir bilgi olmalıydı. Aidan hakkında mı?

“Adres’i yolla, sakın dikkat çekmeyin, öldürürüm yoksa sizi.” Telefonu kapattı. “N’olmuş? Aidan hakkında bir şey mi buldunuz?” Başını sallayarak onayladı, gülümsüyordu ve gözleri parıldıyordu. Kötü bir haber olmamalıydı, iyi bir şeyler olmalıydı.

Kalbim göğsüme çarpmaya başladığında heyecanla ayağa kalktım. “Şu araba vardı ya hani, sizin evin oradaki. Çocuklar onun sahibini bulmuş, rus bir adam ve Vladimir’e çok yakın. Takip etmişler, şehir sınırında kullanılmayan eski bir limanda terk edilmiş bir gemi bulmuşlar. Ama şüpheli olan şu ki geminin etrafında bir sürü rus plakalı araç var, ayrıca özenle de korunuyor.”

“Y—yani?” Gülümsedi. “Demek ki Aidan içeride bir yerde, hem de Vladimir ile birlikte.” Heyecandan kalbim nefesimi keserken hızla hareketlendim. Ama ikisi de beni durdurdu. “N’apıyorsun? Tek mi gideceksin?”

“Evet, bekleyecek zamanımız yok, oradan ayrılabilirler.” Xavier hızla reddetti. “Olmaz.” Koltuğa geri oturdu ve parmaklarını hızla bilgisayarında gezdirdi. “Yanıma gel.” Dediğini yaptım ve yanına geçtim. “Burası o liman, hiç kamera yok ancak nasıl bir yer olduğunu biliyorum.” Haritadan gösterdi. “Buradan itibaren adamlarla dolu olmalı, ayrıca limanın yanında da içi boş bir ambar var.”

“Yani demek istediğim şu, orası çok büyük. Aidan’ı gemide mi yoksa ambar’ın içinde mi tutuyorlar bilmiyoruz. Oradaki ambar boş olsa bile kocaman, belki gizli bir oda bile vardır. Tek başına gidersen ölebilirsin, bu adamlar rus, her birinde silah vardır. İyi bir operasyon yapmamız lazım.”

“Operasyon için zaman yok, tek başıma hallederim, benim elim de armut toplamıyor.”

“Bana güvenmiyor musun? Operasyonu hemen ayarlarız, zaman kaybetmeden.” Başımı iki yana salladım. “Hemen gideceğim, bekleyecek zamanım yok diyorum! Ne kadar geç, o kadar kötü! Kim bilir Aidan’a neler yapıyorlar?! Belki sen operasyonu ayarlayana kadar kaçacaklar, belki de dozdan ölecek!”

Onlara söz hakkı vermeden kaskı alarak odadan çıktım. Hata mı ediyorum? Oraya tek gidersem belki her şey daha kötü olabilir. Ama doğru, kaybedecek hiç zamanım yok. Aidan’ı hemen kurtarmam gerekiyor, bir dakika bile bekleyemem. Ne pahasına olursa olsun, onu kurtaracağım.

“Theron!” Ruby arkamdan seslendiğinde ona döndüm. “Ruby, beni durdurmaya çalışma.” Başını iki yana salladı. “Hayır, hayır denemeyeceğim bile. Sadece…” Künyeli silahı bana uzattı. “…umarım kullanmak zorunda kalmazsın.” Aldım ve belime taktım. “Teşekkür ederim.” Onayladı. Yüzünü tamamen endişe kaplamıştı.

“Senin ardından birkaç adam göndereceğim, ne olur ne olmaz. Neyle karşılaşacağını bilmiyorsun, Aidan’ı kazanmışken seni kaybetmeyelim.” Derin bir iç çektim. “Gidiyorum.” Arkamı döndüğümde durdum. “Ah, Ruby.”

“Hm?” Ona döndüm, daha sonra yaklaştım ve elini tuttum. “Eğer olurda bana bir şey olursa… Mekân ve Aidan sana emanet, tamam mı? Delice bir şey yapmasına engel ol. Burada gerçekten güvenebileceğim tek kişi sensin.” Ellerimi sıktı ve başını sallayarak onaylarken gözleri doldu. Dudaklarının arasından ufak bir hıçkırık sızdığında eliyle ağzını kapatarak başını eğdi. Ona kıyamadım. Başını tutup kendime çektim, yüzünü omzuma yaslayarak saçlarını okşadım. “Sorun yok, sizi bırakmaya niyetim yok.” Çekildi ve göz yaşlarını sildi. “Siz ikiniz sapasağlam dönün.”

“Hoşçakal.” Yanından ayrıldım, merdivenleri ikişerli ikişerli çıktıktan sonra gelen adres konumunu telefonumdan kontrol ettim. Şehir sınırı olduğu için uzun bir yoldu ama motorumla yarım saate orada olurdum. Yolda hızdan ölmediğim sürece hiçbir sıkıntı yok.

Kalbim deli gibi çarpıyor. Aidan’ı ya kazanacaktım ya da kaybedecektim. Ya ben ölecektim ya da Vladimir ölecekti. İkimizden birisi ya mezarı ya da hapishaneyi boylayacaktı. Aidan için her birisine razıyım, ona bunu borçluyum. Onu kurtarmam gerek, ne olursa olsun onu kurtarmam gerek. Ölmem gerekse bile onu kurtaracağım.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu