Gecenin bilmem kaçıncı saatinde uyanıverdim. Hava soğuktu, kış geliyordu. Gözlerimi ovaladım ve telefonumdan saate bakmak için yatakta oturur bir pozisyona geçtiğimde, Aidan’ı yanımda gördüm. Yorganı iki ayağının arasına almış bir şekilde sarılarak uyuyordu.

Yine bir kâbus görmüş olmalıydı, ne zaman kötü bir kâbus görse onu her gece ya da sabah burada yanımda görüyordum. Aynı küçük bir çocuk gibiydi. Benim yanımda güvende hissettiğini bilmek insanı epey sevindiriyordu. Aidan’ı çok seviyorum, benim için her zaman ve herkesten değerli birisi olacak.

Ona baktım ve gözünün önüne düşen saçlarını işaret parmağımla ittirerek seyretmeye başladım. Daha sonra yatağımın yanında ki komidinin üstünde duran telefonum titremeye başladı. “Hm?..” Uzanıp aldığımda Alice olduğunu gördüm. Endişelendim ve hızla telefonu alarak odadan çıktım.

“Alice? N’oldu?”

Ağlamıştı, sesinden anlaşılıyordu. Endişe içindeydi. “Çabuk… çabuk hastaneye gel.” Kalbim göğsüme çarpmaya başladığında defalarca kez n’olduğunu sordum. “Babam… bir anda hastaneden… hastaneden aradılar… acil gelmemi söylediler. Geldiğimde hiç kimse bir şey söylemedi… ameliyata almışlar…”

“Geliyorum, sen sakinleş.” Hızla odaya girdim ve olabildiğince sessiz bir şekilde üstüme kıyafet alarak giyindim. Kaskımıda aldım ve evden çıt çıkarmadan ayrıldım. Aşağıya indiğim gibi motora atladım ve hastaneye sürmeye başladım.

Nedense kalbim deli gibi atmaya devam ediyordu. Babamı kaybetmekten mi korkuyordum? Neydi bu yüreğimde ki his? Heyecandan mı çarpıyor yoksa korkudan mı bir türlü anlayamıyorum. Mutlu muyum yoksa üzgün müyüm?

Hastaneye geldim, motordan indiğim gibi kaskı çıkararak koşmaya başladım. Danışmaya giderek bilgi aldım ve ameliyathane katına çıktım. Alice kapının önünde oturuyordu. Bacakları tir tir titrerken tırnaklarını yiyordu. Kaskımı koltuklara koydum. “Alice.” Ayağa kalktı. Tam ona sarılacakken ıslak kirpikleriyle bana baktı. “Sen yaptın değil mi?” Kaşlarımı çattım. “Ne? Ne diyorsun?”

“Babam vurulmuş, birisi motel odasına girip karnına sıkmış. Sendin, değil mi?” Nedense panikledim, sanki ben yapmışım gibiydi ama ben yapmamıştım. “Hayır— hayır nasıl böyle… böyle bir şey düşünebilirsin?”

“Onu öldürmekle tehdit ettin o gün! Yüzüne söyledin! Bende oradaydım!” Alice’nin beni suçladığı şeye inanamadım, dona kalmıştım. “Neden?! Sen sevmiyorsun diye ben neden acı çekmeliyim?! Neden babam ile vakit geçiremiyorum!”

“Alice… ben yapmadım!” Ağlamaya başladığında kontrolsüz bir şekilde bana vurmaya başladı. Defalarca kez göğsüme vurdu. “Hepsi senin suçun! Onu sen öldürmeye çalıştın! Şimdi durumu kritik! Mutlu musun ha? Mutlu musun?! Niye mutlu olmama izin vermiyorsun?! Bırak da istediğim gibi yaşayayım artık, kendi seçimlerimle, seninkilerle değil! Nefret ediyorum senden! Nefreeetttt! Keşke onun yerine orada sen olsaydın!” Sözleri kalbime bir ok gibi saplandı. Yutkunamadım. Onun bileklerini sıkıca tuttum ve yüzüne baktım. “Ben yapmadım, onu öldürmekle sadece tehdit ettim. Fazlasını yapmadım. Bunu sana yapmam.” Dolu gözlerle bana baktı. Bileklerini savurarak bıraktım. “Kiminle konuştuğuna dikkat et. Bencil babacığın yıllar sonra döndükten sonra sana senelerce babalık yapan abinden nefret ettiğini söyleyemezsin. Tekrar deneme bile, affetmem. Babamın bana ya da anneme davrandığı gibi sana davransaydım o zaman nefret neymiş görürdün küçük ukala.”

Kenara oturdum ve başımı geriye yasladım. Kendimi kötü hissediyordum, kim neden bunu yapmıştı? Üstelik… Alice hiç düşünmeden nasıl bana böyle saldırabilir?.. Hayatımı sadece ona adamıştım, okuması için, mutlu bir hayat yaşaması için. Babamızın boşluğunu hissetmemesi için elimden gelen her şeyi yapmamıştım ama ben… becerememiş miyim?

Onun yerine orada ben yatsam… her şey daha mı iyi olur gerçekten?

Doktorlar birkaç dakika sonra çıktılar. Alice bilgi almak için ayağa kalkmışken oturmaya devam ettim. Kulağım oradaydı. “Durumu iyi. Kanamayı kontrole alıp kurşunu çıkardık. Babanız ambulansı daha geç arasaydı çok geç olabilirdi. Birazdan yoğun bakıma alacağız, lütfen siz de daha iyi olduğunuzda polislere ifadenizi verin.” Alice doktorlara teşekkür ettikten sevinçli bir şekilde yanıma geldi ve bana sarılmak istedi. Onu geri çevirdim. “Ama…”

“Sonra.” Sessiz kaldı ve başını sallayarak onayladı. Sedye ile çıkardıklarında kaskımı alıp kalktım ve ona baktım. Gözüm seğirdiği, ölmüş olmasını umardım ama Alice için bunu bir türlü yapamıyorum.

Yoğun bakıma alındı, Alice’den ve benden ifadeler alırdı. Babamın düşmanı olup olmadığı hakkında. Şaşırmıştım çünkü Alice beni
şüpheli olarak söylememişti. Telefon ve kamera kayıtları incelenecek, olay yerinden parmak izi falan alınacaktı.

Ancak gerçekten… bu herifi benden başka kim öldürmek istemiş olabilir?.. Buraya döner dönmez bir hafta içinde. Geldiği ve kaldığı motele kadar bilgisi vardı, düşünmeden edemedim. Belki de zamanında ortalıkta çıkardığı hadiselerden edindiği adamlardı. Her şey olabilir, adamdan herkes nefret ediyor.

Alice ile odanın dışarısında yan yana otururken bana baktı. “Özür dilerim… kırgındım ve ne dediğimi bilmiyordum.” Başımı eğerek derin bir iç çektim. “İçini dökmene sevindim.”

“Hayır… hayır… söylediklerimde, yani— yani senden nefret ettiğimi söylerken ciddi değildim. Korkuyordum, dengesiz davrandım ve ağzıma gelen her şeyi söyledim. Özür dilerim, gerçekten.”

“Sorun değil.” Ona bakarak gülümsedim ve başımı salladım. Aslında oldukça sorundu, neyse. “İyi olacak, tamam mı? Suçluyu yakalayacaklar.” Onayladı ve bana sarıldı. Bende ona sarılarak saçlarını okşadım. Yolmak istiyordum. Saçlarını çekiştirmek istiyordum. “Biraz uyu, uyanırsa seni kaldırırım.” Yavaşça başını omzumu yasladı. “Teşekkürler abi.”

Telefonumu açarak saate baktım, sabaha geliyordu. Uykusuzlukla gözlerimi ovaladım ve esnedim. Başıma ağrılar girmişti. Parmaklarımla göz pınarlarımı ovuşturdum. Ancak Alice için ayakta kalmam lazımdı.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu