“Hadi! Kalksana.” Gülerek Wayne’yi tutarak kaldırdım. “Hayır ya, yapmayacağım.” Utanarak güldü. Sahildeydik, gün batıyordu. Hava turuncuydu, güneşin ışığı bize vuruyordu. “Mezuniyette dans etmeyecek misin? Nasıl yapacağını gösteriyorum işte!”

“Neden seninle dans etmek zorundayım ben?”

“Benimle dans etmeyeceksin ki! O kızla edeceksin işte, bende sana öğretiyorum! Bak şimdi…” Elini tutarak belime koydum, diğeriyle de diğer elini tutup havaya kaldırdım. “…böyle tuttun ya…” Sonra bir o yana, bir diğer yana dans etmeye başladım. “…bu şekilde dans edeceksin.”

Güldü ve beni ittirdi. “Kim böyle dans ediyor?! Daha önce hiçbir kızla dans ettin mi ki?” Kaşlarımı çatıp ona baktım ve ellerimi belime yerleştirdim. “Dans etmedim ama en azından kız arkadaşım oldu, senin o bile olmamıştır.”

Kuma geri oturdu ve hırkasını çıkarıp kumun üstüne koydu. Sonra cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. “Sanki hiç derdim yokmuş gibi bir de kız arkadaş mı yapacağım? Uğraşamam, hem ilgimi çekmiyor.” Onun yanına oturdum ve ağzından kaptığım sigarayı kendi dudaklarımın arasına aldım. Bana dik dik baktı. “Yenisini yakıver.”

Öyle yaptı, sessizce sigarasını içtiğinde geriye uzandım ve tek dirseğimin üzerinde durarak diğer elimde ki sigaramı içmeye devam ettim. Ona baktım. “Ne düşünüyorsun?”

“Babaannen sence iyi olacak mı?” Külünü parmağı ile silkelediğinde gün batımına döndüm. Derin bir iç çektim. “Bilmem… sanırım.”

“Hiç bu konu hakkında konuşmuyorsun…” Bana döndü. “…üzgün değil misin?” Göz göze geldik, dudağımı sarkıttım ve omuzlarımı kaldırdım. “Öyleyim, ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Deli gibi korkuyorum, umudum kalmadı ama umut etmekten başka bir çaremde kalmıyor.”

“Tanrı dediğin şey ne kadar acımasız, değil mi? Sen kötü bir insan değilsin ama küçüklüğünden beri sana acı çektirip duruyor.” Sessiz kalarak cevap vermedim. “Çok kızgın olmalısın.” Başımı salladım ve onayladım. “Öyleyim. Her şeye çok kızgınım.” Başını önüne çevirdi, derin mi derin bir iç çekti. “Acaba ilk hangimiz ölecek? Sen mi ben mi?” Onun sırtına vurdum ve hızla dumanı üfledikten sonra konuştum. “Gerizekalı mısın? Neden böyle bir şey söylüyorsun?!”

“Özür dilerim, bir anda aklıma geldi.” Oturur pozisyona geçtim. “Ama gerçekten, ilk hangimiz ölürdü?” Göz göze geldim. “Umarım ilk ben ölürüm Wayne, sen ölürsen aklımı kaçırırım herhalde.”

“Eh? Sen ölürsen ben çok mu mutlu olacağım?”

“O senin sorunun, o yüzden sakın böyle bir şeyi aklından geçirme.” Parmağım ile başını hafifçe ittirdim. Elimi ittirerek indirdi. “Yani ilk sen öl ki ben acı çekeyim? Sen ölürsen yapayalnız kalırım, sahip olduğum tek şey sensin.”

“Heather var ya.”

“Onunla beni sadece sen bağlıyorsun, senin yerin daha başka bende.” Güldüm. “Sen ne zamandan beri böyle duygusal konuşuyorsun ya? Duygularını dökmeyi kimden öğrendin, he?” Onu ittirip durdum. “Pişman etmesene!” Dudaklarımı büzerek önüme döndüm ve sessiz kaldım. Son dumanımı üfledim ve sigarayı kuma bastırarak söndürdüm.

“Benim için de öylesin.” Bana baktı. “Ne?”

“Sende benim sahip olduğum tek şeysin.” Göz göze geldik. “Ölürsen kafayı yerim, yapayalnız kalırım. Öyle bir hayatı düşünemiyorum.” Başını önüne hafifçe çevirdi ve eğdi, kumla eliyle oynarken hafifçe gülümsedi. “N’oldu?”

“Bilmem, garip hissettiriyor. Tüylerim diken diken oldu. Daha önce kimse tarafından bu kadar önemsendiğimi hissetmedim.” Kolumu onun omzuna sardım ve gülümseyerek kendime çekiştirdim. “Tabii ki umursayacağım lan, canımsın sen benim, birbirimizin ailesi olduk artık.” Güldü. “Öyle olduk.”

***

Yavaşça gözlerimi açtım. “Wayne…”

“Uyandın!” Heather’a baktım. Etrafta Wayne’yi aradım. “Wayne nerede?” Sessiz kaldı. “Nerde? Gelmedi mi?” Gözlerinden yaşlar aktı. Bana cevap vermiyordu, sessizce ağlıyordu. “Konuşsana kızım, niye ağlıyorsun?”

“Wayne… öldü ya.” Gözlerim irileşti. Oturur bir pozisyona geçtim. Kolumda ki serumu çıkardım ve ayağa kalktım. “Aidan! Dinlenmen gerekiyor!” Onu ittirdim. “Çekil, neyden bahsettiğini bilmiyorsun. Kafayı yemişsin sen.” Elimi tutarak beni durdurdu. Hıçkırıklarının arasında sesini yükseltti ve bağırdı. “Öldü diyorum! Wayne yok artık!” Elimi hızla çektim. “Delirmişsin lan sen! Öyle bir şey olmadı! Yaşıyor!”

Daha da ağladı. “Aidan…” Koluma uzandı. “Bırak. Yalancı seni.” Başımda inanılmaz derecede bir ağrı vardı. Kafam zonkluyordu. Telefonumu çıkarıp Wayne’ye mesaj attım, birazdan eve geleceğimden bahsettim, eğer kapı önünde bekliyorsa dışarıda ki boş saksının içindeki anahtarı kullanarak girmesini söyledim.

Heather peşimden geldiğimde gelmemesini söyledim. “Heather, lütfen gelme, istemiyorum.” Adım sesleri kesilmişti. “Bunu al, dışarıya böyle çıkamazsın.” Ceketini çıkardı ve bana giydirdi, fermuarını çekerek önümü kapattı. “Gerek yoktu, teşekkürler.” Arkamı döndüm ve asansöre bindim. İçerideki aynaya baktım, fermuarı açtığımda üstümde kan lekesi vardı. “Bu ne ya?” Elimle ovuşturdum ama gitmiyordu, ayrıca ellerim bile kanlar içindeydi. Aynadan yüzüme baktığımda yüzümdede kanların olduğunu görmüştüm, ellerimle bulaştırmış olmalıydım.

Ayrıca dudağımın kenarıda morarmıştı, kavgaya mı bulaştım?

“Garip…” Fermuarımı çekerek kapattım. Ellerimi cebime koydum. Asansör açıldığında indim. Dışarıya çıkarak bir taksi çevirdim ve bindim. Adresi söyledim. Telefonumu çıkarıp baktığımda saatin sabah dörde geldiğini gördüm. “Oha.”

Zamanları karıştırmış olmalıydım, Wayne yarın gelecek olmalıydı. Bu saatte gelemezdi, şu an büyük ihtimalle uyuyor olmalıydı, bu yüzden cevap vermemişti. Ancak benim hastanede ne işim vardı? Düştüm mü? İşte aç bir şekilde çalıştığım için tansiyonum düşmüş olmalı ama neden dudağım morardı?.. Düştüğümdendi, doğru.

En büyük soru üstümün neden bu kadar kanla kaplı olmasıydı? Bir kavgaya bulaşıp bıçaklanmış olabilir miyim? Ama hiçbir yerimde kesik yoktu. Hiç anlam veremedim bir türlü, yarın Heather ile konuşmalıydım, bazı şeyleri yerine oturtmalıydım. Belki de kan da değildi, başka bir şeyde olabilirdi. Kan olduğunu nereden çıkardım ki?..




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu