Gözlerimi kırpıştırarak uyandığımda hastanede olduğumu anladım. Bir odadaydım. “N’oldu bana ya?..” Her yerimde bir ağrı vardı, koluma bağlanan serumu gördüğümde her şey kafama dank etmişti. Theron. Theron nerede? Her şey çok silik… en son Vladimir’i öldürdüğümde Theron yerde yatıyordu. Onu çıkardım. Kalbi atıyordu, durumu ciddiydi.
Gözlerim genişledi ve yerimden fırladım. Heather buradaydı. Onu gördüğümde durdum. “Günaydın.” Çocuklarda oradaydı, haber verilir verilmez gelmiş olmalılardı. “Aidan abi!” Hepsi kucağıma atlayıp bana sarıldığında ağlamaya başladılar.
İçlerinden en içten ağlayan Emmaydı, diğer ikizler ve kızlar Theron’u sorup duruyordu. Emma ufak ellerini hareket ettirdi, Heather benim için telaffuz etti. “Senin için çok korkmuş. Dün gece rüyasında öldüğünü görmüş.” Hafifçe gülümsedim ve ona sarıldım. Heather işaret dili ile artık iyi olduğumu ve ağlamaması gerektiğini söyledi. Küçük kız onaylayarak göz yaşlarını sildi.
“Theron nasıl?” İç çekti, suratı düşmüştü. Kötü bir şey vardı. “Doktordan dinlesen iyi olur, birazdan gelir.” Bekleyemezdim. Ona bir şey olduğu kesindi. Emmayı kucağımdan indirip serumu kolumdan çıkardım ve odadan çıktım. “Aidan—“
Ruby ile koridorda karşılaştım. “Theron’un odası nerde?” Kaşlarını çatıp ayağa kalktı. “Sen iyi misin?” Hemen onayladım. Daha iyiydim, kaç gündür uyuduğumu bilmiyordum. Çokta bir şey hatırlamıyordum, doktorlar bana sürekli sakinleştirici verip duruyordu.
“Seni götüreyim.” Birlikte ilerlemeye başladığımızda avuçlarım terlemeye başladı. Göğüsüm hızla kalkıp inerken nefesim daralıyordu. Korkuyorum, ona bir şey olmamasını istiyorum. Odaya girip beni koca bir gülümsemeyle karşılasın istiyorum.
Ama aksine… yoğun bakımdaydı. Camdan içeriye baktığımda yüzünde morluklar, bantlar ve oksijen maskesi vardı. Yavaş yavaş nefes alırken sonsuz bir uykuya yatmış gibi görünüyordu. “Theron…” Sessizce fısıldarken boğazım düğümlendi. Doktor onu muayene ettikten sonra odadan çıktı. “Doktor bey, ben yakınıyım. Durumu… nasıl?”
“Sizin hastaneye gelip bize söylediklerinize göre, başını sertçe çarpması ve ardından aldığı darbeler beyninde ciddi bir hasara yol açmış. İçeride kanama olmuş, bu da şişmeye sebep olmuş. Biz müdahalemizi yaptık, kanamayı durdurduk ve beynindeki basıncı hafiflettik. Hayati tehlikeyi atlattı ama şu an komada. Önümüzdeki günler çok önemli; uyanması biraz zaman alabilir.” Yutkundum. “Tahmini… n—ne kadar?” Duyduğum şeylerden sonra nefes almak biraz daha zorlaşıyordu. “Ne kadar süreceğini net olarak söyleyemiyoruz, birkaç gün de olabilir, haftalar da; belki de yıllarca. Şu an yapmamız gereken, beyninin toparlanmasını beklemek. Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.”
Nefes alamadım, dengemi kaybedip duvara tutunduğumda doktor beni tuttu. “İyi misiniz?” Başımı sallayarak onayladım. Etrafım dönüyordu, ne zaman uyanacağı belli değil mi? Babaannem gibi mi?.. Ruby ve doktor beni dikkatle koltuklara oturttu. “Dinlenmeniz gerekiyor, sizin durumunuzda iyi değil. Kendinizi bu kadar yormayın, arkadaşınız iyi olacak.”
Sesler boğuklaşırken sol göğüsümü sıktım. Ne demek ne zaman uyanacağını bilmiyoruz? Ben… ne yapacağım? O olmadan… nasıl dayanırım? Neden orada direkt ikimiz ölmedik ki. Keşke yanıp tutuşsaydık, şu an acı çekiyor olmazdım. Bencilce düşünme Aidan, Theron bunu istemezdi. O şerefsiz eminim ki son anlarında yaşamak istediğini söylemiştir.
Kim ölürken güler ki, diye sormuştum ona. Ben gülümserim demişti. Son anlarında gülümsediğini hatırlıyorum. Ne için gülümsüyordu ki o aptal? Öldüğü için mutlu muydu?! Beni yalnız bıraktığı için seviniyor muydu?! Sonunda annesine kavuştuğu için mi gülümsüyordu? Hayır, şu an üzgün olduğum için ne düşündüğümü bilmiyorum. Theron son anlarında beni gördüğü için gülümsemiştir.
“Aidan, gidelim mi? Odada seni bekleyen birisi var.” Başımı sallayarak onayladım, Ruby kalkmama destek oldu. Ondan destek alarak ilerlediğimde başım hâlâ dönüyordu. Üzüntüden neredeyse bayılacağım.
Odaya girdiğimizde Nicolas’ı gördüm. Kaşlarımı çattım, onu dövmek istedim ama hareket edemedim. Beni yavaşça yatağa oturttu. “Ne işi var bunun burada?” Nicolas’ın ne kadar üzgün göründüğünü gördüm. Mahcubiyetten suratıma bakamıyordu. Ruby onun yanına geçti ve sırtına elini koydu. Nicolas başını kaldırmadan konuştu. “Suçu üstleneceğim.”
“Ne? Ne suçu?” Derin bir iç çekti. Ellerini birleştirerek sıvazlamaya başladı. “Polisler Vladimir’in ölümünü araştırıyor. İfadeni almaya gelecekler, benim yaptığımı söyle.”
“Senden hiçbir şey istemiyorum, sadece hayatımızdan siktir git.” Sızlandı ve dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. “Bunu size borçluyum. Theron ve sen benim yüzümden bu hâldesiniz. Eğer o gün silahı sana değilde Vladimir’e doğrultsaydım… ikiniz de kurtulabilirdiniz. Kendimi asla affetmeyeceğim. Lütfen bunu yapmama izin ver. Polislere yerde hareket edemediğini söyle, benim daha fazla dayanamadığımı ve üstüne atladığımı söyle. Zaten önceden beni ailemle tehdit etmişti, yeterli olacak. İkimizden başka şahit yok. Theron uyandığında beni değil, seni görmeli.”
Saçlarımı karıştırarak başımı eğdim. Bu doğru değildi ancak dediği şey doğruydu, Theron uyandığında beni değilde onu görecek olursa yanıma, hapishaneye gelirdi. Bunu istemiyorum. Uyandığında birlikte Vietnam’a gidelim istiyorum. “Tamam.” Başını kaldırıp bana baktı. “Bende ifademi vereceğim, sende polisler gelmeden git buradan.”
Hemen yerinden fırladı ve ellerimi tutup dizlerinin üstüne çöktü. Başını dizlerime yasladı. “Özür dilerim! Her şey için gerçekten çok özür dilerim!” Ellerimle yüzünü tuttum. Nefretle öfkenin hiçbir anlamı yok, ne de olsa zamanı geri alamayacağız. Olanla ölmüşe çare yok. Ne kadar üzgün ve pişman olduğunu görebiliyorum, kaçmak yerine suçu üstlenmek istedi. Bana bakmasını sağladım ve göz yaşlarını sildim. “Sorun değil, ayağa kalk.” Kalktığı gibi bana sıkıca sarıldı. “Ahhh, teşekkür ederim! Teşekkür ederim, beni hiç affetmeyeceksin sanmıştım!” Güldüm ve sırtını sıvazladım.


Gerizekali nico
THERON KOMADAN CIKSA IYI OLUR YAZAR HANIM.