Birkaç ay olmuştu, yeni yıla girmiştik. Ocak ayının sonlarıydı. Kimseden ses seda yoktu, Nicolas iyiydi, Aidan da öyle. Vladimir bir şey yapmamıştı. Bu ilginçti çünkü çoktan bir şeyler yapması gerekiyordu, bu kadar sessizlik insanı daha da endişelendiriyordu. Ancak bir yandan da güzeldi, hiçbir sıkıntı yoktu, herkes huzurlu ve mutluydu.

Sabahleyin uyandığımda üstümde garip bir ağırlık vardı. Havalar çok serinlemişti, üstüme örgü hırkamı atarak gözlerimi ovaladım ve odadan çıktım. Lavaboya girip yüzümü yıkadım, daha sonrasında çıkıp salona girdiğimde açık camdan etrafın bembeyaz olduğunu gördüm. Gözlerim genişledi, kar tutmuştu! Hemde metre metreydi! Kalbim heyecanla çarptığında hızla Aidan’ın odasına koştum.

Yorganın altında bir ölü gibi yatıyordu. “Aidan! Uyan!” Komple açtığımda kendisine sarıldı. “Ahhh… ne var ya!” Kollarından tutup kaldırdım, saçları dağılmıştı ve gözlerini açamıyordu. “Uyan hadi! Kar tutmuş!!!” Geri yattığında siyah perdeleri açtım. “Ahhhh!” Yüzünü elleriyle kapattı. “Kapat! N’olur kapat! Biraz daha uyumak istiyorum!”

Onun yanına geri dönerek ayağa kaldırdım. “Aşağı inelim, çocuklar bozmadan oynayalım. Hadi!” Mırıldanarak söylendi ve gözlerini ovaladı. “Yirmi beş yaşında adamsın…kar oynamakta ne?” Dudaklarımı büzüştürdüm. “Ne yani, yirmi beş yaşındayım diye heyecanlanamaz mıyım? Her yaşta insan sever bir kere kar ile oynamayı.” Onu dürttüm. “Hadi, kalk. Ben hazırlanacağım, sende hazırlan.”

“Hmhm.” Odasından çıktım ve kendi odama giderek üstüme kalın şeyler giyindim. Yüzümden gülümsemem bir türlü düşmüyordu, her yer bembeyazdı resmen. Giyindiğimde onun yanına geri döndüm, yatakta kıvranmış yatıyordu. Üstünü bile örtmemişti. “Lan! Kalksana!” Onu tutarak tekrardan kaldırdım. “Tek başına oynasana! Benim uykuma yazık değil mi ya?!”

“Sus.” Onu kaldırdım ve lavaboya sokarak yüzünü yıkadım. “Soğuk… çok soğuk su!” Ayılttıktan sonra odasına geri döndük ve hemen üstüne kalın bir şeyler giydirdim. Zaten sadece iç çamaşırı ile uyuyordu, kıyafetlerini çıkarmakla uğramamıştım. “Resmen zorla beni dışarıya çıkarıyorsun! Hemde bu soğukta!”

“Eee n’olmuş yani?” Kapıya giderek ayakkabılarımı giydim. “Gel artık! Onu da mı ben yapayım!?” Söylenerek geldi ve kenara oturarak ayakkabılarını giymeye başladı. “Saat kaç?” Duvardaki saate baktım. “Dokuz.” Sızlandı. “Hadiii.” Üstüme de montumu giyerek çıktım. “Anahtarı alıp kapıyı kilitle.” Dediklerimi yaptı ve asansöre bindik.

Kış aylarında, özellikle kar yağan günlerde motora binmek oldukça tehlikeliydi. Bu yüzden kış aylarında motorumuzu hep garaj da bırakırdık, onun yerine bir yerlere gitmek için arabayı kullanırdık.

Dışarı çıktık. İlk yağan kar gerçekten temiz ve huzur dolu oluyordu. Yüzümde güller açarken, Aidan aksine, elleri cebinde, yüzünün yarısını atkısının altına gömmüş bir şekilde somurtuyordu. Ufaktan titriyorduda. Atkısının altından konuştu. “Çok soğuk…” Güldüm ve ilerlemeye başladık. “Güzel ama, baksana kimseler yok. Her yer tertemiz, ilk ayak izi bize ait.”

“Ya… ne demezsin.” Bir tepeye tırmanmaya başladık. “Çocuklar görünce ne kadar sevinecek… hele o ikizler… keşke yanlarında olabilsem. Gitsek mi, he?” Hızla reddetti, hâlâ etrafa kara dumanlar saçıyordu. “Daha ne kadar çıkacağız? Hem… neden çıkıyoruz bu tepeye?”

“Görürsün.” Sonunda tepeye varmıştık. Hemen montumun cebinden bir poşet çıkardım ve gülümsedim. “O ne? Hem… ne zaman aldın sen onu?” Kaşlarımı çattım. “Ne zaman aldığım seni ne ilgilendirir?! Aldım işte! Çok huzursuzsun, döveceğim seni şimdi!” Kaşlarını çattı. Döveceğim, kelimesi her zaman Aidan’ın tetiklenmesini sağlar. Hızla yerden bir avuç kar alarak yüzüme buladı. Buz gibiydi. Soğuktan inlerken o gülüyordu. Gözlüklerimi de yanıma almayı unutmuştum zaten.

Yüzümü temizledim ve onun ayağına bir çelme takarak yere düşürdüm. “Ahh!” Yüz üstü düşmüştü. Gülmeye başladığımda hareketsiz yatıyordu. “Aidan?…” Eğilip onu çevirecekken bir anda başını kaldırıp elimden tuttu ve yere çekti. Yüz üstü bende düştüm. Çok. Soğuktu.

Üstüne üstlük bir de hemen ayağa kalkıp tüm üstüme kar atmıştı. Diri diri beni soğuğa gömmüştü. Bağırarak kalktım çünkü gerçekten kar her yerime girmişti ve donmuştum. Gülmekten karnı ağrımıştı, buna rağmen gülmeye devam ediyordu. Sinirlerimi bozdu, hemen eğilerek bir avuç kar aldım; tam yüzüne bulayacakken elleriyle beni durdurdu. “Tamam! Tamam, hah… özür dilerim… özür dilerim! Gerçekten özür dilerim ama sen başlattın!” Gülmekten dolmuş gözlerini sildi.

Poşetimi yerden aldım ve düzelterek karın üstüne koyup oturdum. “N’apıyorsun?” Poşeti sıkıca tuttum ve gülümsedim. “İzle.” Ayaklarımı kaldırdım ve aşağı doğru kaydım. Kayarken gülmemi tutamadım, kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Ben çok küçükken annem ile eskiden sürekli bunu yapardık, genelde onun kucağına oturuyor olurdum.

Tepenin aşağısına geldiğimde hızla geri koştum. Gülmeyi durduramıyordum, gerçekten çok zevkliydi. Aidan’ın yanına geldiğimde soluk soluğaydım. “Beş yaşında gibisin. Bende yapacağım.” Poşeti elimden aldı ve üstüne oturdu. “İteyim mi?”

“Hayı—“ Onu ittirdim ve bana göre daha hızlı kaydı. Bağırmıştı. Güldüm. Onun da hoşuna gittiğinden emindim. Sonuçta biz ne kadar koca adamlar olsak bile çocukluğunu yaşayamayan adamlardık. Aşağı vardığında onu göremiyordum, gözlüğüm yoktu. Bulanıktı ama gülümsediğinden emindim. Ki yanıma geldiğinde de yüzü parıldıyordu. “Çok eğlenceli.” Başımı sallayarak onayladım. “Acıktım, kahvaltı yapmaya gidelim mi?”

“Evet… hiç sormayacaksın sandım!” Gülümsedim ve poşeti aldım. “Ben şimdi yüz üstü üstüne yatacağım, sende sırtıma oturacaksın, tamam mı? Öyle inelim, he-he.” Hızla reddetti. Burnu ve yanakları soğuktan kızarmıştı, ikimizde konuştukça dudaklarımızın arasından buhar çıkıyordu. “Hayır— hayır, bu çok utanç verici. Kocaman adamlarız Theron!”

“Hadi, gel, kimse yok zaten!” Göğsümle poşetin üstüne uzandığımda o da söylenerek belime oturdu. Ayağımla ittirdim ve aşağı doğru kaydık. “Çarpacağız! Aaah, dursana!!!” Korkudan dayanamayıp aşağı geldiğimizde kendini karların içine bıraktı, bende yavaşlayarak durmuştum. Gülerek oturur pozisyona geçtim, ikinci defa kar’a bulanmıştı. Gülmeyi yine durduramıyordum. “Korkaksın lan! Tam bir korkaksın!”

Hızla kafama bir kar topu attığında güldüm ve ayağa kalkarak ona elimi uzattım. Bileğimi tuttuğunda kaldırdım. “Arabayı alalım.”

“Hayır, yürüyeceğiz. Kar da yürümek çok harika bir şey!” Atkısını burnuna çekti. “Of Theron!” Söylense bile kahvaltı yapacağımız yere yürüyerek gitmiştik.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu