Theron gelmişti. Buradaydı, onu gördüğüme inanamıyordum. Kalbim deli gibi çarpıyordu, çok mutluydum. Gülümsemek istiyordum ama bunu yapabilecek güçte değildim. Çok yorgundum, bedenim çok ağırdı. Kalkamıyordum bile. Bana verdikleri ilacın etkisi daha yeni yeni geçiyordu.

Nicolas başıma silah dayamıştı, bunu yaptığına gerçekten inanamıyordum. Gerçektende Vladimir’in adamı olmuştu. Yoksa bu sadece Vladimir’in planı mıydı? Nicolas’ın ihanetini Theron’a yansıtıp onun canını acıtmak istiyordu.

Theron’u tutup başını duvara vurduğunda yerimden fırlamak istedim, onu korumam gerekiyordu. Neden karşılık vermiyordu? Theron… kabullenmişti, onu tek yumrukla yere serebilirdi ama karşılık vermiyordu. Yere düştüğünde delice yumruklanmaya başladı. Vücudum hareket etmemeye devam ediyordu. Sikeyim, neden bacaklarım çalışmıyor? Neden kalkamıyorum? Eğer böyle giderse onu yumruklarıyla öldürecek. “Yapma! Lütfen yapma!”

Buna izin veremem, Theron’u da kaybedemem. Annemi, babamı, abimi, babaannemi ve Wayne’yi kaybettiğim gibi onuda kaybedemem! Neden yine sevdiğim birisini kaybediyorum? Buna izin vermemem gerekiyor! Tekrardan birini kaybedemem, bunu kaldırabilecek gücüm yok! O yüzden… bacaklarım çalışmalı. Kalkıp onu kurtarmam gerekiyor.

Theron’un nasıl yumruklandığını gördüğümde gözlerim dolmadan edemedi. Ağlamaya başladığımda bağırdım. “Yapma! Yapma diyorum orospu çocuğu! Öldüreceğim seni!” Hıçkırdım. “Seni öldüreceğim!”

Kendimi sıktım, sanki felç geçirmişim gibiydi. Vücudum hareket etmiyordu. Hadi… yapabilirsin Aidan, kalkman gerekiyor. Vladimir’in belindeki bıçağı gördüm, onu almam gerek. Bir dikiş tutmazdı. “Yapabilirsin Aidan.” Babamın elini omzumda hissettim. Yapamam, vücudum hareket etmiyor, babacığım, ne yapacağım? Bu hayatta sona kalmış tek mutluluğum gözümün önünde ölüyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum. “Kalk Aidan, kalk. Bunu yapmak zorundasın. Eğer tekrardan yapayalnız kalmak istemiyorsan kalk.”

Bütün gücümü bacaklarıma topladım. Bağırdığımda yerimden fırladım ve Vladimir’in belinden kaptığım bıçağı onun böbreklerine defalarca kez sapladım. Kaç kez bıçakladığımı bilmiyorum, her yer kan olmuştu. En son daha fazla dayanamadı ve yana, omzunun üstüne düştü. Göğüsüm hızla kalkıp iniyordu, burnumdan soluyordum. Zaman kaybetmeyerek Theron’un yanına eğildim. Kan kusarken başını hemen yana çevirdim.

Suratında aptal bir gülümseme vardı. Bana son defa bakıyordu sanki. Bir anda kollarımda Wayne’yi hissetmeden edemedim. “S—seni… seni çıkaracağım buradan, tamam… tamam mı?” Korkudan ne yapacağımı bilmiyordum, kalbim deli gibi atıyordu. Onu nasıl buradan çıkaracağım ki?.. Yapabilir miyim? O çok ağır… kaldıramayacağım bile.

Burnuma yangın kokuları geliyordu. Ambar yanıyor olmalıydı. N’apmalıyım? Burada onunla birlikte ölmeyi seçeceğim. Onu kaldıramam, eski gücüm vücudumda yok. İlaçlar beni mahvetti, burada ölümü kabullenmekten başka hiçbir şansım yok. Theron’un boynundaki kolye gözümü aldı, bu abimin kolyesiydi. Beni götürdükleri bir depoda düşürmüştüm. Sanki… on iki yaşımda yaptığımız o trafik kazasına tekrardan dönmüştüm. Bu kolye abimin boynunda sallanırken orada tüm herkesi kaybetmiştim. Şimdi de… Theron’u mu kaybediyorum? “Hayır… hayır!”

Onu boynundan tutup kucağıma aldım. “Theron! Theron, beni duyuyor musun?” Yanaklarını tokatladım ve salladım. Vücudu hareket etmiyordu. Korku tüm vücudumu sardı, Theron’u kaybediyorum! “Hayır, hayır, olamaz… olamaz! Lütfen… lütfen uyanman gerekiyor!” Hiç tepki yoktu. Bana karşılık vermiyordu. Nefesi çok yavaştı ve bedeni hafifti. Bir kuş gibiydi. Ağlamam şiddetlendi, başını göğsüme bastırıp bağırdım. Dakikalar boyunca hıçkırdım.

Nicolas yanıma yaklaştığında bıçağın kabzasını sildi ve kendi parmak izlerini bıraktı. O da ağlıyordu. “Aidan… çıkmamız… çıkmamız gerek. Ambar yanıyor…” Başımı iki yana salladım, Theron’u göğüsümden çekmedim. “Olmaz, onu… onu bırakmayacağım. Bende burada kalacağım.”

“Saçmalama! Çıkman gerekiyor… o senin için… bunu yaptı.” Theron’un yüzüne baktım. Kana bulanmıştı tamamen. Benim için… doğru… bunu benim için yaptı ama… benim onu çıkaracak hâlim yok. Tek başımada çıkamam, onu arkada bırakamam. “Gelmeyeceğim Nico…”

Nicolas ısrar etmedi ve hızla yanımızdan ayrıldı. Theron’u sıcağın arasında kucağımda tutmaya devam ettim. “Yalnız ölmene izin vermeyeceğim, burada… seninle öleceğim.” Burnumu çekip hıçkırdığımda karşımda onu gördüm. Wayne’yi. “Ne yapıyorsun? Aidan, ayağa kalk.” Ona baktım. Gözlerim doldu, bir melek gibi parıldıyordu. “Wayne… yapamam. Kalkamıyorum, onu kaldıracak hâlim yok.”

“Kalk dedim. Ona bunu borçlusun. Seni hayata döndüren o, seni her zaman kurtaran o, sana yeni bir hayat veren o.” Gözlerim tekrardan dolarken gücümü hâlâ toparlayamıyordum. Ellerimi onun dizlerine ve boynuna geçirdim ama bir türlü kaldıramıyordum. “Yapamıyorum…” Başımı eğdim ve ağlamaya devam ettim. “…gücüm yetmiyor Wayne. Her yerim ağrıyor, kaslarımı hissetmiyorum; burada ölmek istiyorum.”

“Senin yerinde o olsa bunu mu yapardı? Sence Theron şu an burada senin ölmeni mi ister? Kalbi daha atarken onu buradan çıkarman gerek, onun yerine karar veremezsin. Seninle ölmek değil, yaşamak istiyor. Ne yapıp, ne edip onu kaldırman gerek. Ona borçlusun.”

“Wayne…” Gözleri hafifçe kısıldı ve gülümsedi. “Yapabilirsin Aidan, sen her şeyi halledersin, unuttun mu? Eğer bir sevdiğini daha kaybetmek istemiyorsan ayağa kalk.” Bağırdım, onu kaldırmak için tüm gücümü toparladım. Sanki boğazım yırtılacaktı, kaslarım kopacaktı. Ama tüm sevdiklerim kalkmam için bana güç veriyordu. Annemle abim arkamdan ittirirken, babamla babaannem beni çekiyordu.

Bir anlık bağırışla ayağa kalktım, Theron’u kaldırmıştım. Kucaklarımdaydı. Sevdiklerim bana eşlik ederken yavaş adımlarla koridorda çıktım, gerçekten çok ağırdı. Sanki bir anda düşecekmişiz gibi hissediyordum.

Merdivenleri dikkatli bir şekilde çıktım. Etraf çok sıcaktı, insanı terletiyordu. Bütün duman ciğerlerime doluyordu, bu beni daha da yoruyordu. Merdivenleri güçlükle çıktığımda, etrafta yerde yatan insanlar gördüm. Vladimir’in adamlarıydı, hepsi Theron’un dayağı yüzünden olmalıydı. En az otuz kişiyi tek başına deviren, AltEdilemez Theron benim yüzümden devrilmişti. Kollarımdayken canlı olup olmadığını bile bilmiyorum. Sevdiklerim bana güç vermeye devam ediyordu, duman ciğerlerime doluşuyordu, nefesimi kısıtlıyordu. Yangın beni terletiyordu ve işleri daha da zorlaştırıyordu. Öksürüp duruyordum.

Ambar’dan sonunda çıktığımda birkaç adım daha ilerledim. Daha sonra dayanamayıp Theron ile birlikte yere düştüm. “Yaptım… y—yaptım… seni çıkardım.” Başımı eğdim ve kulağımı göğsüne dayadım. Kalbi hâlâ atmaya devam ediyordu. Hava daha yeni kararıyordu, uzun zaman sonra ilk defa dışarıyı görüyordum.

Çocuklar yanımıza geldi, bizimkilerdi. “Aidan! Yaşıyorsu—“ Theron’u ve beni kanlar içinde gördüklerinde donakaldılar. “N—noldu?..” Yutkundum. “Kaldırmama… kaldırmama yardım edin… hastaneye gitmemiz gerek…” O sırada Ruby’nin koşarak geldiğini gördüm. Ayakları toprakta kayarken düşmemeye çalışıyordu. “Aidan! N’oldu?!” Bizden bir çok adam gelmişti, arabalar ve motorlar etrafa doluşmuştu. “Açıklayacak vaktim yok… durumu… durumu çok ciddi… hastaneye götürmemiz gerek.” Başka çocuklarda geldi ve onu kaldırdılar. “Hızlı olun! Sana ne yaptılar böyle?! Üstün neden kan içinde?!” Beni kontrol ederken onu ittirdim. “Sonra konuşalım… Theron ile gitmem gerek…” Hızla başını sallayarak onayladı. Yürümeme yardım etti, arabaya bindik.

Theron’un başını kucağıma aldım ve kollarımı onun boynuna sardım. Elimi de göğsüne koydum, bu sayede kalbinin durup durmadığını anında öğrenecektim.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu