“Hepiniz burada bekleyin, Nico’yu da alıp geleceğiz.” Birkaç kişiyi toplayıp hastaneye, Felix’i ziyaret etmeye gelmiştik. Tabii, hepimiz Felix’i ziyaret etmeyecektik, yirmi beş kişiydik, buradan sonra kavgaya gidecektik. Nicolas’ın kardeşi Felix için.
Çoğumuz motorlarla gelmiştik, kalan kısım ise artçılardı. Kaskı motorun üstüne bıraktım, Theron da aynısını yaptı ve birlikte hastaneye doğru ilerlemeye başladık. Hastaları motor seslerinden dolayı rahatsız etmemek için biraz uzağa çekmiştik, yürümek zorundaydık. “Gergin misin?” Başımı sallayarak onayladım. “Jack’in tepkisi için gerginim, sonuçta ikimizde bambaşka hallerimizle karşılaşacağız.”
“Bak, eğer yapmak istemiyorsan dönmek için çok geç değil.” Başımı iki yana salladım. “Eminim, çocuk değilim, yirmi iki yaşıma geldim Theron. Yapabilirim.” Güldü ve saçlarımı karıştırdı. “Ama sen benim gözümde hâlâ on dokuzluk Aidansın.” Elini ittirerek saçlarımı düzelttim. “Orada dikkatli ol, tamam mı? Bıçaklandığını görmek istemiyorum.”
“Sen kendinden çok eminsin sanırım.” Eğer ben Theron’un bıçaklandığını görürsem mahvolurdum. Bir kişiyi daha kaybetmeye gücüm kalmamıştı, zaten Theron’u hayatımın en orta yerine tekrardan koymak çok büyük bir hataydı. Bu sefer gerçekten aklımı yitirirdim. “Tabii ki eminim, ben ölümsüzüm.” Gururlu bir şekilde güldü. “Böyle konuşma.” Sessiz kaldı. Hastaneye sonunda yetişmiştik.
Genç bir kız, tekerlekli sandalyede ki teyzeyi çıkarmakta zorlanıyordu. Çünkü engellilerin geçmesi gereken alan bir başka araçla kapatılmıştı. Theron adımlarını hızlandırarak kıza doğru ilerledi. “Yardımcı olayım mı?” Kız gülümseyerek onayladı ve teşekkür etti. Yanlarına yaklaştım, tekerlekli sandalyeyi güçlükle kaldırarak merdivenleri çıkardık.
Kız çok yorulmuştu, Theron sürmeye başladı. “Ben hallederim, lütfen zahmet etmeyin.”
“Sen yolu göstersen yeter, biz çıkarırız.” Kız mahçup bir şekilde teşekkür etti ve yolu göstermeye başladı. Kapıyı tuttum ve hastaneye girdik.
Theron her ne kadar korkunç görünümlü bir illegal adam olsa bile her zaman insanlara karşı çok iyiydi. Özellikle de kadınlara karşı, kız kardeşinden ve annesinden dolayı bir kadına nasıl davranılması gerektiğini çok iyi biliyordu. En sevdiğim yanı bu olabilirdi.
Onları hastanede gidecekleri yere kadar bıraktıktan sonra ikiside bize teşekkür etti. Teyze, Theron’un elini tutmuştu. “Çok teşekkür ederiz evladım, her hafta burada hep bunu yaşıyoruz ve kimse yardım etmiyor. Lütfen sizin için bir şeyler yapalım.” Theron gülümseyerek onun elini tuttu. “Bunu karşılık almak için yapmıyorum ki teyzeciğim ama istersen senin için hastane günlerinde gelebilirim.” Teyze gülümsedi. “Olmaz, olmaz! Bunu asla kabul edemem!” Theron da gülümsedi ve elini onun omzuna koyarak sıvazladı. “İyi günler ve şifalar dilerim.”
Yanlarından ayrıldık ve Felix’in odasına asansörle indik. Yarın taburcu olacaktı, Nicolasın söylediğine göre moreli biraz daha iyi olmuştu, bileğide daha iyiydi. İyileşiyordu. Odaya girdik. Bizi görünce yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. “Theron abi!!” Theron güldü ve ona yaklaşarak saçlarını ovaladı. “N’aber Lix?” Uzanıp saçlarını öptü. “Daha iyi misin?”
“Bende buradayım ya Felix…”
“Ah… Aidan abi.” Suratını ekşitti, Theron gülmeye başladı. Kaşlarımı çattım ve başına hafifçe vurdum. “O suratta neyin nesi? Gideyim mi?” Güldü. “Şaka yapıyorum!” Dudağımı büzüştürdüm. “Gıcık seni, oysa sana çiçek bile getirmiştim, Theron abin getirmedi.” Ceketimin fermuarını açarak çiçekleri çıkardım. “Kız mıyım ben?!”
“Hey! Sadece kızlara çiçek alınmıyor, tamam mı? Hasta ziyaretine eli boş gelinmez!” Uzattığım çiçekleri aldı ve teşekkür etti. “Ee, abin nerede Lix?” Felix çiçekleri kenara koydu, Theron onun yanına oturdu, bense koltuğa oturup bacak bacak üstüne attım. “Bilmiyorum… söylemedi…” Theron kaşlarını çattı. Bize, burada olacağını söylemişti, bir terslik vardı. Felix’i panikletmek istemedik ve göz göze geldik. İkimiz de panik olmadan edemedik. Theron başıyla işaret ettiğinde dışarı çıktım ve Nico’yu aradım. Açmıyordu. Yerinde duramayıp bizden önce gitmiş olmalıydı…
Ya da ben sadece çok paranoyak oluyordum.
Annesi ve babası geldi, onlara gülümseyerek selam verdim. İçeri geçtiler. Birkaç dakika sonrasında Theron odadan çıktı. “Açmıyor, bence ilk o gitti.”
“Çok geç olmadan gidelim.” Başımı sallayarak onayladım ve birlikte aşağı inerek motorları çektiğimiz yere hızlı adımlarla ilerlemeye başladık. Bu çok büyük bir problemdi, hem de bayağı büyük bir problemdi. Gittiğimizde orada onu kanlar içinde bile bulabilirdik. Hayır… kötüyü aklıma getirmemeliyim.
Hızla motorlara atladık ve yola koyulduk.
Kimse fark etmemişti ama sağ tarafta ki kaldırımda yürüyen Nicolas’ı görmüştüm. Hızla yanına çektim, kaskımın kulaklığından Theron’a onu bulduğumu söyledim. “Al gel hemen.”
“Nico! Ödümüzü kopardın, bin hadi, beraber gidelim!” Neyse ki suratında hiçbir şey yoktu, durumu gayet iyiydi. Büyüm ihtimalle yerinde duramayıp çoktan yola koyulmuştu. “Dayanamadım… kusura bakmayın.” Arkama bindi ve belime tutundu. Vakit kaybetmeden diğerlerine yetiştim.
Araziye gelmiştik. Terk edilmiş bir tepelikti, insanlar buraya geceleri alkol içmeye geliyorlardı. Her yerde şişeler ve çöpler vardı. Geldiğimiz belli olsun diye motorlar kesicilere sokuldu, Theron’un en çok hoşuna giden sesti, bir yandanda içi kan ağlardı.
Nico arkamdan indiğinde indim ve kaskı motorun üstüne bıraktım. İster istemez etrafta onu aradım, Jack’i. Beni gördüğünde ne tepki verecekti bilmiyorum, belki de onunla dövüşemezdim. Ne de olsa çocukluk arkadaşımdı, onu nasıl yumruklarım?..
Ekip hâlinde biraz yürüdük, elimi Nico’nun boynuna attım. İlerideki kalabalığı gördüğümde gözlerim genişledi çünkü bizden biraz fazla görünüyorlardı. Theron bana baktı, bende ona baktım. Tekrar önüne döndü, saydı. “Bizden on kişi daha fazlalar… doğru mu saydım?” Yanında ki çocuğa sordu, çocuk saydı ve onayladı, yani toplam otuz beş kişilerdi. “Kritik konuşma yapacağım.” Liderimiz hepimize döndü ve gözlüğünü çıkarıp cebine attı. “Dönmek isteyen dönsün, kalıpta ölecek olan olursa ben öldürürüm. Ölmek yok. Öldürmekte yok. Kritik konuşma bitmiştir.” Tekrar önüne döndü.
Jack hâlâ ortada yoktu. Theron’un kulağına uzanıp fısıldadım. “Onu görüyor musun?” Başını iki yana salladı. “Gözükmüyor, eğer gelmediyse çok büyük sıkıntı olur… Nico bize çok fena sinirlenir, tüm bu dövüşte boşa gider…” Birkaç gün önce Theron ve diğer arkadaşları, Jack ile konuşmaya gitmişlerdi, ben özellikle gitmemiştim çünkü Jack ekipte benim de olduğumu görürse gelmeyebilirdi. “Sikeyim ya, zaten her şeyin bu kadar düzgün gideceğinden belliydi.”
“Kalabalığın içinden çıkar, çıkmadı buluruz.” Başımı sallayarak onayladım. Karşıdan birisi bize laf attı. “Eee, kafes de ki kuşlar, ne duruyorsunuz? İlk yumruğu savuramayacak kadar korkak mısınız?” Theron sinirlendi. “Bak o, on beş yaşında, görüyor musun? Çocuk demeyeceğim, eşşek sudan gelinceye kadar döveceğim. Keşke ıslak sopa getirseydim. Dalın lan.”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı